Metin OKTAY - Halit CAPIN
Posted: Wed Feb 20, 2008 2:32 pm
Gecenlerde okumustum asagidaki yaziyi.Metin OKTAY'in 8 gun Galatasaray formasi icin 45 gun asker kacagi yatmasi, jurnallenmesi...Konu ile ilgili herkes zamanin acar muhabiri Halit Capin'i suclamis.Halit Capin'i bilirmisiniz bilmem? Rahmetli cok koyu Fenerliydi.Biraz arastirdim, demek yillarca O'na da sorulmus bu olay, 2004 'te Metin Oktay'in olum yildonumunde Fener'in yine boyle bir avrupa maci oncesi Takvim'de yazmis bu olayi.Buyuk ihtimal yazarken hem iciyor hem agliyorken...
Umit BAYAZOGLU NTV websitesine 18 Aralikta yazmisti bu yaziyi.Konu Metin Oktay durusu..
Galatasaray stadyumunun temeli atıldı diye sevinçten taraftara sırtında Metin Oktay yazan 20 bin forması dağıtılmış. Çok sevindirici, keşke bir tane de benim olsaydı. Bir televizyon kanalında Can Bartu da bu sevince ortak oldu, bu jesti akıl edenleri kutladı. Metin Oktay'ı anarken gözleri doldu, sesi titredi. Bartu ki mağrurdur, kendinden başkasını beğenmez ama Metin Oktay hariç.
Geçenlerde onu böyle "hariç" kılan, onu böyle efsanelere karan bir göstergeye daha rastladım. Meğer Metin Oktay "sekiz gün eksik askerlik yaptığı" gerekçesiyle 45 gün hapsedilmiş. Efsane topçu İzmir'de İkici Lig Gol Kralı olduğu 1955'te beş yıllığına bir Chevrolet otomobil karşılığında Galatasaray'a transfer olmuştu. 1959'da ise Fenerbahçe ağlarını "yırtan" golünü atmıştı.
Askerdeyken özel izinlerle maçlara çıkıyordu. Ancak maçta olduğu gün askerliğine sayılmıyordu. Yani maç için izin aldığı gün askerliğine ilave ediliyordu. Böyle sekiz izin kullandı, sonra da terhis olup askerliğini tamamladı. 1960'da Metin Oktay bu sekiz gün için aranmaya başlandı. Bunu ilk haber alan gazeteci Halit Çapın olmuştu. 14 Eylül 1960'da Milliyet gazetesi birinci sayfadan haberi şöyle duyurdu: "Polis ve savcının aradığı 40 bin kişi tarafından alkışlanıyor, golleri atıyor ama bir türlü yakalanamıyor. Oysa asker kaçağı Metin Oktay, bugün sahaya çıkıyor." Bu haber üzerine Metin Oktay ertesi gün maça çıkamadı, tutuklanıp cezaevine kondu.
Toptaşı ve Paşakapı cezaevlerinde 45 gün yatan Metin Oktay, daha sonra sekiz günlük askerlik borcunu ödemek üzere İzmir'deki birliğine teslim edildi.
Onun Toptaşı günlerini Memet Fuat "Tribünden Palavra Anılar" adlı kitabında şöyle anlatır: "Bir haber dolaştı: Metin Oktay Toptaşı Cezaevi'ndeymiş. Hep birlikte onu ziyarete gidecekmişiz. Araba vapuru iskeleye yanaşınca, bağrış çağrış çıkıp çarşının içinde Ahmediye'ye doğru başladık yürümeye başladık, bayağı bir gösteri yürüyüşü. Bu kez pencerelerden sarkıyor insanlar. Onların ilgilendiğini görünce, büsbütün şımarıp inletiyoruz ortalığı: Metin! Metin! Toptaşı'na ulaştığımızda sokaklara zor sığıyoruz. Bu nasıl bir sevgi!"
Metin Oktay'ın ne zaman adı geçse Bartu gibi benim de gönlümün bam teli sızlar. Bu nedensiz değil. Ona ömrünün son günlerinde çok ayıplar edildi. Ama o nasıl sekiz günlük askerlik borcunu gıkını çıkarmadan 45 gün ceza yatarak ödemişse, bu saldırılar karşısında da vakur ve tenezzülsüz tavrını sürdürmeyi bilmişti.
