Page 1 of 1

Oasis of the Seas (Denizlerin Vahasi) ile Karaiblerde (1)

Posted: Mon Nov 29, 2010 7:34 am
by Cengiz Akgun
bir haftalik deniz yolculuguna ciktim esimle gecen cumartesi. Bu ikinci deniz yolculugum Amerikada. Ilkini de yazdim saniyordum ama bulamadim. Nedense Royal Carribean sirketine baglandik. Ilkinde de yine buna benzer bir Karaib adalari gezisi idi, Geminin adi "Adventure of the Seas" idi. ABD'ye gelmeden once Kibris cikarmasinin yapilmasindan iki hafta sonra Ege gemisi ile Karadenize sonradan da Antalya'ya inip rada yakaladigimiz Akdeniz gemisi ile Akdeniz ve Ege de birer hafta suren bir gezi yapmistim ailece. Tavsiye ederim deniz yolculugunu. Turkiye de neden bu isin yapilamadigi konusunu da yazimin sonunda biraz tartisacagim.

Gemi konusunda futbol forumunda da yazdigim gibi Dunyanin en buyuk gemisi olmasi yuzunden Denizlerin Vahasini sectim. Aslinda New Jersey'den veya New Yorktan kalkan gemiler olmasina ragmen Fort Lauderdale'den kalkmasi biraz ters idi. Sabahin ucunde kalkip hava alanina 7'deki ucaga yetismek icin evden 5'de cikmak benim gib pipirikli birinin hic uyumamasi demekti ama olsun. Isimiz tikir tikir gitti. Uc bavuluda kazasiz belasiz Ft. Lauderdale de ele gecirip RC'nin hava alaninda temsilcisinin onune geldigimizde saat 10:30 filan idi. Hemen bavullarimizi kamara numarasi ile numaralayici etiketleri yapistirip bizi bir otobus ile iskeleye attiklarinda saat 11:15 filan civarinda idi. Derhal bavullarimizi aldilar ve biz de guvenlikten gecip gemiye cikacagimiz ID kartlarimizi almak icin 15 kisi kadar memurun haril haril calistigi uzun gise onunde isimiz 10 dakika icinde bitiverdi. Zaten ben on-line dedikleri kayit islerini yapmistim. Hangi kredi kartini kullanacagimizi sordular onu verdim. Arkasindan resimlerimiz cekilip geminin sistemine yuklendikten sonra elimize yine kredi karti buyuklugundeki "sea pass" dedikleri kartlari verdiler. 11:30 biraz gece geminin besinci katindaki giris kapisina dayali kopruye tirmanmaya baslamistik bile. Gemi hakikaten cok buyuk olmasina ragmen tasarimi Adventure of the Seas'e cok benziyordu. 5. Kat'da Promenade denilen ve cesitli dukkan ve kafelerin oldugu yerden giris yapiyorsunuz. Kapida karsilayanlar kamaralariniz saat 1'de hazir olacak lutfen 16. kata cikip oglen yemegini yiyiniz diyerek yol gosteriyorlardi. Elimizde yuk de kalmadigi icin rahatca 16. katta WindJammer adi verilen bufe usulu calisan kafeterya lokantaya ciktik.

Simdi egri oturup dogru konusmak lazim. Bu cesit sanki bir isvicre saati gibi calisan organisazyon hazirlayip 6000’e yakin yolcuyu gemiye almak her baba yigidin isi degil. Bunu sadece RC yapmiyor. ABD’de cruising denen bu gemi yolculugunu yapan butun sirketler bu sekilde calismak zorundalar. Windjammer bizim Adventure of the Seas’den bildigimiz bir yer. Onun icin usulu biliyoruz. Hic zorluk cekmeden cam on bir Masaya kurulduk. Kurulmamiz ile garson yaradilip ne icecegimizi sordu. Ice-tea Limonata ve su disinda her icecek para ile yemekte. O yuzden daha gemiye binmeden on-line kayit isleminde sarap ve Coca Cola/diger benzerleri icin toptan alma imkani veriliyor. Bir haftalik Coca Cola icin adam basi $42 istiyorlar. Sarap parasina girmiyorum. Coca Cola’dan pay bicin. Uc ogun yemek ve yemek disinda bilete dahil yenecek yerler var. Buralarda pizza, cookie, cesitli sandevicler, ve salatalar veriliyor. Ama ilk dikkatimizi ceken 4 sene once gittimizde uc ogun bedava servis veren Johny Rocket denilen 1950-60 yillarinda McDonalds/BK turemeden hamburger hot dog ve patates kizartmas ile milk-shake dedikleri sutlu dondurmayi sunan yerin sadece kahvaktida bedava yemek verisi oglen ve aksan yemeklerinde para istemesi oldu. Bunun disinda 4-5 tane adam basi ekstra 15 ile 25 dolar para isteyen spesyal dedikleri resturantlar da var. Bunlar musteri kizistirmak icin rezervasyon istiyorlar. Ama bana gore tamamen bir enayilik buralara bu ekstra parayi kaptirmak.

Hemen ikinci farkina vardigimiz olay Windjammer’daki yiyecek cesit ve kalitesinde bir dusme olmasi idi. Adventure of the Seas’den hatirladigim kadari ile cesit oldukca fazla idi. Hele taze meyvanin alasi ve en iyisini sunuyorlardi. Bu oglen yemeginden sonar pek Windjammer’e ugramamayi kararlastirdik karimla. Aliskanliklar kolaylikla vaz gecilmyor. Et uerine cesitli pisirilmis et yemekleri ve carving dedikleri yerde oldukca guzel pisirilmis roast-beef dururken Amerikalilarin coluk cocuk hamburger diye sade kiymadan yapilmis yassi seyleri ve hat doglari tabajlarina doldurmalari garip idi. Bir de uluslararasi yemekler kisminda kofteyi gordum. Hemen iki tane aldim. Elbette Inegol koftesi degildi ama hamburgerden iyi olmasi gerekiyordu. Hic olmazsa maydonoz filan gordum ve tatdim yerken. Sonradan ogrendigim kadari ile Windjammer’in mudurunun Mstafa bey adinda bir Turk oldugunu soylediler gemide calisan diger Turk garsonlar. Kendisi ile tanisma firsatim olmadi ama koftenin sirri cozulmus oldu boylece.

Saat 1’e gelirkn kalktik ve kamaranin oldugu 6.kata indigimizde kamaralarinin oldugu koridorun kapisi acilmisti. Gecen seferki yaptigim gibi yine balkonlu kamara tuttum. King size yatakli Tokyo’da kaldigim luks Japon otelinin odasi buyujlugunde bir oda. Ayni gecen sefered boyle idi. Yeterince askisi ve gozu olan bir gardrop kadinlar icin sandelyeli ve aynali bir makyaj masasi (ki onunda golzeri var ve bir kucuk buzdolabini saklayan yeri de var. Arkada kucuk bir orta masasi ve sedir var iki kisilik. Banyo dar. Yine bana Japon otelini andiran silindir seklinde bird us kabini ki Japonyada bu five gibi kuvetti. Yatmayip icine girip oturuyordun. Icinde oturma yeri vardi. Bu bildiginiz silindir bir dus kabinesi. Yaninda ucaklardaki gibi vacuumla calisan bir tuvalet ve duvarda da dil kadar bir lavabo ki musluk yandan takilmis. Ayna ve tahta bir tras takimi tuvalet nalzemesi konacak raflar var. Gemi belki uc futbol sahasi boyunda ama ortasinda Central Park ve Broadway ile 5. Cadde yaparsan yandaki ice ve disa bakan hem de balkonlu kamaralar pek buyuk olamiyor malasef. Ama kamarada gun gecirilmiyor iyi ki.
Odamiz tertemiz hazirlanmis bulduk. Bir saat sonrada bavullari getirdiler. Bu kadar basit. Isi cabuklastirmislar. Advanture of the Seas’de bavullari gelmesi aksam yemegini bulmustu.
(Devam edecek)

