Santiago Bernabeu vs Artemio Franchi
Posted: Mon Oct 06, 2008 1:56 am
Geçtiğimiz ay Santiago Bernabeu'da Real Madrid - Sporting Gijon; Artemio Franchi'de de Fiorentina - Steau Bükreş maçlarını izleme şansım oldu; paylaşayım dedim.
Öncelikle Madrid'ten başlayalım. Hayatımda ilk kez bulunduğum bir şehirde ve dilini bilmediğim bir ülkede; 2. gün kaldığım yerden stada gidip geldim. Doğduğumdan beri İstanbul'da yaşıyorum; Sami Yen'e kaç kez gittim saysan sayılmaz ama hayatımda ne o kadar rahat stada ulaştım; ne stada girdim. İnsan daha konforlusunu görünce anlıyor hakkaten çektiği çilenin büyüklüğünü.
Stadın büyüklüğünü falan zaten anlatmaya gerek yok; ben daha ziyade dikkatimi çeken şeyleri yazmak istiyorum. Öncelikle korsan olayına buldukları çözümü çok beğendim. Stadın etrafında onlarca ufak tezgah var; herkes atkılar, bayraklar vs. satıyor. Hepsinde farklı ürünler var, ama hepsi lisanslı. Yani işportacıları komple def etmek yerine bir bakıma entegre etmişler sisteme; böylece sadece resmi mağaza ürünleri satılmadığı için çeşit artıyor; herkes kazanıyor. Bir bakıma İstanbul'da dünkü değnekçilerin bugün Ispark görevlisi olması gibi; ideal olmasa da rasyonel bir çözüm.
Bu aşağıdaki de stad önündeki tezgahların birinden bir görüntü; bir nam bir yiğide kaç sene yetiyor siz hesaplayın
Stad inanılmaz turistik bir hale gelmiş; öyle ki stadın önünde Barcelona ürünleri bile satılıyor.
Maça dönersek, Real Madrid şahane bir top oynayıp Gijon'u 7-1 yendi; Raul'un yakın direğe çok kısa mesafeden aşırtması ve de Van Der Vaart'ın topukla golü çok güzeldi. Ancak çok yalan; çok NBA-vari bir hava var tribünlerde; inanılmaz rahatsızlık verici. Sadece benim bulunduğum kale arkasının en alt katında bir kısım "taraftar" vardı, kalanı gollerde alkışladı; bir kaç kaçan golde hayıflanıcı sesler çıkardı. Bu kadar. Hepsi parasını verdiği koltuklarına, "hakları olan şov"u izlemeye gelmişlerdi; izleyip gittiler.
Şimdi "ne var bunda, tabii öyle olacak modern dünyada" diyebilirsiniz. Çok da yanlış değil zaten. Ancak stadyum kabul etseniz de etmeseniz de atmosfer işi. Ben aynı şovu, çok daha rahat bir şekilde, çok daha ucuzu/bedavaya televizyondan izleyebiliyorsam bir daha Madrid maçına gitmeyi düşünmem sanıyorum; çünkü hakikaten stadta olmanın girdiğiniz zahmete değecek ekstra bir getirisi yok.
Kaldı ki, bence uzun vadede o atmosfer olmadan şovu izlemeye gelenler de azalacak; çünkü Roy Keane'in o şahane tabiriyle maç sırasında karidesli sandviç yiyenler bile kendi tribünlerinde olmasa bile stadın bir yerinde kendini gösteren o havayı seviyorlar. Bütün stadı karidesli sandviç müşterisi yapmak bayağı kötü bir fikir.
Veya benim bu tahmin/temennimin aksine bu model iyice yerleşip NBAvari "deeeefence deeeefence" monotonluğunda tribünleri kanıksayacak insanlar. Göreceğiz artık.
***
Şimdi Artemio Franchi'ye dönelim. Artık bir kaç sene önce az kaldı yok olacak bir takım olmasından mı bilmiyorum; bu show-business'ın tamamen dışında; Floransa değil de ne bileyim Zonguldak'ta olsa şaşırmayacağınız bir stad - bir takım - bir tribün.
3 tribün açık, girişleri nerdeyse Sami Yen'i aratacak; merdivenler dahil boş gördüğünüz her yana oturabiliyorsunuz. (Bu stadın ismi Artemio Franchi değil de, Zonguldak Kara Elmas Stadyumu olsa; UEFA da bu stadta CL maçı oynanmasına kesin izin verirdi bence; çifte standartını sevdiklerim.)