Onun asaletine iki örnek daha vereyim: 1968-69 sezonunda 17 golle krallık tacına Göztepeli Fevzi Zemzem de ortaktı. Ancak Fevzi, centilmenliğin hasını göstererek, tacı Metin Oktay'a bırakmıştı. Kral bu tacı, bir sezonda 38 gol atarak çoktan hak etmişti. Yıllar sonra Tanju Çolak bu rekoru, Yusuf'un altı pas içinde, kendi atacakken ikram ettiği, düpedüz 'şike' bir golle kırdı.
Maalesef bu konuda basından mânâlı tek tepki, "Metin olsaydı o golü atmazdı" diyen Rauf Tamer'den gelmişti. O sıralar TRT'de çalışan Ali Kırca ise, hemen bir taç devir-teslim töreni düzenleyerek, Kralı tacıyla birlikte Ankara'da canlı yayına davet etmişti. Kral, güya yeni krala tacını devredecekti. Metin Oktay, bu rolü içine sindiremedi ama kibarlık icabı geri de çeviremedi. Kendi gitmeyip tacı kargoyla Ankara'ya yolladı. Ali Kırca'nın bu reyting işgüzarlığı yüzünden Kralın tacı sahte kralın elinde kaldı.
Metin Oktay'a yapılan bir başka ayıpsa, Galatasaray'ın Florya tesislerine dikilen güya heykelidir: Kral elinde bir topla öyle hazır-ol'da, ruhsuz bir ifadeyle kazık gibi dikiliyor. Ayrıca küçücük. Oysa öyle mi olmalıydı! Taraftarın gönlünde, onun havada süzülerek çaktığı meşhur volesinin heykeli var. Fondaysa "yırtılmış fileler"...
Bu da Halit Capin,
Gecelerden Fenerbahçe..
Günlerden Salı ama gecelerden Fenerbahçe.. Ben güzel bir talih eseri Fenerbahçeli olarak doğdum.. Gelecekteki çocukların darıları başlarına..
Gözümü açtım onu belledim.. Sarılı, lacivertli kundaklarda yatmadım ama olsun..
İsmimi, dinimi, imanımı, okuyacağım okulu, yiyeceğim dayakları, gizli saklı sevgilerin en büyüğünü veren babam da Girit'li bir Fenerbahçeliydi ki, fena acayip.. Radika, marathaha, arap saçı otlara ve balıklara tutkunluğu da...
Yok, Fenerbahçelilik konusunda çocuk kararım, tamamen kendime aitti.. O başlangıçlarda, iç sularıma ağlarınızı atsaydınız en başta, muhakkak Fenerbahçe; sadece Fenerbahçe takılırdı onlara..
Karamela şekerlerinde çıkan Fenerbahçeli futbolcuların küçücük fotolarını biriktirdiğimiz bir devirler.. Taş kaleli arsalarda sıpalar misali koşuşturduğumuz bir zaman dilimi..
Merhum peder, o zamanlar hala Zeki Rıza'larda, Bekirler'de, Beleş Ömerler'de.. Ben ise "Cihat, Murat, Ahmet.." diye başlayan Halil'li, Samim'li, Erol'lu, Suphi'li, Mehmet Ali'li, Müjdat'lı, Küçük Fikret'li bir Fenerbahçeli.. Sanırım o zaman kirye Lefter daha yoktu.. Can Bartu, ben yaşlardaydı..
Ve İzmir'in Karataş Ortaokulu'nda, deniz kenarına yanlamış o yerde, onun karşısına düşen küçük bir futbol sahasında ben önceleri hep kalede Cihat, ileride oynarken Suphi olurdum..
O zamanlar dünyanın en büyük futbol takımı tek bildiğimiz Arsenal..
Sonra o Fenerbahçe'nin fotolarını biriktirdiğim futbolcuları aramızdaki yaş farkına karşın zamanla benim arkadaşlarım oldular..
Cihat Arman, Baba Gündüz ile birlikte spor servisinde yazarlarken oturup uzun uzun konuşurduk, neler neler.. Beşiktaş'ın Baba Hakkı'sı ve önünde el pençe divan en önemli futbolcuları Şükrü'ler, Kemal'ler, Sabri'ler ile futboldan emekli olduklarında rakı masalarında..