Re: Oasis of the Seas (Denizlerin Vahasi) ile Karaiblerde (2

Posted: Tue Nov 30, 2010 11:07 pm
by Cengiz Akgun
Nerde kalmistik? Evet kamaramizda bavullarinda erken gelmesi ile keyfim daha da yerine geldi. Hemen yerlestik. Bu arada su kredi karti goruntusunde “sea pass” dan bahsedeyim. Kartlarin ustunde yolcunun ismi ve bir hesap numarasi var. Ayni zamanda oda numarasini kati belirtmeden gosteriyor. Ayni zamanda aksam yemeginin hangi masda yenecegini gosteren masa numarasi var. Daha sonra ogrendigim bir kod numarasi var. Bu karti alinca kamaraya bu kartla giriyorsunuz. Kredi kartina baglantili oldugu icin artik cuzdaninizi kamaradaki kasaya saklama durmunuz oluyor. Cunku bu kart gemi icinde para yerine geciyor. Elbette akla gelen acaba bu karti kaybedersem ne olur diye geliyor. Bulan elbette odaniza girebilir. Ama yolcularin bulundugu 6-14 kat arasinda 8 katta bu kardi denemesi gerekiyor odanizi bulmasi icin. Eminim ki bu hareketi yaptiginizda geminin guvenligi sizin kartiniz yabanci oda kapilarina sokulup cikarildigini derhal haber verecektir guvenlik bolumune. Anca bunun olmamasi icin karti bulanin ilk denemesinde sizing odayi sansa bulmasi gerekiyor. Bunun ihtimalini isterseniz hesaplarsiniz olasilik formulunu biliyorsaniz. Ha peki bu karti bulanin sizin haberiniz daha olamadan para olarak kullanmaya kalkmasi durumunu da hal etmisler. Gemide para alisverisi yapacaginiz hatta havuzlarin katinda havlu alirken bile havlu istasyonunda gorevlinin elinde bile kucak PC’ler var. Karti manyetik okuyucu da ya da laser ile codunu okudugunda resminiz karsisina cikiyor. Yani rusvet verip adami kafa kola almazsaniz bu karti sizden baska kimsenin kullanma durumu yok. Adamlar bu sekilde calisiyorlar. Ha bir de gosterilerde rezervasyonlarda da bu karti kullaniyorsunuz iceri girmek icin. Ellerinde Ipod gibi kucuk tabletlerle rezervasyonunuz control ediliyor. Hayran kalmamak elde degil. Bunlari neden yaziyorum belki tahmin edersiniz belki. Bizim malasef gormeden duymadan bir is yapacagimiz yok. Olurda burayi okuyan Turkiyede yazilim ve guvenlik isinde calisanlar varsa kopya veriyorum. Elbette bu sistem pahali. Her barda, her lokantada, her dukkanda wi-fi ile calisan lap top verecekseniz. Bunlar ana merkezde aninda islem gorecek. En az 7 gun bu system saat gibi calisacak ve her kamarada olan TV’de musteri istedigi anda hesabini gorecek sekilde calismasi gerekiyor. Bunun icin iyi bir destek (backup) donanimina sahip olacak. Bir de sunu soyleyeyim. Gemi icinde guvenlikten sorumlu kimse belli degil. Sivil dolastiklarini saniyorum. Bir de geminin girisinde cikisinda uniformali guvenlik kuvveti var elbette. Ben bunu saymiyorum.

Geminin kalkis ssati 17:00 idi. Advanture of the Sees’den de hatirladigim kadari ile kalkmadan once guvenlik semineri veriliyor. Ucaklarda hostesler bes dakikada video esliginde bu isi hal ediyorlar. Gemi de ise bu is kaptanin. Malasef kamaranizda video seyretmekle olmuyor. Kucuk gemilerde ana yemek salonlarina yolculari topluyorlar. Bizim bu gemi de dort bes yer oldugunu soylediler. Nitekim saat dortte her kamaradan da duyulacak sekilde once ingilizce arkasindan 5- dilde bu guvenlik alistirmasinin saat 4:30 yapilacagini bildirdiler. Herkez katilmaya mecbur deniliyor. Yani tuvalete saklanilsa kurtulunur mu bilmiyorum. Ama zaten tuvaletler kamarada cok kucuk. 4:15 gece alarm caldi. Arkasindan son duyuru yapildi. Bizim yerimiz bulundugumuz katta Aqua Tiyotrosu denilen geminin kicinda akrabasi yapilan havuzlu tiyotro idi semineri alma yeri. Herkez gibi gidip yerimizi aldik. Kaptan Norvecli biri. Bugune kadar tanidigim onca Norvecli Amerikalidan iyi Ingilizce konustugu halde bu adamin aksani mi yoksa mikrofonu kullnamayi mi bilmiyor ne dedigini anlamak mumkun degil. Hadi sorun benim Ingilizcem diyeyim. Dogma buyume Amerikalilarda sikayetci idiler. Neyse tiyatrodaki dev video ekranlarinda slide gosterisi ile kaptan guvenlik seminerini Verdi. Ben yorgunlugumu bu seminerde uyuyarak cikardim. Bana iyi geldi. Bu gemi batmaz diye guvendigimden degil ama gemiye tirmanirken gordugum eski adi ile filika denen kurtarma araclarini gordum. Istanbulda eskiden Uskudar-Besiktas arasinda gidip gelen kucuck motorlarin belki 10 misli. Hepsi motorlu ve 375 kisi kapasiteli. Eh Karaib denizinde buzul muzul da olmayacagina gore iki gemi carpismasinda kimin batacagi da belli oldugu icin uyumakla fazla bir sey kaybetmedigimi dusunuyorum. Saat 16:45’de geminin 16. Katinda kerteledigim yerden limandan ayrilisimizi seyretmek icin hemen asansore kostuk. Sansima istedigim yeri tuttum.

Ft. Lauderdale limani girintili cikintili bir liman. Gemi limanin L seklinde agzina gore ters yonde L nin kisa yonunde iskeleye bagli idi. Bizle birlikte uc tane buyuk yolcu gemisi onumuzde karsi yanimizda ve de limanin obur tarafinda iskeleye bagli. Arkamizda da bir kac gemi var. Buradan bu kaptan herhalde romorla cikacak diye beklerken saat 5’de yavas yavas geri gittigimizi hissettik. Ortada romork filan yoktu. Sadece iki tane kucuk pilot denilen motorlarin kaptana (belki de limanin pilot kaptani yonetiyordu gemiyi) yardimci oldugunu gordum. Motorun biri gidip geride bir noktada gemiye dikey olarak durdu. Geminin burnuna yakin yerlerde dumen gibi donebilen uskurlar oldugu hemen anlasiliyordu cikan kopuklerden. Iskelede bizim eskinden bildigimiz kamyon ;astigi yerine lastikten yapma koca koca silindirler var. Bunlari sisiriyorlar herhalde ve amortisor gibi itici kollari ile gemi iskeleden uzaga itiliyor saniyorum kalkis sirasinda. Geminin burnu gunduz tepesinde mavi yanip sonen lambali motora gelince burnunu limanin acik agzina dogru cevirmeye basladi. Bu manevra sirasinda motorda hareket etti. Bu sefer baska bir mihenk noktasinda durdu. Gemi bu pilotlar sayesinde kendini limanin dar ama acik agzina kendini ayarladi ve ileri hareket ederek limandan cikti. 20 dakika icinde artik Atlas okyanusuna acilmaya basladik. Burada gemiyi bir motor daha bekliyordu. Artik hava kararmaya basladigi icin tepesinde kirmizi fener yanip sonuyordu. Yanyana geldigimizde o da gemiye parallel harekt etmeye basladi. Uc dort mil sonra bu motorun gemiye artik yarim yol suratlenen gemiye yanastigini gordum. Ama onumdeki engellerden tam goremiyordum ne yaptigini. Ayni liman cikisini Bahama adasinda kendi kamaramin balkonundan altinca kattana daha iyi seyrettim. Gemiyi limandan pilot kaptan cikariyor ve bu motor gelip pilot kaptani alip tekrar limana goturuyordu. Bayagi eglenceli is bu kaptanlik.

