Uc kusak aile
Posted: Fri Jul 13, 2012 5:50 am
Yaziyi okurken kendi ailem geldi gozumun onune. Bir yakinim gondermis alttaki yaziyi, okuyun derim dusunerek.
-------------------------------------------------------------------------------------------
* 3 Kuşaklık bir acının ve zaferin hikâyesi*
**
** **
> Fazıl Say'ın babaannesi Nüshet hanım Vefa Lisesinde 11. sınıfta benim***
*
psikoloji hocam olmuş idi öğretmenler gününde kendisini rahmetle
anıyorum
Sizlere arşivinizde saklayacağınızı umduğum, 3 yaşamın romanımsı gerçek yaşam hikâyelerini yolluyorum.. . yıllarca ders kitabını okuttuğum bir öğretmenin yeni öğrendiğim hayatını sizlerle paylaşmak istedim...
Piyanoda Fazıl Say'ı, Bilkent Senfoni Orkestrası ile, yeni bestesi "İstanbul Senfonisi"nin Ankara'daki ilk seslendiriliş inde dinledim. Hemen önümüzde Ahmet Say oturuyordu. Fazıl'ı dinlerken gözüm ondaydı. Eser bittiğinde herkes ayakta alkışlarken o sessizce oturdu. Neler hissettiğini, bir onu yakından tanıyanlar bilebilirdi; belki bir de benim gibi yeni çıkardığı hatıralarını okuyanlar...
("Ağaçlar Çiçekteydi", Evrensel, Şubat 2011)
* * *
"Fazıl", meğer Fazıl Say'ın dedesinin adıymış. Matematikçi Fazıl Bey ile
felsefe öğretmeni Nüzhet Hanım, 1930/1940'ları n çoğu aydın ailesi gibi,
daha Ahmet doğmadan eve bir Alman piyanosu almışlar.
Ahmet Say, savaş yıllarında Yahudi bir "matmazel"den piyano dersleri
alarak
büyümüş. Annesi, ilerde ünlü bir piyanist olacağını düşlüyormuş.
Babası ise "İki bilinmeyenli denklem çözemeyen, Thomas Moore'dan,
Voltaire'den habersiz bir çocuk piyanist olamaz" diyormuş.
Ahmet, ilkokulu bitirince konservatuara girmiş.
İşte o yıllarda, 3 yaşındaki kardeşi Mehmet, onulmaz bir hastalığa
yakalanmış. Çok sevdiği kardeşinin, gözünün önünde eriyişini görmesin diye
Ahmet, İzmir'e, teyzesine gönderilmiş. Konservatuvar eğitimi kesilmiş
tabii... Hasta kardeşi için zihninden besteler yapmış. Bir gün annesi
gelmiş İzmir'e... "Memo"nun öldüğünü öğrenmiş.
Hayatı boyunca hiç ağlamadığı kadar ağlamış Ahmet... Eve döndüğünde donup
kalmış: Memo'ya İsviçre'den ilaç getirtebilmek için eşyaların hemen hepsi
satılmış. Tabii piyano da...
Fazıl Say, oğlunun burukluğunu görünce "Sana yeni bir piyano alabiliriz"
demiş.
Gırtlağına kadar borca batmış babasının bu tesellisi karşısında sadece
susmuş Ahmet Say...
Birkaç yıl sonra da evlat acısına dayanamayan babası Fazıl Say'ı
kaybetmiş.
* * *
Ahmet Say, müzik eğitimcisi ve müzik yazarı. Çeşitli ödüller kazanan beş
edebiyat eserinin ve konservatuarlar ile üniversitelerin müzik
bölümlerinde
temel eser olarak okutulan müzik kitaplarının yazarı. Say Yayınları'nın
sahibi. Ünlü Türk piyanisti ve bestecisi Fazıl Say'ın babası.
1935 yılında İstanbul'da, Kadıköy'de doğdu. Matematik öğretmeni Fazıl Say
ile felsefe öğretmeni Nüzhet Say'ın oğludur. Küçük yaşta piyano eğitimine
başladı. *İstanbul Erkek Lisesi'ni* bitirdi. 1946'da İstanbul Belediye
Konservatuarı 'na girdi. 1950'de konservatuarı terk etti. 1954 yılında
basın-yayın eğitimi almak için Almanya'ya gidip 6 yıl orada yaşadı. Yurda
döndüğünde Bingöl'de 3 yıl öğretmen, halk eğitimcisi ve folklorcu olarak
çalıştı. Bu dönemde türkü, ağıt ve masallar derledi, halk dansları
toplulukları kurdu ve çocuk toplulukları yetiştirdi. Bingöl Hikayeleri
adlı
eseri bu dönemin ürünüdür.
1964'te Ankara'ya yerleşti. 1967'de Türk Solu adlı derginin yazı işleri
müdürlüğüne getirildi. 12 Mart darbesi döneminde 17 ay hapis yattı.
Hapisten çıktıktan sonra Kocakurt romanını yazdı (1976).
Ve yeni perde:
20 yıl sonra bir oğul gelmiş Say'ların evine...