Senden ne haber Kazım Kanat.? İmdi bakın, lafı döndürüp dolaştırmaktayım.. Avradı boklu Formula yarış pistine çevirmekteyim ki, dön baba dönelim, hep aynı virajlara girelim hep aynı virajlardan çıkalım.. Oralara buralara toslayalım, toslaşalım.. Yani ben şu an panik-atak..
Lafı böyle kolompara sarmalarıma çevirmem, bu gece Fenerbahçe'nin yad ellerde İngiliz'in Manchester'iyle güreşe tutuşacak olmasından..
İçimden bir ses, "Salı sallanır" diyor amma.. Ulan bu Salı, hep bize mi sallanacak.?
Ulan bunun eğrisi doğrusuna oturmaz mı.? Ulan bu kahpe felek, çekirge gibi oralarda iki kere sıçramaz mı.? Salı, İngiliz'i sallamaz mı.?
Metin Oktay..
Rabbimin bütün çiçekleri, yattığı yerde açsın.. Çok sorgulamışımdır ben Metin Oktay'ı "Neden İzmir'in Eşrafpaşa'sından, İzmirspor'dan gelip de Galatasaray'a girmek.? Neden Fenerbahçe değil.?" diye..
Ses etmezdi.. Ederdi de, yolundan dönmesi mümkünsüz bir Galatasaraylı gibi.. Galatasaray'ın has fırınından çıkmış bir has ekmek gibi..
O Metin Oktay ki, son günlerini çokça birlikte geçirdiğimiz.. Tanıdık dem evlerinde, dışarlardan mukassi (sıkıcı) görülen meyhanelerde beni bulamadığında, gelip evimin kapılarını kıran Metin Oktay..
***
Yineliyorum ben, bu gecenin korku bokuna yine bol çene, Benli Belkis'ın son zamanlarına döndüm.. Tarihten kuvvet alma durumları..
***
Gecelerden bir gece, Yeşilyurt'ta erken yatayım dedim, sabaha kaşı, iki-üç mü ne.. Telefon zırladı: Bir ses:
- Hati atla gel.. Seni bekliyoruz..
- Meto sen misin.?
- Bak kaptan Yüksel'le birlikteyiz, hadi gel..
- Nerdesiniz.?
- Efes Otel'de..
- Hangi Efes Otel'de.?
- İzmir Efes'de..
Abi işe bak.. Ben İstanbul'da Yeşilyurt'ta evimde uyuyorum, onlar yani Metin Oktay ve yanında kaptan dediği o zamanların kaptan pilotlarından benim can ciğerim birisi.. Atla gel diyorlar.. İkisi de küfelik, ben ise mahmur..
Ulan sankim Uzan ailesinin bir ferdiyim ki anında uçağıma, helikopterime atlayıp oralara uzayacağım..
Sadece tek söz ettim:
- Hastirin..
Mahkum..
Ölümlerin birinci, ikinci, beşinci yıldönümleri yoktur.. Ölüm vardır sadece.. Aç parantez, kapa parantez bir iş.. Geçenlerde anıldı Metin Oktay..
Milliyet'te polis muhabirliği yapıyorum Metin Oktay Fenerbahçe kalesini delik deşik ediyor..
Bir gün Emniyet Müdürlüğü'nden aldığım polis bülteninde üç satırlık bir bilgi notu gördüm.. Yazıyordu ki:
"Falan-filan nüfus kütüğüne kayıtlı Metin Oktay nam kişi, asker kaçaklığından aranmaktadır.."
Çıktım, bir sordum, bir bir takıldım olaya.. Sansaryan Han'daki Emniyet Müdürlüğü'nde tamamlayıcı bilgiyi edindim.. O Metin Oktay, Galatasaraylı Metin Oktay'dı ve her zamanki gibi, İnönü Stadı'nda ertesi gün maça çıkacaktı..
Gittim.. Yazdım.. Yazı işlerine verdim.. Birilerinin kıçları önlerine düştü şaşkınlıktan.. Şundan ki, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi ve o kim Galatasaray'a kaşının üstünde gözün var derse bayıltır.. Hele hele Metin Oktay'a..
O ADAM, o haberi gazeteye koydu hemi de birinci sayfadan "Bugün maça çıkacak Metin Oktay'ı polis arıyor" diye.. Polisin aradığı filan yoktu ama, Metin havalandırıldı.. İki, üç ay mı ne yattı cezaevinde..
Ve o günlerde tekmil Galatasaray milleti, gazetenin telefonlarını kilitlemecesine.. Ulan o camia, anama avradıma, cinsime, cibilliyetime, gelmişime, geçmişime küfürden helak oldular..