Derken biz 16. Katdaki guvertede iken saat 18:00’de alistirma seferleri yapan Oasis of the Seas’in kiz kardesi olan “Allure of the Seas” karsilasacagimizi ilan ettiler. Bu geminin Seyahat Ajentalarinin calisanlarini bedava gemi tanitimi icin uc gunluk acik denizde alistirma seferleri yaptigini duymustum. Birazdan ilerde bir gemi isiklari gozuktu. Dedikleri gibi saat altiyi biraz gece her iki gemi de hiz kesip durma noktasinda birbirlerine adim adim yaklasmaya basladilar. Obur gemide ve bizden flaslar patliyordu. Allure yonunu degistirdi. Birbirlerine parallel olarak Dunyanin en buyuk iki kiz kardes gemileri sanki pazardan donuste birbirlerini gormusler gibi yanyana yavas yavas aciklara dogru yol almaya basladilar. Iyi ki aksam yemegi icin 8:30 donemini almisim. Uzun bir sure bu kardes kardese sohbet edip yuzermis gibi Atlas okyonusunun aciklarina degru yol aliyorduk. Karim yemekten once kamaraya inmek istedi. Beraber odamiza indik. O yemek icin hazirlanirken ben de balkondan nerede ise 150 m otede yani basimizda gittigimiz Allure’i seyrettim. Butun hasmeti ile onumden yavasa yavas geride kalarak bize yol veriyordu. Artik bizim kaptan tam yol verip Allure’u gece karanliginda gerimizde birakmaya basladiginda yemek vakti geliyordu.

Saat 6’da ilk posta coluk cocuk yemege girenler cikarken bizde 4. Kattadaki yemek salonunun onunde toplanmaya basladik. Yolculuga cikmadan once bu yolculuga cikacagimi bilen sekreterim bana aman dikkat et gecen hafta benim kiz kardesim ile kiz arkadasi Holland Amerika ile Karaiblere gitti. Gemide virus varmis. Masadaki tuzluklari ve karabiberlikleri kaldirmislar. Denizde biraz azginmis bu sefer hic memnun kalmadi demisti. RC isi siki tutmus. Geminin umumi tuvaletlerinde lokantalarin onunde tiyotronun girisinde Purell denen alkollu jel sikicilari koymuslar. Elinizi altinda tutunca pirt diye sikiyor. Herkez ellerini boylece mikrop ve virusten arindiriyordu. Gozunu sevdigim uygarligi dedim icimden.

Saat 8:30 kisa bir sure kapatilan yemek salonu kapilari tekrar acildi. Yemek salonlari ic ice bagli 3., 4. Ve 5. Kattalar. Baglandi icerden sato merdeveni gibi yapilmis bir merdivenle saglaniyor. 3. Ve 4. Kattadaki yemek salonlari normal satt 6 ve 8:30 daki aksam yemekleri icin ayrilmis masalarda yolculara hizmet veriyor. 5. Katta ise yeni bir usul cikarmislar. Eger bir isin cikarda bagli oldugun saatde yemek yiyemez isen sabahtan bu salon icin kendine uygun saat icin rezervasyon yapiyorsun. Rezervasyonsuz buraya girilmiyor. Aslinda iyi bir usul. Cunku gece gosterileri saat 8:30 ve 10:30 basliyor. Eger olurda yetismem zor olacak illa bu gosteriyi gormem lazim dersen bu yola bas vurabiliyorsun. Cunku aksam yemegi icin 2 saat ayirmaniz lazim diye adamin gozunu korkutuyorlar. Ilk gece masamiz olan 525 numarali masayi garson esliginde bulduk. Bundan sonra yerin belli oldugu icin kendin gidip oturuyorsun. Bu masa bulma aninda kulagima bir iki Turkce sakalasma geldi. Baktim bir iki garson bizden. Ama masa bulma telasi yuzunden zaten onlarda mesguldu durmadim. Bize cam kenari dort kisilik bir masa hazirlamislar. Ozel garsonumuzda Vivek adinda Hintli bir genc. Yardimcisi ise Jamal adli bir kara oglan (zenci). Hemen karimi buyuk bir ihtimamla oturtup benim koltugumu da cekip onumuze pecetleri serdiler. Vivek’e sordum baska gelecek var mi diye. Iki kis daha gozukuyor bu masada dedi. Ama dedim biz Aqua gosterisine yetisecegiz sen bizi buna yetistirirsin her halde dedim. Saat kacta dedi. 10:45 dedigimde siz merak etmeyin 10’da size cikartirim buradan dedi. Nitekim o iki kisi yemege gelmedi.

Aksam yemekleri menusu soyle. Tadimlik kisminda cesitli salatalar ve corba var. Gunune gore soguk shrimp (Turkcesini unuttum simdi iyi mi), yengec, Fransiz usuku salyangoz, soguk somon, ya da kazdan yapilma pate de oluyor secmek icin. Salatalar ise Sezar denilen marul ve yumurta/zeytinyagi carpimi sosu ile ustunde kasar peyniri olanindan tutun normal karsik salata da var. Corbalar da en az iki cesit. Mantarlisi, sebzelisi, kaz suyuna, ya da tavuk suyuna olanida var. Ana yemek ise birkac balik cesidi. Bir iki et yemegi ki (kuzu pirzolasi ile kuzu tandira bittim), ya tavuk ya da hindi. Yaninda sebzeli ve patates puresi de geliyor. Yemegin sonuna “Tatli bitis” diyorlar. Sweet ending. Uc dort pasta cesidi biri en azindan sekersiz (seker hastalari da dusunulmus) dondurma. Kahve ve cay. Italyan kahveleri para ile. Icki de oyle. Biz ilk gunden zaten icmeden sarhos oldugumuz icin icki istemedik. Ben suyu tercih ettim esim ise buzlu cay dedi.
Vivek bizim masa disinda 3 masaya da bakiyordu. Bunlardan ikisi 8 kisilik digeri de bizimki gibi cam kenari 4 kisilikti. Yani yuku 20 kisi idi. Vivek ile Jamal pire gibi once ekmekleri dagittilar ve arkasindan verdigimiz siparislere gore yemeklerimiz pes pese gelmeye basladi. Yediklerimiz aninda onumuzden alindi. Yani servis mukemmeldi. Cay ve kahve isine gelince kahve istedik. Karim krema yerine sut isterim dedi. Sutu bulmalari biraz zaman aldi. Ama ertesi gunu Jamal (Cemal) sutu unutmamisti. Bu kadar ince servis yapiliyor. Birde benim iki kucuk ekmek somunu yedigimi gormus. Ikinci gun ben soylemeden ekmek tabagima iki roll dedikleri ekmegi koymustu. Adamlar bunu not ediyorlar herhalde. Cunku iki vardiya 40 kisiye hizmet ediyorlar. Akillarinda kalmasi biraz zor ama yine de mumkun. Yemegin ortasinda yine bir Hintli olan (adini unuttum) bas garson ki (yemek salonu bunlara bolunmus vaziyette) gelip bir arzumuz olup olmadigini ve servisten memnun kalip kalmadigimiz sordu. Bunlari ilerde aciklayacagim niye yaptiklarini. Lafin ozu su ki. Yemek salonunda yemek yemek bir zevk. Bu yuzden Windjammer’e gitmemek gerektigini zaten daha once de anlamistik. Vivek sozunu tutu. Zaten masada obur iki kisede olmayinca bizim servisi 10’a ceyrekk kala bitirdi. Hatta isterseniz baska tatlida getirebilirim diye dalgasini da gecti.

Aqua Tiyatrosunda “Dream of the Seas” su akrobasi gosteri icin tekrar kendi katimiza ciktigimizda tiyatronun koca video ekranlarinda ruzgardan oturu gosterinin iptal edildigini ama reservasyonumuzun Sali aksami saat 19:30 da tekrarlanacak gosteriye aktarildigin gorduk. Aslinda iyi olmustu. Cok yorulmustuk. Ben hele nerdeyse iki gun uykusuz idim. Odamiza geldigimizde geminin hafif hafif sallandigini hissediyorduk. Yataga girmeden isiklari sondurdugumde balkonda siddetli bir ruzgar vardi. Denizen ustunde beyaz bayaz ufak dalgalarin kabardigini gordum. Ama yatakta bir bebegin besikteki sallantisindan aldigi hazla dusup kalmisim. Gozlerimi actigimda sabah oluyordu. Amah ala gemi gidiyordu. Kalktim bir su ictim. Bu arada buzdolabinda 750 ml Evan sularinin 4 dolardan kazikladiklarini gordum. Ama Tatli Bitis hararet yapmisti. Tekrar uyandigimda geminin Bahama adasi iskelesine yanastigini anladim. Saat 7:30 gibi idi. Sevgili esim banyoda dus aliyordu. Tam bu esnada koca bir gemi daha yani basimiza park etmek icin iskeleye girdi. Millet balkonlarda idi. Odamizin icini gormemesi icin perdeleri kapatmak zorunda kaldim.
(devam edecek)