Takım desen bir sağ bekleri vardı; sezon başında çıkan "Fiorentina Sabri'yi istiyor" haberlerini anlamanızı sağlar; o derece. Steau biraz becerikli olsa 0-2, 0-3 olacak maçtı.
Ben Curva Fiesole'deydim; daha hareketli tribünü stadın. %80'i 90 dakikayı ayakta; sürekli tezahürat halinde izledi maçı; ben çaprazdan oturduğum yerden takip ettim. Benim bulunduğum kısımlarda (oturulan kısımda yani) popülasyonun %60'ını 60 yaş üstü, formalı, atkılı, bayrakları kadın-erkek karışık bir topluluk oluşturuyordu; öyle bir kitleyi stadta; hele açık tribünde görmek şaşırtıyor insanı.
Bize çok benzer şekilde maç izliyorlar; tepkileri; ıska geçen, adam kaçıran oyunculara hep bir ağızdan ama başka sözlerle homurdanmaları; takımları berbat oynayıp Steau gol üstüne gol kaçırırken dahi Bate'nin Juventus karşısında 2-0 önde olduğu haberi gelince sevinmeleri memleket özlemimi biraz olsun giderdi gurbet ellerde.
Maç öncesi de atkımı sokaktaki işportacıların birinden aldım; stadtan dönüşte de otobüs olmadığı için (maçtan 45 dakka sonra bir otobüs vardı aslında da, o gün grevdelermiş.) yürümek zorunda kaldım.
Yine de, bugün bana hangi stada tekrar gidersin diye sorsalar saniye düşünmem; Artemio Franchi'yi seçerim. En azından orda futbol denen oyunun içinde ufak da olsa bir rolünüz olduğunu, oyunun bir parçası olduğunuzu hissediyorsunuz. Öbüründe ise iyi bir filmi sinemada izlemenin tadı var ancak.
Tabii biri dünyanın en başarılı kulübü sanırım kupalarına bakarsak (Franco'yu karıştırmayalım şimdi, Madrid'de maç öncesi barda karıştırayım dedim de suratlar ekşidi hemen ), diğeri dediğim gibi az kaldı yok oluyordu geçen senelerde. Bu karşılaştırma da başarılı/başarısız; doğru/yanlış karşılaştırmasından çok uzak subjektif bir değerlendirme sadece.
Ugur
Öncelikle Madrid'ten başlayalım. Hayatımda ilk kez bulunduğum bir şehirde ve dilini bilmediğim bir ülkede; 2. gün kaldığım yerden stada gidip geldim. Doğduğumdan beri İstanbul'da yaşıyorum; Sami Yen'e kaç kez gittim saysan sayılmaz ama hayatımda ne o kadar rahat stada ulaştım; ne stada girdim. İnsan daha konforlusunu görünce anlıyor hakkaten çektiği çilenin büyüklüğünü.
Stadın büyüklüğünü falan zaten anlatmaya gerek yok; ben daha ziyade dikkatimi çeken şeyleri yazmak istiyorum. Öncelikle korsan olayına buldukları çözümü çok beğendim. Stadın etrafında onlarca ufak tezgah var; herkes atkılar, bayraklar vs. satıyor. Hepsinde farklı ürünler var, ama hepsi lisanslı. Yani işportacıları komple def etmek yerine bir bakıma entegre etmişler sisteme; böylece sadece resmi mağaza ürünleri satılmadığı için çeşit artıyor; herkes kazanıyor. Bir bakıma İstanbul'da dünkü değnekçilerin bugün Ispark görevlisi olması gibi; ideal olmasa da rasyonel bir çözüm.
Bu aşağıdaki de stad önündeki tezgahların birinden bir görüntü; bir nam bir yiğide kaç sene yetiyor siz hesaplayın
Stad inanılmaz turistik bir hale gelmiş; öyle ki stadın önünde Barcelona ürünleri bile satılıyor.
Maça dönersek, Real Madrid şahane bir top oynayıp Gijon'u 7-1 yendi; Raul'un yakın direğe çok kısa mesafeden aşırtması ve de Van Der Vaart'ın topukla golü çok güzeldi. Ancak çok yalan; çok NBA-vari bir hava var tribünlerde; inanılmaz rahatsızlık verici. Sadece benim bulunduğum kale arkasının en alt katında bir kısım "taraftar" vardı, kalanı gollerde alkışladı; bir kaç kaçan golde hayıflanıcı sesler çıkardı. Bu kadar. Hepsi parasını verdiği koltuklarına, "hakları olan şov"u izlemeye gelmişlerdi; izleyip gittiler.