En başta da Galatasaray'ın unutulmazlarından: Lefter'in bel fıtığına uğrattığı, attığı çalımlarla, türbinlerle tos vurdurttuğu Kamil Altan.. Benim en birinciye kral adamlarımdan..
Fener'in o Galatasaray'ı ayıkladığı sanırım 3-0'lık maç..
Baba Gündüz'e sormuştum:
- Bu iş ne iş.?
Söylemişti ki:
- Sus, hem benim, hem Kamil'in sonu oldu.. (Kamil kardeşim sen ki Galatasaray'ın has evlatlarından birisin.. İcabında sizi ne biçim yamulttuğumuzu bi hakkın bilenlerdensin.. Özcan Tekgül'ün Kel Lütfü'sünde telefonum vardı ara, küfürleşelim, sevgileleşelim..)***
Baksanıza neler anlatıyorum.. Korku kaygı labiretlerinden çıkmak için yollar arayan bir fakir ben..
Erol Günaydın..
Benim en kral, en birinciye, 40 yıldan fazla ü- beş kişilik bir arkadaş, dost grubumdan, beraber ekmek peynir yediğimiz, aile olarak evlerde birlikte çocukluklarımızın mutluluğunu izlediğimiz Erol Günaydın, hem okullu hem taşaklı hemi de Laz bir Galatasaraylı..
Şimdi onda da ani bir kanser..
Belki şu anlarda, yoğun bakımlardan yeni çıktı, bir ameliyat sonu..
O Fenerbahçe'yi sevmez.. Galatasaraylılar'ın çoğu öyledir..
Eğer o mutlu olacaksa, Fener'in yenilgisine de merhaba..
Eğer o, ayaklara dikilip yeni oyunlar oynayacaksa.. Nasılsa Fenerbahçe hep var..
***
Ama bu gecenin bir saatinde.. İstanbul, birden bire.! İstanbul tüm Türkiyeyle birlikte.. Sokaklara dökülüp bütün klaksonlar "Fener Fener" diye çalmaya koyulurlarsa, sokaklarda bayram gecelerince fenerler yanmaya başlarsa.. Gök kubbe, havai fişeklerle sarmaş dolaş olursa..
Bu gece, bütün acıların, sancıların örtünü üstünü kapatacak sarı lacivert bir battaniye olacak..
Şimdi iş yalvarmak, yakarmak da değil.. Gözlerinizi kapayıp, maç akşamı "Haydi Fenerbahçe.. Sen yeneceksin" diye oraya ışınlanmakda..
Ve Fenerbahçe, İngiliz'i yenerse, onu bizi geri getirecek ne kadar güzel bir uçak olacak.. O kimbilir nasıl bir karşılanacak.. Sabah Fenerbahçe olarak doğacak.. Yarın bütün çocuklar, okullarına Fenerbahçeli olarak gidecekler.
BU YAZIYLA SAVAS'LA YIGIT'E VERELIM GAZI VERELIM GAZI
TERS TEPERSE FORUMUMUZ SORUMLULUK KABUL ETMEZ ONCEDEN SOYLEYELIM
Umit BAYAZOGLU NTV websitesine 18 Aralikta yazmisti bu yaziyi.Konu Metin Oktay durusu..
Galatasaray stadyumunun temeli atıldı diye sevinçten taraftara sırtında Metin Oktay yazan 20 bin forması dağıtılmış. Çok sevindirici, keşke bir tane de benim olsaydı. Bir televizyon kanalında Can Bartu da bu sevince ortak oldu, bu jesti akıl edenleri kutladı. Metin Oktay'ı anarken gözleri doldu, sesi titredi. Bartu ki mağrurdur, kendinden başkasını beğenmez ama Metin Oktay hariç.
Geçenlerde onu böyle "hariç" kılan, onu böyle efsanelere karan bir göstergeye daha rastladım. Meğer Metin Oktay "sekiz gün eksik askerlik yaptığı" gerekçesiyle 45 gün hapsedilmiş. Efsane topçu İzmir'de İkici Lig Gol Kralı olduğu 1955'te beş yıllığına bir Chevrolet otomobil karşılığında Galatasaray'a transfer olmuştu. 1959'da ise Fenerbahçe ağlarını "yırtan" golünü atmıştı.