Re: Oasis of the Seas (Denizlerin Vahasi) ile Karaiblerde (3

Posted: Wed Dec 01, 2010 1:07 am
by Cengiz Akgun
Kadin isi pek cabuk bitmiyor. Neyse saat 9'u biraz gece yine kahvalti icin dorduncu kattaki yemek salonuna girdik. Bizi iki kisilik bir masaya oturttular. Kahvaldi ve oglen yemeginde aksam yemegindeki gibi belirli bir masaniz yok. Cunku 3. Ve 5. Kattaki yemek salonlarini kahvalti ve oglen yemegine acmiyorlar. Boylece rastgele size bos bir masaya oturtuyorlar. Masayi paylasirim derseniz buyukce bir Masada obur yolcularla beraber oluyorsunuz. Yok biz sadece iki kisiyiz vekimse ile oturmak istemiyoruz derseniz ya iki kisilik masa buluyorlar ya da mumkunse 4 kisilik masaya oturtuyorlar. Kahvalti ve Oglen yemegi menusu malasef pek fazla degisken degildi. Hele kahvalti hic degildi. Kahvalti icin ekspres derseniz yemek solunun bir bolumunu bufe yapmislar oraya yakin oturtuyorlar. Bir gun o gafleti yaptik ve Windjammer usulu kalitesi dusuk bir kahvalti oldu. Kahvaltida ilk zorladiklari taze sIkIlmis portakal suyu. Parali cunku. Bardagi adam basi $2.5 dolar. Ilk gun denedik. Evet guzel ama normal verdikleri de bizlerin evde ictigi portakal suyu. Gerci bu konsantreden olmus olabilir. Dometes ve sebze suyu da var. Elma suyuda. Bunlara para alinmiyor. Kahve cayda normal olursa ekstra para degil. Genelde kahvalti icin meyva tabagi ve meyvali yogurt isteyerek basladik. Meyve tabagin kavun karpus ananas var. Dort yil once cok daha fazla tropical meyva vardi. Bu gozumuzden kacmadi. Omlet yapiyorlar. Pancake ve French toast dedikleri ustune mazi agacindan cikma serbet dokulen kahvaltida yenen tatli seylerde var. Karim bu tur seyleri sever. Ben omlette karar kildim. Kahvenin de dozunu biraz kacirmislar. Ben zaten Amerikan usulu kahveyi bir turlu sevemedim. O yuzden ilk gunden sonra sicak cayi tercih ettim. Karim da bana uydu. Kahvaltidan sonra disari cikmaya karar verdik.
Bahama adasini gecen sefer ugramamistik. Ama nedense bizim gemi bu adada az kalmayi tercih etti. 7’de yanasip 14’de kalkacagi icin iskele civarinda olan dukkanlari ziyaret ettik. Ilk isim iki Litrelik bir su almak oldu. Zaten buzdolabi kucuk sonra bir iki yerde daha duracagiz dedim. Karimde evden acele ile cikinca parfumunu almayi unutmus. Ona da parfum aldik. Buralarda vergi yok. Parfumlerde bilmiyordum her yerde ayni fiyata satiliyormus. Parfum sirketleri bunu boyle yapmislar. Biraz dolandik filan hava da bayagi sicak. Ogle sicaginda dolasmak pek olmuyor. Saat 12’yi biraz gece gemiye donduk.

Surpriz olarak geminin durdugu limanlarda oglen yemek salonun acilmadigini ogrendik. Ben sahsen buna bozuldum. Isimiz yine Windjammer’a kalmisti. Kos kos cikipsaat bire dogru kafeterya usulu yine orada yedik. Ben yine iskleden ayrilisi seyretmek istedigimi soyledim. Kamaramiza inip golgede olan balkonumuzdan iskeleden ayrilisi butun detayi ile yine izledim. Biz kalktiktan biraz sonra iskelede olan 7 tane yolcu gemisinden ikinci buyugu olan Carnival Sun da sikeleden ayrilip bizim dumen suyumuza girdi. Biz iskeleye burundan girmistik. Onun icin yine menavra yaptik. O geri geri girdigi icin kolayca acildi.
Aciga cikmaya basladigimizda tekrar ruzgarin tesiri ortaya cikti. Denizin ustunde yine hafif hafi kopuklu kucuk dalga baslari gozukuyordu. Ben hala ustumden ilk gunku yorgunlugu atamadigim icin biraz yatmayi onerdim. Karim buraya yiyip icip yatmaya gelemedik ben gidip biraz gemiyi gezecem dedi. Evvelki gemi yolculugundan tecrubemiz oldugu icin gemide cep telefonlari calismiyor. Daha dogrusu 4 sene once calismiyordu. Isin kotusu yabanci adalarda cep telefonu kendi kendine bir network buluyor ve konusursaniz oradaki kucuk sirket sizing ana sirketinize anasinin nikahini isteyen bir fatura yolluyordu. Ben bulari bildigim icin ilk gezimizde gemiye girdikten sonra cep telefonunu kapatmistim. Simdi RC uyaniklik yapmis cep telefon servisi satiyor. Onlarda anasinin gozu analarinin nikahini istiyorlar. Bu yuzden cozum olarak yanimda walkie-talkie dene cep telefonu buyuklugunde iki Motorola radyosu getirdim. Hnimi sunun birini al dedim. Ilk once kendimizi kanal bire ayarladik. Bu kanalda kimse varmi dedim. Geminin temizlikci takimi varmis meger. Birkac oda temizleyicisini sasirttim. Kim var filan diye onlarda sormaya basladilar. Sonunda scan edip kanal 9’u sectik. Karim disari cikti. Ayni katta ve guvertede oldugunda gayet guzel konusabiliyorduk. Ama geminin baska katlarina gittiginde gemi demir ve celikten yapildigi icin masafe ve gucu pek rahat konusturmadi. Ben dalmis uyurken birden benim radyodan Amerikali zenci aksanli birsinin karisi ile konusmaya calistigini duyarak uyandim. Demek ki tek uyanik ben degildim. Ama bu hiyar zaten duzgun konussa bile anlasilmayacak “jive” denen sivesi ile anlasilmasi cok zor olarak boguk boiguk boguruyordu. Derken karisinin (belki de sevgilisidir ne bileyim) sesi geldi. Kadinin adi Alicia. Bunda zenci aksani yoktu. Bellki kulturlu bir kiz. Herife nerdesin diye soruyor. Ben gayet guzel duyuyorum. Ama hoduk herif kiza sunu kullanmayi dogru durust ogrenemedin ben 15. Katta basket cortundayim (nerede olacak hanzo zaten) oraya gel diyor ama kiz herhalde anlayamadigi icin yine soruyordu. Tam bana bir eglence cikti yani. Bu arada bizim hanim da araya girdi. Ben de girdim. Bunlar iyice sapittilar. Herif kuduruyor “come to basketball court ASAP, over” diyor zavalli kadin tane tane “I…..am……at……. the…… Central…… Park. Where….. are…you? ….over” diyor. Bunlari duyan karim “Cengiz are you there? Who are these people” diyor. Zenci herif “Who?” diyor ben de yataga isememek icin dar tuvalete kosuyorum. Ogleden sonraki komedi bu olsa gerek. Neyse ses kesilir gibi oldu. Ben biraz bekledikten sonra karimi aradim. Cevap vermedi. Bu ikisi duydular . Birbirlerine ne diyorsun diye soruyorlar. Neyse aradan biraz daha zaman gecti. Zenci herif bu sefer ben 5. Katta Air Café’deyim oraya gel dedi. Alicia bunu duydu. Olur dedi. Sonra besinci kattayim Air kafe’ye geldim sen neredesin diye sordu kiz. Bu hiyar hala icerden biz suradayiz diye salliyor. Az daha radyoya sarilip kiz Alicia bos ver bu hodugu gel altinci kata su numaraya sana ickiyi ben ikram edeyim diyesim geldi ki bizim hanim odaya girdi. Gulustuk durdurk. Herhalde Alicia’yi buldu hoduk ki sesleri kesildi.