Dedesinin adını vermişler ona...
Babası siyasi görüşlerinden dolayı o hapishaneden bu hapishaneye savrulup
dururken bir gün evde küçük Fazıl'ın elindeki ilkel plastik düdükle "Daha
dün annemizin"i çaldığını fark etmişler. Düdük kendiliğinden çalıyor
sanmışlar başta... Çünkü Fazıl henüz 2 yaşındaymış.
Tekrar tekrar çaldırmışlar; inanılır gibi değil ama daha çişini tutamayan
çocuk, melodiyi ezberden çalabiliyormuş .
Fazıl'ı önce Opera Orkestrası'ndan Ali Kemal Kaya'ya, sonra da ünlü
piyanist Mithat Fenmen'e emanet etmiş. Fenmen, "Hadi bugün sokakta
duyduklarını piyano ile anlat bakalım" demiş; notalarla anlatmış Fazıl...
Yetenekli çocukların en çok muhtaç olduğu, ama en zor bulduğu şeye
kavuşmuş:
Onu yüreklendiren bir hocaya...
Anlayışlı bir babaya...
Veee evde güzel bir piyanoya...
Büyük Fazıl Say'ın oğlu için satmak zorunda kaldığı piyanoyu, küçük Fazıl
Say'a babası almış.
Yarım kalan bir düş, torunda tamamlanmış.
* * *
Fazıl sahnede İstanbul sokaklarında duyduğu sesleri piyanoyla anlatırken
ben Ahmet Say'ı süzüyordum.
Kendi hayatından eksilenleri biriktirip oğluna sunmuştu. Sadece iyi piyano
çalan bir çocuk değil, Thomas Moore'dan, Voltaire'den haberdar bir aydın
yetiştirmişti.
Belki kardeşi Memo'yu ve onun için yaptığı besteyi düşünüyordu; belki bir
gün Fazıl'ın onu da çalacağını umuyordu.
Ve... Piyano, dinleyicilere fark ettirmeden, 3 kuşaklık bir acının ve
zaferin hikâyesini çalıyordu.
Şimdi biz bu çocuğumuzu hapse atmak için yollar arıyor, veya en azından
ülkesini bir an önce terk edip Japonya'ya gitmesini sağlamaya
uğraşıyoruz.... Ne kadar kıymet biliriz, ne kadar da kaliteli insandan
anlarız, değil mi?!........ .***
--
Her şey gönlünüzce olsun.
Zühal BİLDİRGEN
***
"Dünyada her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak
sayılır." **"Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan ve halkını
esir eden, içerideki cephenin suskunluğudur. "
"Şayet bir gün, çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı
kendiniz olun..!" M.Kemal Atatürk
-------------------------------------------------------------------------------------------
* 3 Kuşaklık bir acının ve zaferin hikâyesi*
**
** **
> Fazıl Say'ın babaannesi Nüshet hanım Vefa Lisesinde 11. sınıfta benim***
*
psikoloji hocam olmuş idi öğretmenler gününde kendisini rahmetle
anıyorum
Sizlere arşivinizde saklayacağınızı umduğum, 3 yaşamın romanımsı gerçek yaşam hikâyelerini yolluyorum.. . yıllarca ders kitabını okuttuğum bir öğretmenin yeni öğrendiğim hayatını sizlerle paylaşmak istedim...
Piyanoda Fazıl Say'ı, Bilkent Senfoni Orkestrası ile, yeni bestesi "İstanbul Senfonisi"nin Ankara'daki ilk seslendiriliş inde dinledim. Hemen önümüzde Ahmet Say oturuyordu. Fazıl'ı dinlerken gözüm ondaydı. Eser bittiğinde herkes ayakta alkışlarken o sessizce oturdu. Neler hissettiğini, bir onu yakından tanıyanlar bilebilirdi; belki bir de benim gibi yeni çıkardığı hatıralarını okuyanlar...
("Ağaçlar Çiçekteydi", Evrensel, Şubat 2011)
* * *
"Fazıl", meğer Fazıl Say'ın dedesinin adıymış. Matematikçi Fazıl Bey ile
felsefe öğretmeni Nüzhet Hanım, 1930/1940'ları n çoğu aydın ailesi gibi,
daha Ahmet doğmadan eve bir Alman piyanosu almışlar.
Ahmet Say, savaş yıllarında Yahudi bir "matmazel"den piyano dersleri
alarak
büyümüş. Annesi, ilerde ünlü bir piyanist olacağını düşlüyormuş.
Babası ise "İki bilinmeyenli denklem çözemeyen, Thomas Moore'dan,
Voltaire'den habersiz bir çocuk piyanist olamaz" diyormuş.
Ahmet, ilkokulu bitirince konservatuara girmiş.
İşte o yıllarda, 3 yaşındaki kardeşi Mehmet, onulmaz bir hastalığa
yakalanmış. Çok sevdiği kardeşinin, gözünün önünde eriyişini görmesin diye
Ahmet, İzmir'e, teyzesine gönderilmiş. Konservatuvar eğitimi kesilmiş
tabii... Hasta kardeşi için zihninden besteler yapmış. Bir gün annesi
gelmiş İzmir'e... "Memo"nun öldüğünü öğrenmiş.
