Vampirler
Posted: Sat Sep 26, 2009 10:57 pm
Vampir diye bir canlının varlığına inanır mısınız?
Herhalde çoğumuz için yok öyle şey.
Vampir ve benzeri şehir efsanelerinin nereden çıktığını gözlem altına almak lazım.
Genellikle insan toplulukları, anlam veremedikleri bazı doğa olaylarını simgeleştirmek amacıyla bunları özel canlıların gerçekleştirdiğine inanıyorlar.
Eski çağların Sümer mitolojik inançlarında yüzlerce tanrı varmış. Yağmur Tanrısı, Su Tanrısı, Fırtına Tanrısı, Şifa Tanrısı vs...
Yağmur o sene fazla yağıp hasatları mahvettiyse buradan çıkardıkları: Yağmur Tanrısı'nı kızdırmışız.
Ya da diyelim ki o sene hiç yağmur yağmadıysa: Bereket Tanrısı yüzümüze bakmıyor.
Öyle ki, her evin kendine mahsus bir tanrısı var.
İslam inancında Münker ile Nekir denilen meleklerin varlığına rivayet edilir.
Ulemanın anlattığına göre, bu iki melek, kişi öldükten sonra mezarın içinde kişiye ilk hesabını soracaktır.
Bana sorarsanız "kişiye mahsus tanrı" anlayışının tektanrılı dinlere yansıması olabilir Münker ile Nekir.
Bir sağ tarafta, biri sol tarafta... Biri iyiliklerimizi yazıyor, biri kötülüklerimizi...
İnsanoğlu hep birşeyleri simgeleştirerek anlamak istemiş.
Vampir de yarı simge yarı hurafe bir kavram.
National Geographic'in araştırmacıları biraz gerilere uzanarak özellikle salgın hastalıkların çokça yayıldığı dönemlerde insanların davranışlarını incelemiş.
Salgın hastalık yaydığından şüphelenen kimseler ölünce, geride kalanlar onun mezarını açıyor ve ölü'nün kalbini çıkarıyor. Veya kafasını kesiyor.
Bir dönemin Amerika'sında tüberküloz hastalığı insanları kırıp geçirmeye başlayınca, vampir denilen şayia ilk o zaman doğmuş.
Bilirsiniz, "ince hastalığa" yakalananlarda öksürük, kan tükürme, halsizlik, tenin ölü gibi beyazlaşması gibi göstergeler yaşanır.
İnsanlar sanmışlar ki lanetli ölüler mezardan çıkıyor ve sağlam insanların kanını emerek insanı bu duruma düşürüyor.
Ne yapıyorlar? Dayanıyorlar vampir olduğundan şüphelenilen ölünün mezarına... Çıkarıyorlar kalbini, hortlayıp ayağa kalkamasın diye.
Tabii ki kırsal kesim insanının reaksiyonu bunlar.
Vampir inancının gelişmesinde bir sebep daha var... Mezarı açılan ölülerin cesetlerinin morarmış olması, ağız çevresinde kan birikintisi görülmesi, hatta ara ara hırlamalar çıkarması...
Ne var bunda? diyeceksiniz herhalde.
Kişi öldükten sonra ceset toprak altında bu tür süreçlerden geçer. İçindeki kan ağızdan dışarı boşalır, zaman zaman gaz boşalırken hırlamalar görülür vs...
O dönemin köylüsü ne bilsin.
Sanıyor ki, vampirliğe kanıttır bunlar.
Hurafe denilen şeyleri eşelediğinizde arkasından bu tür toplumsal hezeyanlar çıkıyor mutlaka.
Bir de Kazıklı Vlad hikayesi var tabii... Transilvanya'daki Romenler iyi para kırıyor bundan.
Turistler akın ediyor oraya.
Rivayete göre, Fatih'in ordusu Romanya önlerine sefere gelirken, Vlad'ın askerleri ellerinde kazıklar, kazıkların üstünde de Osmanlı elçilerinin kelleleri, bizimkileri karşılamışlar. Fatih bunu görünce derhal geri çekilmiş.
Bram Stoker'ın Dracula romanı da bu kişiden esinlenme.
Doğrusu, vampir hikayeleri beni öylesine etkiliyor ki korkumdan ne romanını okuyabiliyorum ne de filmini seyredebiliyorum.