Karim sana bir haberim var. Gemi de Turk yolcular da var dedi. Ben de ne var bunda. Obur gemide de vardi dedim. Obur gemide son gun gemide 20’ye yakin Turk asilli olan yolcular var demislerdi. Hatta bizi gemiye goturen otobusde Turkce konustuklarini fark edince konusmustum. Bir cift Connecticut’da oturdugunu soylemisti yaslica olan obur cift de Kanada’daki akrabalari idi. Ama bunlar Turkiyeden gelme. Pek Ingilizce bilmiyorlar dedi. Nereden anladin dedim. Iki uc kadin mucevherler bakiyordu. Parasini filan sormak istediler. Birisi kafa goz yirtti ama pek anlasamadilar satici kizla bir ara seni cagirayim dedim ama gelmezdin herhalde dedi. Malum benim Turkcem o kadar yeterli degil gerci annen ile anlasiyordum ama pek cesaret edemedim dedi. Ben de gelmezdim herhalde. Gemiden mucevher almaya paralari varsa Ingilizce ogrenselerdi biraz dedim. Kimbilir kimin simarigi bunlar . Kalkip okyanus gecip Amerikada Karaib adalarina gemi yolculugu yaptiklarina gore yoludurler onlar anlasirlar alacaklari ne varsa alirlar dedim. Gulustuk.

Ben cikip biraz yuzecegim dedim. Bizimki yuzunu burusturdu. Yukarsi cok ruzgarli dedi. Ben olsun daha iyi coluk cocuk cekilmistir rahat yuzerim dedim. Ciktim ki hakikaten hava da kara bulutlar havuzdaki sular calkalaniyor. Guverteye cikilan kapinin birinin kitlemisler. Ben yuzecem dedim mi yuzerim. Hic irgalamadi vallahi. Gittim havlucuyu buldum. Koca bir tabela asmislar aldiginiz havluyu getirmezseniz havlu basina $25 dolari hesabiniza geceriz diye. Iki havlu aldik. Sports Pool dedikleri yeri gozume kestirdim. Aman iyi coluk cocuk yok diye sevindim. Havlulari ve getirdigim torbayi ucmasinlar diye sezlonga sikistirdim. Saat 5 bucuk civari gibi idi kendimi attim suya. Ilk hosuma giden sey Sports Pool da iyi yuzulsun diye nehir akintisi gibi akinti yaratmislar. Boylece havuzun kucuklugune bakilmadan yuzuyorsun ve akinti seni one gidisini yavaslatiyor. Yuzmeyi birakinca hop diye havuzun ote tarafini buluyorsun. Ama kafani sudan cikardin mi ruzgar kamci gibi vuruyor suratina. Ulan cikinca havluya gidinceye kadar vucudumdaki o kadar yaga ragmen usuyecegim diye ic gecirdim. Bu arada her havuzun kenarinda hot tub dedikleri sicak ve tazikli su ufuren whirle pool’lar var. Baktim oarada bir iki Ispanyol herif uc dort cocukla oturuyor. Hayatta bu kalabalikta boyle pis seyin icine girmem. Gerci icine girdigim havuzda pek temiz degildir diye dusunuyordum. Gerci havuzun devir daimi gemilerde bayagi hizli. Boyle yarim saat tek basima yuzdukten sonra korktugum basima geldi. Gecen seferki gemi Porto Rico’dan kalmisti. Nerdeyse icindekileri yuzde sekseni Ispanyol asilli idi. Bu da Miami’nin bir adim otesinden kalktigi icin en az yarisi Ispanyolca konusunlarla dolu. Hani insane durup duruken irkci olmuyor. Once uc oglan 8-9 yasinda ve bir kiz geldi. Ilk yaptilari sey suyu nehir gibi akitan sistemin onunu keserek akintiyi durdurdular. Sabir ya resul-Allah derken. Baba ile ana sandigim ikisi o ruzgarda bir bucuk yasinda bebekle suya girdiler. Havuzun kenarina koca koca kurallari yazmislar. Can Kurtaran yok. 10 yasinin altindaki cocuklar ana ve babalari olmadan havuza giremezler diyor. Ondan daha onemlisi kici kundakli bebekler ile daha tuvalet kullanamayan kucuk cocuklar sadece emniyet degil saglik acisindan da havuza sokulmazlar diyor. Bunlar bir bucuk yasindakini suya saldilar. Olur musun oldururmusun. O cocuk bu ruzgarda mukakkak o suya kucuk cisini edecek. Kacari yok. Isin yoksa kavga et. Aslinda kabahat RC’nin. Ortada kimse suya girmez diye sikayet edecegin adam yok. Madem oyle iste boyle dedim. Cezalarini kesip havuzdan ciktim. Artik tadini aldilar mi bilmiyorum.

Soylene soylene kamaraya girdim. Esim biliyor kac kere anlattim di obur gemide olanlari. Obur geminin burnunda sadece buyuklere ait bir havuz vardi. Bayagi buyuktu. Bu gemide de var ama kucuk. Sports Poll iyi idi ama bu kultursuzler saygisiz insanlar keyfimin icine ettiler.
Aksam guzel bir yemek yedik yine. Bu sefer bir evvelsi aksam yemege gelmeyen cift de geldi. Atlantali zenci bir cift. Bizden en az 10 yas genc duruyorlar. Kadin orta ve lise de matematik ogretmeni. Adam da ameliyat aletleri yapan bir firmada calisiyormus. Pek konuskan degillerdi. Bizimki biraz havayi yumsatti. Biraz konustuk. Ben yine Vivek’e tenbih ettim. 10:30 Broadway Show var Hair Spray. 15 dakika kala rezervasyonlar yaniyor. Aman bizi yine 10’da cikar dedim. Hic merak etme dedi oglan. Servis mukemmeldi. Yemekte oyle yine saat 10’dan once Vivek bizi ugurladi.
Dogruca Opal Tiyatrosunun yolunu tuttuk. New York sehrindeki Radio City gibi tasarlanmis 1500 kisilik tiyatroda (ki Adventure of the Seas’de asagi yukari ayni tasarimli bir tiyotro vardi) onden ucuncu sirada sahnenin tam karsisinda yerimiz aldik. 1.5 saatlik tam Brodway show’unu yaptilar. Saatle gece yarisini gosterirken yuzme muzme derken bir evvelki gunun cikmayan yorgunlugu ile kapagi odaya atip yataga yattigimizda yatak yine besik gibi hafif hafif igraniyordu. Ertesi gunu acik denizde gecirecektik. Ne iyi etmiste gelmisiz diye icimden gecirdim.

Gozlerimi actigimda saat sekiz olmustu. Disarda deniz yine cirpintili idi. Ruzgar besbelli kesilmemisti. Duydugumuza gore Pazar aksami yine Aqua Tiyatrosundaki gosteriyi ertelemislerdi. Hava parcali bulutlu idi.
Adventure of the Seas’in kaptani (adini bile unutmadim. Adi Tommy idi) her sabah saat sekizde kamaradan da duyulacak sekilde ding dong’dan sonra gunaydin der ve hava raporu verirdi. Eger iskelede isek saat kacta kalkacagimizi soylerdi. Saatinizi gemi saatine gore ayarlayin ben gemi saati ile 5 de ya da 6’da kalkacagim. Eger kacirirsaniz obur limanda bulusuruz. Cebinize kredi kartini da alin helikopter ya da ozel ucakla obur limana gelmek size epey pahaliya patlar diye tehdit de ederdi. Bir keresinde az daha kaciracak olanlarin son anda taksi ile gelip halat cozmeye hazirlanana gemiye kostuklarini gulerek seyretmistik. Tommy’nin hic sakasi yoktu.


Norvecli kaptan Thorne pek kamaralara yayin yapmiyordu. Belkide daha iyi idi sabahin korunde “Ladies and Gentelmen” diye uykuyu basimiza sicratmak istemedi adam. Birkac kere ogle uzere genel olarak hava raposu verirken duydum ama anlayana askolsun.
(devam edecek)

Re: Oasis of the Seas (Denizlerin Vahasi) ile Karaiblerde (2

Posted: Wed Dec 01, 2010 11:15 pm
by Mert Tokman
Cengiz Akgun wrote:Gunune gore soguk shrimp (Turkcesini unuttum simdi iyi mi), yengec...
Karides...

yani okudugum belli olsun dedim :)

Re: Oasis of the Seas (Denizlerin Vahasi) ile Karaiblerde (1

Posted: Wed Dec 01, 2010 11:30 pm
by Cengiz Akgun
Mert,

Ben ara sira view'ya bakiyorum. Benim bu bolumde yazdiklarimi takip eden 20'e yakin bir topluluk var. Bazilari bu bolumun oldugundan haberi bile yok saniyorum. Ukalalik olmasin ama ara sira boyle aniden Turkcesi aklima gelmiyor. Turkce yazmaya gayret ediyorum ama uzun olunca ve bu programin sorunu mudur nedir epey imla hatasi yapiyorum. Duzeltim zannettiklerim bile daha bozuk cikiyor bazen. Ayip oluyor ama kitap ya da makale yazmadigim icin idare edin.