Hayatı boyunca hiç ağlamadığı kadar ağlamış Ahmet... Eve döndüğünde donup
kalmış: Memo'ya İsviçre'den ilaç getirtebilmek için eşyaların hemen hepsi
satılmış. Tabii piyano da...
Fazıl Say, oğlunun burukluğunu görünce "Sana yeni bir piyano alabiliriz"
demiş.
Gırtlağına kadar borca batmış babasının bu tesellisi karşısında sadece
susmuş Ahmet Say...
Birkaç yıl sonra da evlat acısına dayanamayan babası Fazıl Say'ı
kaybetmiş.
* * *
Ahmet Say, müzik eğitimcisi ve müzik yazarı. Çeşitli ödüller kazanan beş
edebiyat eserinin ve konservatuarlar ile üniversitelerin müzik
bölümlerinde
temel eser olarak okutulan müzik kitaplarının yazarı. Say Yayınları'nın
sahibi. Ünlü Türk piyanisti ve bestecisi Fazıl Say'ın babası.
1935 yılında İstanbul'da, Kadıköy'de doğdu. Matematik öğretmeni Fazıl Say
ile felsefe öğretmeni Nüzhet Say'ın oğludur. Küçük yaşta piyano eğitimine
başladı. *İstanbul Erkek Lisesi'ni* bitirdi. 1946'da İstanbul Belediye
Konservatuarı 'na girdi. 1950'de konservatuarı terk etti. 1954 yılında
basın-yayın eğitimi almak için Almanya'ya gidip 6 yıl orada yaşadı. Yurda
döndüğünde Bingöl'de 3 yıl öğretmen, halk eğitimcisi ve folklorcu olarak
çalıştı. Bu dönemde türkü, ağıt ve masallar derledi, halk dansları
toplulukları kurdu ve çocuk toplulukları yetiştirdi. Bingöl Hikayeleri
adlı
eseri bu dönemin ürünüdür.
1964'te Ankara'ya yerleşti. 1967'de Türk Solu adlı derginin yazı işleri
müdürlüğüne getirildi. 12 Mart darbesi döneminde 17 ay hapis yattı.
Hapisten çıktıktan sonra Kocakurt romanını yazdı (1976).
Ve yeni perde:
20 yıl sonra bir oğul gelmiş Say'ların evine...
Dedesinin adını vermişler ona...
Babası siyasi görüşlerinden dolayı o hapishaneden bu hapishaneye savrulup
dururken bir gün evde küçük Fazıl'ın elindeki ilkel plastik düdükle "Daha
dün annemizin"i çaldığını fark etmişler. Düdük kendiliğinden çalıyor
sanmışlar başta... Çünkü Fazıl henüz 2 yaşındaymış.
Tekrar tekrar çaldırmışlar; inanılır gibi değil ama daha çişini tutamayan
çocuk, melodiyi ezberden çalabiliyormuş .
Fazıl'ı önce Opera Orkestrası'ndan Ali Kemal Kaya'ya, sonra da ünlü
piyanist Mithat Fenmen'e emanet etmiş. Fenmen, "Hadi bugün sokakta
duyduklarını piyano ile anlat bakalım" demiş; notalarla anlatmış Fazıl...
Yetenekli çocukların en çok muhtaç olduğu, ama en zor bulduğu şeye
kavuşmuş:
Onu yüreklendiren bir hocaya...
Anlayışlı bir babaya...
Veee evde güzel bir piyanoya...
Büyük Fazıl Say'ın oğlu için satmak zorunda kaldığı piyanoyu, küçük Fazıl
Say'a babası almış.
Yarım kalan bir düş, torunda tamamlanmış.
* * *
Fazıl sahnede İstanbul sokaklarında duyduğu sesleri piyanoyla anlatırken
ben Ahmet Say'ı süzüyordum.
Kendi hayatından eksilenleri biriktirip oğluna sunmuştu. Sadece iyi piyano
çalan bir çocuk değil, Thomas Moore'dan, Voltaire'den haberdar bir aydın
yetiştirmişti.
Belki kardeşi Memo'yu ve onun için yaptığı besteyi düşünüyordu; belki bir
gün Fazıl'ın onu da çalacağını umuyordu.
Ve... Piyano, dinleyicilere fark ettirmeden, 3 kuşaklık bir acının ve
zaferin hikâyesini çalıyordu.
Şimdi biz bu çocuğumuzu hapse atmak için yollar arıyor, veya en azından
ülkesini bir an önce terk edip Japonya'ya gitmesini sağlamaya
uğraşıyoruz.... Ne kadar kıymet biliriz, ne kadar da kaliteli insandan
anlarız, değil mi?!........ .***
--
Her şey gönlünüzce olsun.
Zühal BİLDİRGEN
***
"Dünyada her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak
sayılır." **"Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan ve halkını
esir eden, içerideki cephenin suskunluğudur. "
"Şayet bir gün, çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı
kendiniz olun..!" M.Kemal Atatürk