Şimdi "ne var bunda, tabii öyle olacak modern dünyada" diyebilirsiniz. Çok da yanlış değil zaten. Ancak stadyum kabul etseniz de etmeseniz de atmosfer işi. Ben aynı şovu, çok daha rahat bir şekilde, çok daha ucuzu/bedavaya televizyondan izleyebiliyorsam bir daha Madrid maçına gitmeyi düşünmem sanıyorum; çünkü hakikaten stadta olmanın girdiğiniz zahmete değecek ekstra bir getirisi yok.
Kaldı ki, bence uzun vadede o atmosfer olmadan şovu izlemeye gelenler de azalacak; çünkü Roy Keane'in o şahane tabiriyle maç sırasında karidesli sandviç yiyenler bile kendi tribünlerinde olmasa bile stadın bir yerinde kendini gösteren o havayı seviyorlar. Bütün stadı karidesli sandviç müşterisi yapmak bayağı kötü bir fikir.
Veya benim bu tahmin/temennimin aksine bu model iyice yerleşip NBAvari "deeeefence deeeefence" monotonluğunda tribünleri kanıksayacak insanlar. Göreceğiz artık.
***
Şimdi Artemio Franchi'ye dönelim. Artık bir kaç sene önce az kaldı yok olacak bir takım olmasından mı bilmiyorum; bu show-business'ın tamamen dışında; Floransa değil de ne bileyim Zonguldak'ta olsa şaşırmayacağınız bir stad - bir takım - bir tribün.
3 tribün açık, girişleri nerdeyse Sami Yen'i aratacak; merdivenler dahil boş gördüğünüz her yana oturabiliyorsunuz. (Bu stadın ismi Artemio Franchi değil de, Zonguldak Kara Elmas Stadyumu olsa; UEFA da bu stadta CL maçı oynanmasına kesin izin verirdi bence; çifte standartını sevdiklerim.)
Takım desen bir sağ bekleri vardı; sezon başında çıkan "Fiorentina Sabri'yi istiyor" haberlerini anlamanızı sağlar; o derece. Steau biraz becerikli olsa 0-2, 0-3 olacak maçtı.
Ben Curva Fiesole'deydim; daha hareketli tribünü stadın. %80'i 90 dakikayı ayakta; sürekli tezahürat halinde izledi maçı; ben çaprazdan oturduğum yerden takip ettim. Benim bulunduğum kısımlarda (oturulan kısımda yani) popülasyonun %60'ını 60 yaş üstü, formalı, atkılı, bayrakları kadın-erkek karışık bir topluluk oluşturuyordu; öyle bir kitleyi stadta; hele açık tribünde görmek şaşırtıyor insanı.
Bize çok benzer şekilde maç izliyorlar; tepkileri; ıska geçen, adam kaçıran oyunculara hep bir ağızdan ama başka sözlerle homurdanmaları; takımları berbat oynayıp Steau gol üstüne gol kaçırırken dahi Bate'nin Juventus karşısında 2-0 önde olduğu haberi gelince sevinmeleri memleket özlemimi biraz olsun giderdi gurbet ellerde.
Maç öncesi de atkımı sokaktaki işportacıların birinden aldım; stadtan dönüşte de otobüs olmadığı için (maçtan 45 dakka sonra bir otobüs vardı aslında da, o gün grevdelermiş.) yürümek zorunda kaldım.
Yine de, bugün bana hangi stada tekrar gidersin diye sorsalar saniye düşünmem; Artemio Franchi'yi seçerim. En azından orda futbol denen oyunun içinde ufak da olsa bir rolünüz olduğunu, oyunun bir parçası olduğunuzu hissediyorsunuz. Öbüründe ise iyi bir filmi sinemada izlemenin tadı var ancak.
Tabii biri dünyanın en başarılı kulübü sanırım kupalarına bakarsak (Franco'yu karıştırmayalım şimdi, Madrid'de maç öncesi barda karıştırayım dedim de suratlar ekşidi hemen ), diğeri dediğim gibi az kaldı yok oluyordu geçen senelerde. Bu karşılaştırma da başarılı/başarısız; doğru/yanlış karşılaştırmasından çok uzak subjektif bir değerlendirme sadece.
Ugur