Bir iki bolum daha yazacagim. Her gunu yazmaya pek vaktim yok.

Re: Oasis of the Seas (Denizlerin Vahasi) ile Karaiblerde (4

Posted: Thu Dec 02, 2010 1:25 am
by Cengiz Akgun
Ucuncu gun gemi okyanusta St. Thomas’a dogru yol aliyordu. Yine yemek salonunda kahvaltiya girdik. Biraz cabuk olsun diye evvelden soyledigim gibi bufe kismina oturduk. Bu sefer taze maze portakal suyu yerine normal portakal suyu geldi. Biz bufe usulu tabaklarimizi doldururken geri dondugumuz yanimizda 10 ksislik Masada Turkce konusyorlardi. Garson da Turktu. Onlar yemegi bitirip kalktilar. Garson arkadasi gormustum ve taniyordum ama Turk oldugunu bilmiyordum. Devamli yemek salununda yuvarlanir gibi acale ile kosturan ari gibi caliskan biri idi. Onlar gittikten sonra aslinda bize yardimci olan garson yerine o gelip Ingilizce daha kahve ister misiniz dedi. Ben de artik daha fazla saklamadan merhaba ben de Turkum diyerek adimi soyledim. Karimi da Turk sandi ama onun yarim Turkcesi ile bizim Turkiyeden olmadigimizi anladi. Hemen ayak ustu bana gecen hafta bu gemide 400’e yakin Turk misafiri vardi bu sefer 20 kisi filanlar dedi. Bizim nereden oldugumuzu sordu. New jersey dedim. Sonra ben ona sordum. Adanaliyim agabey dedi. Bizde bu gemide bir 20 kusur kadariz dedi. Ilerde taze portakal suyunun basinda uzun boylu digger bir arkadasi isaret etti. Agabey o istanbullu bizim Juice’cu dedi. Ben de ben seni isinden alakoymayim dedim. Yok agabey iste bitiyor zaten dedi. Sonra peki bu 400 kisilik bir tur’la filan mi gelmisler dedim gecen hafta. Evet agabey galiba FB’nin yonetim kurulunda boyle bir seyahat ajentasi var. Gelenler boyle klup yoneticileri filan dedi. Ama benim futbolla filan bir ilgim yok tanimiyorum dedi.

O karsiklikta adamin ismini de ogrenemedim (sonradan adinin Onder oldugunu ve Juice’cunun da adinin Serhan oldugunu ogrendim). Bana sen boyle hep gemi yolculugu yapiyor musun dedi. Ben de bu ikinci bundan evvel bir kere daha yaptik dedim. Sonra yemek kalitesinin Windjammer’da dustugunu soyledim. Agabey oranin muduru Mustafa bey tanis dedi. Kismet olmadi. Genelde Windjammer’de pek yemek istemiyordum dedigim gibi. Bu laflamalar sirasinda o bolgenin bas garsonu zenci bir cocuk belirdi. Aaa Turkce konusuyorsunuz dedi Ingilizce. Ben de siz de mi Turkce biliyorsunuz dedim. Cat pat dedi. NATO’da bahriyeli imis Avrupada Italya da filan kalmis. Turkceye kulagim yakin cat pat bir seyler biliyorum Mehaba Gunaydin filan gibi bir iki kelime siraladi. Derken bizim hanim da Turkce muhabetine girdi. Baktim Onder gidip kahveleri tazeledi. Sonra bu zenci arkadas bizi ilerki gunlerde birkac kere daha gorup yine merhaba dedi. Yani her yerde variz masallah.

Ogle yemeginde yemek salonunda bu sefer Michigan’li bizden yaslica bir ciftle yedik. Cok cana yakin insanlardi bizi de sevdiler. Artik her seyden konustuk. Bir baktik ki yemek salonunda bizden baska kimse kalmamis. Bizi kalksinlar diye bekliyorlar. Onlar da bize devamli Alaska gemi yolculugunu ovduler durdular. Benim esim de istiyor. Ben ise soguk yerden kacarim. Yahu ne isimiz var Alaskada diye gecistirip duruyordum. Bizimki bunlari da duyunca illa Alaska demesin mi basimiza is aldik yani.

Bu gemideki ucuncu gunde ruzgar daha da siddetli idi. Gemi bayagi bir ara sira sallaniyordu ama soyle adim atarken bazen etkisi anlasiliyor. Oyle saga sola savrulmasi yok koca 200bin tonluk geminin. Ben yine biraz kestirip yuzmeye ciktim. Bizimki yine yuzunu burusturdu. Yarin ben St. Thomas’da denize girecem sen git dedi. Yine yukari ciktim ki havuzlar calkalaniyor yine. Allahtan o gun ortalikta kimse yoktu. Benim gibi deliden baska. Yine Sports Pool’da ginlumce yuzdum. Bu sefer Latino’lar da yoktu. Bu arada havuzun kenarinda bir iki veletin gelip makinalardan dondurma aldiklarini gordum. Soyle birbucuk saat filan yuzdukten sonra ben de ciktigim da biraz usudum. Havlulara sarildim ama civi civiyi soker diye dondurma makinasina gittim. Baktim bedava. Bu yumsak dondurma dedikleri cinsten. Hemen bir kulaha koydum boylece icimin sicakligi disimla dengelendi. Usemem kesildi.

Yemek’de bizim Atlantali zenci cift yine yoktu. Iyi oldu. Karimla basbasa yemek yedim. Bu sirada Onder yine iyi aksamlar diye yanimizdan bir iki kere yildirim gibi gecti gitti. Bu aksam da Agua Tiyatrosunda gosteriyi iptal etmislerdir dedik. Etmisler. Zaten biz bu gosteriyi ertesi gun gorecektik. Biz o aksam buz pateni gosterisine reservasyonumuz vardi. Yine Vivek bizi der top edip vaktinde gosteriye yetistirdi. Bayagi guzledi. Christian Andersen’den masallar adi altinda dort masalinin revusunu yaptilar. Kadroda Rus ve Kanadali patenciler agirlik cekiyordu. Iyi bir vakit gecirdik.

Ertesi gunu saat 7’de gemi St. Thomas’a yanasacakti. Buraya gecen sefer de gelmistik. Ilginc bir ada. Uzun bir sure Ingiliz boyundurugunda kaldiktan sonra Amerikan yonetimine gecmis. Burasi da Porte Rico gibi eyelet degil ama Amerikan Bolgesi. Amerikalilar buraya bir vali atiyorlar. Trafik sagdan ama arabalrin direksiyonlari solda. Garip bir yer yani. Bir turlu ogrenemedim niye trafigi sola gecirmemisler diye. Karaiblerde gordugum adalardan iyiler icinde. Yanibasinda da St. John var. Orayi gormedim. St. Thomas’da gecen sefer geldigimiz Megan Bay diye bir plaji tavsiye etmislerdi. Yasi biraz eskice olanlar Brook Shields genc iken (daha teenager idi) kendi gibi genc bir oglanla Blue Lagun diye bir film cevirmisti. Bu film bu plajda geciyor. Gecen sefer pek begenmistik. Bu sefer de yine oraya gidelim dedik. Gecen sefer plaj ziyaretine bir de akvaryum katmistik. Zamanimiz az olmustu. Bu sefer akvaryum’u birakip direk plaj yapalim dedik.
Cokta iyi etmisiz. Plaj yine muhtesemdi. Plajda baska gemiden ama o da RC (Navigator of the Seas idi) New Jersey’den ve yine bizden biraz daha yaslica bir ciftle arkadas olduk. Onlar erken gelip bir agacin altindaki banki kapmislar. Bizi gorunce isterseniz burada yer var biz de birazdan kalkacagiz burayi sizle paylasiriz dedi adam. Ahbap olduk. Onlardan kuzey Jersey’den imislar. Gemi New Jersey Bayone’dan kalkmis. Ben ucakla filan gitmek istemiyorum dedi. Sizin gemi nerelerde duruyor dedik. Haiti dedigin de bizimki burnunu kivirdi zaten. Haiti’deki Kolera filan bildigi icin istemiyordu. Ama bildigim kadari ile RC Haiti ile Dominican Republic sinirinda adanin arkasinda kendine bir yer yaptirmis oraya yanasiyormus. Orasi bir resort imis zaten. Neyse onlarla lafladik.