Askerdeyken özel izinlerle maçlara çıkıyordu. Ancak maçta olduğu gün askerliğine sayılmıyordu. Yani maç için izin aldığı gün askerliğine ilave ediliyordu. Böyle sekiz izin kullandı, sonra da terhis olup askerliğini tamamladı. 1960'da Metin Oktay bu sekiz gün için aranmaya başlandı. Bunu ilk haber alan gazeteci Halit Çapın olmuştu. 14 Eylül 1960'da Milliyet gazetesi birinci sayfadan haberi şöyle duyurdu: "Polis ve savcının aradığı 40 bin kişi tarafından alkışlanıyor, golleri atıyor ama bir türlü yakalanamıyor. Oysa asker kaçağı Metin Oktay, bugün sahaya çıkıyor." Bu haber üzerine Metin Oktay ertesi gün maça çıkamadı, tutuklanıp cezaevine kondu.
Toptaşı ve Paşakapı cezaevlerinde 45 gün yatan Metin Oktay, daha sonra sekiz günlük askerlik borcunu ödemek üzere İzmir'deki birliğine teslim edildi.
Onun Toptaşı günlerini Memet Fuat "Tribünden Palavra Anılar" adlı kitabında şöyle anlatır: "Bir haber dolaştı: Metin Oktay Toptaşı Cezaevi'ndeymiş. Hep birlikte onu ziyarete gidecekmişiz. Araba vapuru iskeleye yanaşınca, bağrış çağrış çıkıp çarşının içinde Ahmediye'ye doğru başladık yürümeye başladık, bayağı bir gösteri yürüyüşü. Bu kez pencerelerden sarkıyor insanlar. Onların ilgilendiğini görünce, büsbütün şımarıp inletiyoruz ortalığı: Metin! Metin! Toptaşı'na ulaştığımızda sokaklara zor sığıyoruz. Bu nasıl bir sevgi!"
Metin Oktay'ın ne zaman adı geçse Bartu gibi benim de gönlümün bam teli sızlar. Bu nedensiz değil. Ona ömrünün son günlerinde çok ayıplar edildi. Ama o nasıl sekiz günlük askerlik borcunu gıkını çıkarmadan 45 gün ceza yatarak ödemişse, bu saldırılar karşısında da vakur ve tenezzülsüz tavrını sürdürmeyi bilmişti.
Onun asaletine iki örnek daha vereyim: 1968-69 sezonunda 17 golle krallık tacına Göztepeli Fevzi Zemzem de ortaktı. Ancak Fevzi, centilmenliğin hasını göstererek, tacı Metin Oktay'a bırakmıştı. Kral bu tacı, bir sezonda 38 gol atarak çoktan hak etmişti. Yıllar sonra Tanju Çolak bu rekoru, Yusuf'un altı pas içinde, kendi atacakken ikram ettiği, düpedüz 'şike' bir golle kırdı.
Maalesef bu konuda basından mânâlı tek tepki, "Metin olsaydı o golü atmazdı" diyen Rauf Tamer'den gelmişti. O sıralar TRT'de çalışan Ali Kırca ise, hemen bir taç devir-teslim töreni düzenleyerek, Kralı tacıyla birlikte Ankara'da canlı yayına davet etmişti. Kral, güya yeni krala tacını devredecekti. Metin Oktay, bu rolü içine sindiremedi ama kibarlık icabı geri de çeviremedi. Kendi gitmeyip tacı kargoyla Ankara'ya yolladı. Ali Kırca'nın bu reyting işgüzarlığı yüzünden Kralın tacı sahte kralın elinde kaldı.
Metin Oktay'a yapılan bir başka ayıpsa, Galatasaray'ın Florya tesislerine dikilen güya heykelidir: Kral elinde bir topla öyle hazır-ol'da, ruhsuz bir ifadeyle kazık gibi dikiliyor. Ayrıca küçücük. Oysa öyle mi olmalıydı! Taraftarın gönlünde, onun havada süzülerek çaktığı meşhur volesinin heykeli var. Fondaysa "yırtılmış fileler"...
Bu da Halit Capin,
Gecelerden Fenerbahçe..
Günlerden Salı ama gecelerden Fenerbahçe.. Ben güzel bir talih eseri Fenerbahçeli olarak doğdum.. Gelecekteki çocukların darıları başlarına..