Herhalde çoğumuz için yok öyle şey.
Vampir ve benzeri şehir efsanelerinin nereden çıktığını gözlem altına almak lazım.
Genellikle insan toplulukları, anlam veremedikleri bazı doğa olaylarını simgeleştirmek amacıyla bunları özel canlıların gerçekleştirdiğine inanıyorlar.
Eski çağların Sümer mitolojik inançlarında yüzlerce tanrı varmış. Yağmur Tanrısı, Su Tanrısı, Fırtına Tanrısı, Şifa Tanrısı vs...
Yağmur o sene fazla yağıp hasatları mahvettiyse buradan çıkardıkları: Yağmur Tanrısı'nı kızdırmışız.
Ya da diyelim ki o sene hiç yağmur yağmadıysa: Bereket Tanrısı yüzümüze bakmıyor.
Öyle ki, her evin kendine mahsus bir tanrısı var.
İslam inancında Münker ile Nekir denilen meleklerin varlığına rivayet edilir.
Ulemanın anlattığına göre, bu iki melek, kişi öldükten sonra mezarın içinde kişiye ilk hesabını soracaktır.
Bana sorarsanız "kişiye mahsus tanrı" anlayışının tektanrılı dinlere yansıması olabilir Münker ile Nekir.
Bir sağ tarafta, biri sol tarafta... Biri iyiliklerimizi yazıyor, biri kötülüklerimizi...
İnsanoğlu hep birşeyleri simgeleştirerek anlamak istemiş.
Vampir de yarı simge yarı hurafe bir kavram.
National Geographic'in araştırmacıları biraz gerilere uzanarak özellikle salgın hastalıkların çokça yayıldığı dönemlerde insanların davranışlarını incelemiş.
Salgın hastalık yaydığından şüphelenen kimseler ölünce, geride kalanlar onun mezarını açıyor ve ölü'nün kalbini çıkarıyor. Veya kafasını kesiyor.
Bir dönemin Amerika'sında tüberküloz hastalığı insanları kırıp geçirmeye başlayınca, vampir denilen şayia ilk o zaman doğmuş.
Bilirsiniz, "ince hastalığa" yakalananlarda öksürük, kan tükürme, halsizlik, tenin ölü gibi beyazlaşması gibi göstergeler yaşanır.
İnsanlar sanmışlar ki lanetli ölüler mezardan çıkıyor ve sağlam insanların kanını emerek insanı bu duruma düşürüyor.
Ne yapıyorlar? Dayanıyorlar vampir olduğundan şüphelenilen ölünün mezarına... Çıkarıyorlar kalbini, hortlayıp ayağa kalkamasın diye.
Tabii ki kırsal kesim insanının reaksiyonu bunlar.
Vampir inancının gelişmesinde bir sebep daha var... Mezarı açılan ölülerin cesetlerinin morarmış olması, ağız çevresinde kan birikintisi görülmesi, hatta ara ara hırlamalar çıkarması...
Ne var bunda? diyeceksiniz herhalde.
Kişi öldükten sonra ceset toprak altında bu tür süreçlerden geçer. İçindeki kan ağızdan dışarı boşalır, zaman zaman gaz boşalırken hırlamalar görülür vs...
O dönemin köylüsü ne bilsin.
Sanıyor ki, vampirliğe kanıttır bunlar.
Hurafe denilen şeyleri eşelediğinizde arkasından bu tür toplumsal hezeyanlar çıkıyor mutlaka.
Bir de Kazıklı Vlad hikayesi var tabii... Transilvanya'daki Romenler iyi para kırıyor bundan.
Turistler akın ediyor oraya.
Rivayete göre, Fatih'in ordusu Romanya önlerine sefere gelirken, Vlad'ın askerleri ellerinde kazıklar, kazıkların üstünde de Osmanlı elçilerinin kelleleri, bizimkileri karşılamışlar. Fatih bunu görünce derhal geri çekilmiş.
Bram Stoker'ın Dracula romanı da bu kişiden esinlenme.
Doğrusu, vampir hikayeleri beni öylesine etkiliyor ki korkumdan ne romanını okuyabiliyorum ne de filmini seyredebiliyorum.