Bu arada gemi saati ile ada saatinin farkli oldugunu bizi o plaja getiren soforun size buradan iki de alacagim demesi ile anladim. Digerleri aptal aptal hayir bizi 1’de alacaksin bizim reservasyonumuz 1’e kadar diye soforle tartisiyorlar. Kimsenin aklina (10 kisi kadar variz) simdi saat kac diye adama sormak gelmiyor. Uyanik bir ben ciktim ve senin saatin kaci gosteriyor dedim. 11:30 dedi. Bizim saatler ise 10:30'u gosteriyordu. Meridyen kaymasindan dolayi bunlar bir saat ilerdeler. O zaman Advanture of the Seas kaptani Tommy ben local saati anlamam gemi saati demesi daha da netlesiyordu. Simdi diyeceksiniz neden gemi de saatler degismiyor. Ya kim ugrasacak ikiye bir saat degistirmekle. Gemi de kimbilir kac tane saat var. Gemi kalktigi limana donecegine gore saatini degistirmiyor. O yuzden de kaptan gemi saati diyor iste. Bu soruyu sormasam hiyarlar saat iki de gelecekler ama van coktan gitmis olacak. Esim yine kulagima egildi senin gibi kafasi calisani buldugum icin hic aklim arkada kalmiyor cin gibisin dedi. Kolay degil cin gibi olmak dedim bu sefer hafiften soyle bir sumsuklar gibi oldu.

55 yasimdayim. Bekletilmeyi kendime hakaret saydigim icin karsimdakine bunu asla yapmam. Elbette bazi istisnalarda bekletilirsem kabul edecegim sebebler olabilir ama ben bunu mazaret olarak hicbir zaman kullanmadim. Elimde olmayan nedenlerle olursa yapacak bir seyim yok. Ama planimi programimi boyle aksiliklere gore ayarlarim. Hayatimda hicbir randevume gec gitmedim. Daima en az 15 dakika bazen yarim saat once orada olurum. Kafama koydugum saat'de calar saat’den once uyanirim. Bu da piprikli oldugunu gosterir. Ne adamlar biliyorum ucagini kaciranlar sinavini kaciranlar sunlar bunlar. Boyle seyden cok korkarim.

Ama bu piprikligimden dolayi bazen de isler ters gider. Guzel guzel yuzduk ama ben saat 12’ye gelince yine pipriklendim. Bizimkine hadi son bir dafa daha dal cik hazirlan dedim. Halbuki daha bir saat var. Taksicinin gelecegi yer 20 adimlik yer. Artik neredeyse 30 senelik evliyiz. Ikimizde huyumuzu suyumuzu biliyoruz. Hic ses etmedi. Dediklerimi yapti. Ben Plaj cantasi bekledim o giyindi. Sonra ben de hemen sipsak isleri hal ettim. 1’e yirmi kala agaclarin altinda park yerinde bizim taksi/van’I beklemeye basladik. Digerleri onceden gelmis. Milleti aliyor. Bizim herif ortada yok. Karim yahu daha 20 dakika var gelir dedi. Gerci gemi saat 5’de ayrilacak limandan. Ama yarim saatlik yol var iskeleye. Saat bire bes var bizim herif ortada yok. Bizle gelenlere de bakiyorum pek cikaramiyorum. Taksici plaka numaram da 490 demsiti. Bizimki onu da hatirlamiyor yaninda cin var ya. Sunlar bizleydi dedi. Biz Van’in on sirasindaydik arkaya pek bakmamistim. Gittim sordum hayir bizi 12:45’de alacakti ama yok gec kaldi dedi adam cocuklari ile. Saat 1:05 oldu. Yani bizim sofun saati ile 2:05. Yine ortada yok. Ulan diyorum icimden bir de bunun ogleden sonra buraya gelme seferi vardi. Biz iyiki sabahkini sectik. Bir de oyle bir sey olsaydi simdi beni ter basardi diyrum icimden. Neyse ilerde bir toplanti gordum. Gittim sordum bizimkiler. Onlar da merak ediyorlar. Saati mi karistirdik filan diyorlar. Yok yok dedim. Ben nerdeyse yarim saatir burdayim gelmedi daha dedigim de sevindiler. Esek herif 1:20 gece geldi. Yani kendi saati ile 2’de buradan alirim dedigi seyi 2:20’de anca geldi. Kusura bakmayin trafik dedi. Ya dedim burasi da Manhattan adasi gibi trafik cok olmali. Yuzume bakti ama anladi. Neyse gemiye dondugumuzde saat 2’ye gelmisti. Elbette bizim gruptan kimse bahsis filan vermedi sofore. Halbuki bizim hanimin havlu elbisenin cebine bes dolar koymustum bahsis diye. Kizdigi icin vermedi elbette.

Rahat insanlar. Zamanin onemi yok. Hergun ayni guzellikte hava. Hergun plaja oraya buraya adam tasiyor. Kimbilir nerede takildi kaldi. Problem plaja gelen van’lerin kendi yolcusu var. Birisine atlarim olmuyor. Kalkip sana taksi maksi cagiracaklar. Bayagi is eger herif gelmese. Gerci bize bu excursion dediklerini gemi ayarliyor ama Tommy ben anlamam demisti. Eger ogleden sonra 13:00 vardiyasi ile gelsek. Al basina belayi. Bunlar tecrube. Gecen sefer hicbir sorun olmamisti. Neyse biraz heyecan cesni katti.

Elbette yemek salonu kapanmistir diye dusunup. Ogle yemegi icin Windjammer’I ciktik. Aslinda Central Park’da Park Café’de de ogle yemegi veriyorlarmis diye duymustum. Orada durduk. Ama icerde bizim tost Italyanlarin Pannini dedigi sekilde seyler yapmislar. Icersi yag kokuyordu. Yok yok dedim. Burasi tam bir “grease joint” hadi biz yine Windjammer’e cikalim diyerek 16. Katin yolunu tuttuk.
(devam edecek)

Re: Oasis of the Seas (Denizlerin Vahasi) ile Karaiblerde (1

Posted: Thu Dec 02, 2010 2:51 pm
by Mehmet Marsan
Futbol basliklarina tahamul edemiyorum, Cengiz'in yazilari foruma ve bana ilac gibi geldi.

Bir duzeltme yapacagim. Virgin adalarinin Amerikaya ait olan kismi yani St Thomas (merkez), St John ve St Croix Danimarka'nin kolonisi iken Amerikanin zimmetine bir ucret karsiligi gecmistir. Evet yanliz okumadiniz zamaninda Danimarka Karaiblerde bayrak acmis. Yanlis hatirlamiyorsam tapu teslimi 1. Dunya savsindan sonra olmustur.

Trafigin neden soldan aktigini bende bilmiyorum. Yanliz direksiyonlar solda.