Gözümü açtım onu belledim.. Sarılı, lacivertli kundaklarda yatmadım ama olsun..
İsmimi, dinimi, imanımı, okuyacağım okulu, yiyeceğim dayakları, gizli saklı sevgilerin en büyüğünü veren babam da Girit'li bir Fenerbahçeliydi ki, fena acayip.. Radika, marathaha, arap saçı otlara ve balıklara tutkunluğu da...
Yok, Fenerbahçelilik konusunda çocuk kararım, tamamen kendime aitti.. O başlangıçlarda, iç sularıma ağlarınızı atsaydınız en başta, muhakkak Fenerbahçe; sadece Fenerbahçe takılırdı onlara..
Karamela şekerlerinde çıkan Fenerbahçeli futbolcuların küçücük fotolarını biriktirdiğimiz bir devirler.. Taş kaleli arsalarda sıpalar misali koşuşturduğumuz bir zaman dilimi..
Merhum peder, o zamanlar hala Zeki Rıza'larda, Bekirler'de, Beleş Ömerler'de.. Ben ise "Cihat, Murat, Ahmet.." diye başlayan Halil'li, Samim'li, Erol'lu, Suphi'li, Mehmet Ali'li, Müjdat'lı, Küçük Fikret'li bir Fenerbahçeli.. Sanırım o zaman kirye Lefter daha yoktu.. Can Bartu, ben yaşlardaydı..
Ve İzmir'in Karataş Ortaokulu'nda, deniz kenarına yanlamış o yerde, onun karşısına düşen küçük bir futbol sahasında ben önceleri hep kalede Cihat, ileride oynarken Suphi olurdum..
O zamanlar dünyanın en büyük futbol takımı tek bildiğimiz Arsenal..
Sonra o Fenerbahçe'nin fotolarını biriktirdiğim futbolcuları aramızdaki yaş farkına karşın zamanla benim arkadaşlarım oldular..
Cihat Arman, Baba Gündüz ile birlikte spor servisinde yazarlarken oturup uzun uzun konuşurduk, neler neler.. Beşiktaş'ın Baba Hakkı'sı ve önünde el pençe divan en önemli futbolcuları Şükrü'ler, Kemal'ler, Sabri'ler ile futboldan emekli olduklarında rakı masalarında..
Senden ne haber Kazım Kanat.? İmdi bakın, lafı döndürüp dolaştırmaktayım.. Avradı boklu Formula yarış pistine çevirmekteyim ki, dön baba dönelim, hep aynı virajlara girelim hep aynı virajlardan çıkalım.. Oralara buralara toslayalım, toslaşalım.. Yani ben şu an panik-atak..
Lafı böyle kolompara sarmalarıma çevirmem, bu gece Fenerbahçe'nin yad ellerde İngiliz'in Manchester'iyle güreşe tutuşacak olmasından..
İçimden bir ses, "Salı sallanır" diyor amma.. Ulan bu Salı, hep bize mi sallanacak.?
Ulan bunun eğrisi doğrusuna oturmaz mı.? Ulan bu kahpe felek, çekirge gibi oralarda iki kere sıçramaz mı.? Salı, İngiliz'i sallamaz mı.?
Metin Oktay..
Rabbimin bütün çiçekleri, yattığı yerde açsın.. Çok sorgulamışımdır ben Metin Oktay'ı "Neden İzmir'in Eşrafpaşa'sından, İzmirspor'dan gelip de Galatasaray'a girmek.? Neden Fenerbahçe değil.?" diye..
Ses etmezdi.. Ederdi de, yolundan dönmesi mümkünsüz bir Galatasaraylı gibi.. Galatasaray'ın has fırınından çıkmış bir has ekmek gibi..
O Metin Oktay ki, son günlerini çokça birlikte geçirdiğimiz.. Tanıdık dem evlerinde, dışarlardan mukassi (sıkıcı) görülen meyhanelerde beni bulamadığında, gelip evimin kapılarını kıran Metin Oktay..
***
Yineliyorum ben, bu gecenin korku bokuna yine bol çene, Benli Belkis'ın son zamanlarına döndüm.. Tarihten kuvvet alma durumları..
***
Gecelerden bir gece, Yeşilyurt'ta erken yatayım dedim, sabaha kaşı, iki-üç mü ne.. Telefon zırladı: Bir ses:
- Hati atla gel.. Seni bekliyoruz..