Re: Oasis of the Seas (Denizlerin Vahasi) ile Karaiblerde (1

Posted: Sat Dec 04, 2010 4:05 am
by Cengiz Akgun
Evet. Devam edelim. St. Thomas gunun aksami biraz hareketli gececekti. Guzel bir deniz banyosu yaptigimiz icin geminin havuzlarina ugramama gerek kalmamisti. Zaten gemi de durdugu icin havuzlar kalabalik lacakti. Gemi saat 5’de yine iskeleden ayrildi. Bunu seyretmek daha keyifli idi. Saat 19:30’da gemiye ciktigimiz ilk aksam seyredcek olup tatil edilen Deniz’lerin Ruyasi tekrar edilecegi icin yemekten once oraya gidecektik.
Hazirlanip saat 7’I biraz gece Agua tiyotrosunun en iyi yerinde yerimizi aldik. Millet akin akin gelmeye basladi. Yanimizda bir bosluk vardi. Buraya bir kadin geldi. Oldukca telasli ve belli ki yer tutmaya calisiyordu. Benim yaslarimda oldugunu tahmin ediyordum. Ikiye bir kenardan uzerimize dogru arkaya yana saga sola bakiyor endiseli bir sekilde birilerini bekliyordu. Once bu latinlerden oldugunu sandim. Guneste yanmisti. Ama bunun yazdan kalma oldugu belli idi. Derken once Erin diye bagirip bir kadini daha yanina cagirinca bunun bizim Turklerden oldugunu anlamam uzun surmedi. Erin de gelince bunlar sira halinde olan tahta ama cilali banklarda iki koseyi tuttular. Kadin biraz daha rahatladi. Derken arkadan Cetin diye bagirdi. Cetin de kalabaligi yarip geldi. Artik unuttum birkac tan daha Turku kadinli erkekeli yerilerine otururken son bagirsinda dayanamyip Merhaba siz de Turksunuz dedim. Bana bakti soyle yarim agiz bir guler gibi oldu ama hicbir sey soylemeden o kimse artik istedigi kisiye el sallamaya devam etti. Bunun iki sebebi olabilirdi. Ya benden bu yaptiklari icin utandi ama biz aliskin insanlariz boyel seylere. Belki de icinden kim bu sirnasik dedi. Kendi kendine simdi cevap veririz ustune borclu cikariz dedigi bana gore daha akla yatkin. Avallamis olabilir bilemem. Sonunda benim yanima bir erkegi de oturttu. Kocasi mi idi kardesi mi idi bilemeyecegim. Ama adama bu bey de Turkmus filan demedi. Adam yasli gosteriyordu. Ama malum Turkiyede icki ve sigara erkekleri cabuk yaslandiriyor. Adam effendi bir adama benziyordu. Aralarinda Turkce konusmaya basladiklarinda gosteri de baslamisti. Ben artik hic bozuntuya vermedim. Bir daha ne adama ne de yanindikilerle ilgilenmedim. Bizimkine de belli etmedim. O da nedense sormadi. Belki benim Turkce sordugumun bile farkinda olmadi sandim. Daha sonra bir gun o gecen gecekiler Turktu degil mi neden konsumadin dedi. Ben de konusmaya calistim ama lutfedip cevap vermediler dedim. Bunun uzerine bu kadinlar kaba insanlar gecen gun bir dukkanda T-shirtler bakiyordum arkamdan gelip beni iteklediler. Afedersiniz bile demediler dedi. Bir ke sana af ederseniz diyecek Ingilizcleri var mi idi hic sanmam dedim. Ama bizde alisiklardir kadinlar Pazar da filan boyle itisip kakisirlar dedim. Iyi oldu aslinda bulasmadilar boylece zorla bir arkadaslik kurma durumumuz olacakti diyerek konuyu kapattim.
O gece yemegine bizim Atlantilar geldi. Onlarda St. Thomas’da snorkel dedikleri tupsuz ana gozluk ve hava borusu ile dalis yapmislar. Sonradan anladik ki adam yapmis. Kadin yuzme dahi bilmiyormus. Ben Chicago’da dogdum dedi durdu. Aslinda amacim plajda guzel vakit gecirmek olacakti ama catana plaja yanasmadan 3m derinlikte bunlari plaja yuzun diye birakmis. Boyle oldugunu bilsem gitmezdim ama kocam (my baby diyor aslinda) beni bogulmadan plaja goturup getirdi dedi. Onlarda Denizlerin Ruyasi gosterisinde imisler. Gosteri de yine bir iki Amerikali, Ruz, Kanadali, ve Hollandali kadinli kizli su das u balesi yaptilar. Birkac delikanli cesitli yuksekliklerden kucuk havuza baliklama daldilar. Trapez gibi seylerden sallanip atladilar. En tehlikelisi 20m filan bir kuleden baliklama atlamalari oldu. Elbette ruzgarli havada hem de gemi sallanirken havuz yerine disina cakilmalari icten bile degil. Atlantali ciftin karisi nedense pek icten bir yakinlik gostermedi diye bizimki biraz hayiflandi. Agzindan lafi kerpetenle aliyorsun filan dedi. Pek oyle bulmadim ama kadin esi ile basbasa olmayi yegliyordu belki. O gun kollari omuzlarina kadar acik bir bluz giymisti. Sag omzuna yakin bir yerde kucuk bir dovme gozukuyordu. Bizimki dayanamyip sordu. Ben pek ilgilenmedigimden unuttum simdi. Bir seyin sembolu idi. Yemeten sonra “Newly Wed” diye eski bir TV gosterisi yapacaklari Opal Tiyatrosunda. Ben yine ona yetisme telasi icindeydim belki. Ama Vivek sag olsun hic sektirmiyordu. Yemekten sonra tiyatroda ya kadin bizden hoslanmadi galiba fazla konusmuyor dediginde ben de olsam konusmam kadinin dovmesini filan sordun. Nene lazim yahu dedim. O da bu sefer bu kadin matematik ogretmeni. Acaba Atlanta gibi sicak yerde boyle kisa kollu giyipte ogrencileri bu dovmeyi gormusler midir dedi. Gormuslerdir zahir dedim. YA duymadin mi simdiki ogretmenler okulda neler yapiyor. Dovmenin lafi mi olur. Baska yerlerini bile dovdurtuyorlar okulda dedim. Guldu. Bazen senin burada dogup buyudugune inanamiyorum. Belki bir evvelki sefer dunyaya gelisinde Turkiyede filan yasadin sen dedim. Ama ogretmen dedigin boyle seyler yapmaz dedi. Annen de olsa bunu garipserdi dedi bana. Zaten annemle boyle konularda kendi anasindan daha iyi anlasmisti. Annem rahmeti bana “ne degerse su terbiyesine deger. Bana soruyorlar Amerikali gelinle nasil anlasiyorsun ya da geciniyorsun diye. Bne de hep soyluyorum. Yahu suraya onca sefer geldim gittim. Bazen uc bazen dort bezen alti ay kaldim. Siz gelirsiniz 3-hafta dort hafta neyse kalirsiniz. Odasindan bir kere olsun yanima gecelikle inmedi yahu. Her sabah su kusu gibi yikanir sacinin islagi ile gormedim. Ne yapip eder giyinir, taranir, annemin bir lafi vardi yeni silinmis kilic gibi diye, oylesine karsima dikilir. Ben boyle sey gormedim. O yuzden ben de ona gecelikle filan gozukmemege cok dikkat ediyorum” demisti kadin.
“Newly Wed.” olayinda TV’de yeni evil ciftleri bir zamanlar yarisma diye cikarirlardi. Simdi Acun duymasin hemen bunu da yapar. 3 yeni evil cifti secerler. Once kadinlari ayirirlar. Erkekelere uc dort soru sorarlar. Sonra kadinlar geri gelir. aYni sorulara erkekelerin ne cavap verdigini tahmin ederler. Dogru bilenler puan alir. Sonra erkekler gider bu sefer kadinlari uc dort tane soru soralar. Sonra erkekler geri gelir bu sefer onlar karilarinin verdikleri cevaplari tahmin ederler. Tahmin ettiginiz gibi sorular genelde caktirmadan musumane gozukse bile belden asagi kolayca cekilebilir. Icelerinde hoduk olanlar drank diye aklina ilk geleni soylerler. Boylece komedi olur. Kazanana da tekrar bir balayina yollarlar. Gemi’nin de eglence direktoru bu ise soyundu. Uc cift secildi. Bir tanesi daha 11 gunluk evil. Digeri 15 senelik ve sonuncusu da 50 yillik evil. Iyi samata idi. Yarimsyayi 15 yillik evliler kazandi. Ama hepsine uyduruk birkac hediye verdiler. Oyle bedava gemi yolculugu filan yoktu.
Ertesi gunku durak son durusumuz olacakti. St. Maarten adasinda yine 7’den 5’e kadar duracaktik. Eglence direktoru hadi iyisiniz dedi. Gemiye yakit alacaklarmis. Bir sorun cikmis bizim gemi en sona kalmis. Bu yuzden adadan saat 19:30’da ayrilacagiz. Fazladan 2.5 saatiniz olacak dedi. Gecen seferde bu adaya gelmistik. Adanin yarisi Hollandalilara digger bir yarisi da Fransizlara ait. Gecen sefer Megan plaji gibidir diye bir plaj cikisi yapmistik. Esek heriflerin bizi adanin en dalgali yerine goturduler. Yuzme filan ne mumkun. Bu arada gozume taktigim gozlugu de dalagalara kaptirmistim. Sonra ada da bir otobus turu almistik. Ortada bir bok yok. Fransiz kismi daha iyi gibi ama bizimkine otur oturdugun yerinde. Biz iskelenin etrafinda dolaniriz dedim. Bu arada Onder de bizi gordu. Yarin adaya cikin mucevher ve parfume digger yerlere gore daha ucuz dedi. Artik ona bos ver yahu buradan mucevher filan mi alinir diyemedim