- Meto sen misin.?
- Bak kaptan Yüksel'le birlikteyiz, hadi gel..
- Nerdesiniz.?
- Efes Otel'de..
- Hangi Efes Otel'de.?
- İzmir Efes'de..
Abi işe bak.. Ben İstanbul'da Yeşilyurt'ta evimde uyuyorum, onlar yani Metin Oktay ve yanında kaptan dediği o zamanların kaptan pilotlarından benim can ciğerim birisi.. Atla gel diyorlar.. İkisi de küfelik, ben ise mahmur..
Ulan sankim Uzan ailesinin bir ferdiyim ki anında uçağıma, helikopterime atlayıp oralara uzayacağım..
Sadece tek söz ettim:
- Hastirin..
Mahkum..
Ölümlerin birinci, ikinci, beşinci yıldönümleri yoktur.. Ölüm vardır sadece.. Aç parantez, kapa parantez bir iş.. Geçenlerde anıldı Metin Oktay..
Milliyet'te polis muhabirliği yapıyorum Metin Oktay Fenerbahçe kalesini delik deşik ediyor..
Bir gün Emniyet Müdürlüğü'nden aldığım polis bülteninde üç satırlık bir bilgi notu gördüm.. Yazıyordu ki:
"Falan-filan nüfus kütüğüne kayıtlı Metin Oktay nam kişi, asker kaçaklığından aranmaktadır.."
Çıktım, bir sordum, bir bir takıldım olaya.. Sansaryan Han'daki Emniyet Müdürlüğü'nde tamamlayıcı bilgiyi edindim.. O Metin Oktay, Galatasaraylı Metin Oktay'dı ve her zamanki gibi, İnönü Stadı'nda ertesi gün maça çıkacaktı..
Gittim.. Yazdım.. Yazı işlerine verdim.. Birilerinin kıçları önlerine düştü şaşkınlıktan.. Şundan ki, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi ve o kim Galatasaray'a kaşının üstünde gözün var derse bayıltır.. Hele hele Metin Oktay'a..
O ADAM, o haberi gazeteye koydu hemi de birinci sayfadan "Bugün maça çıkacak Metin Oktay'ı polis arıyor" diye.. Polisin aradığı filan yoktu ama, Metin havalandırıldı.. İki, üç ay mı ne yattı cezaevinde..
Ve o günlerde tekmil Galatasaray milleti, gazetenin telefonlarını kilitlemecesine.. Ulan o camia, anama avradıma, cinsime, cibilliyetime, gelmişime, geçmişime küfürden helak oldular..
En başta da Galatasaray'ın unutulmazlarından: Lefter'in bel fıtığına uğrattığı, attığı çalımlarla, türbinlerle tos vurdurttuğu Kamil Altan.. Benim en birinciye kral adamlarımdan..
Fener'in o Galatasaray'ı ayıkladığı sanırım 3-0'lık maç..
Baba Gündüz'e sormuştum:
- Bu iş ne iş.?
Söylemişti ki:
- Sus, hem benim, hem Kamil'in sonu oldu.. (Kamil kardeşim sen ki Galatasaray'ın has evlatlarından birisin.. İcabında sizi ne biçim yamulttuğumuzu bi hakkın bilenlerdensin.. Özcan Tekgül'ün Kel Lütfü'sünde telefonum vardı ara, küfürleşelim, sevgileleşelim..)***
Baksanıza neler anlatıyorum.. Korku kaygı labiretlerinden çıkmak için yollar arayan bir fakir ben..
Erol Günaydın..
Benim en kral, en birinciye, 40 yıldan fazla ü- beş kişilik bir arkadaş, dost grubumdan, beraber ekmek peynir yediğimiz, aile olarak evlerde birlikte çocukluklarımızın mutluluğunu izlediğimiz Erol Günaydın, hem okullu hem taşaklı hemi de Laz bir Galatasaraylı..
Şimdi onda da ani bir kanser..
Belki şu anlarda, yoğun bakımlardan yeni çıktı, bir ameliyat sonu..
O Fenerbahçe'yi sevmez.. Galatasaraylılar'ın çoğu öyledir..
Eğer o mutlu olacaksa, Fener'in yenilgisine de merhaba..
Eğer o, ayaklara dikilip yeni oyunlar oynayacaksa.. Nasılsa Fenerbahçe hep var..
***
Ama bu gecenin bir saatinde.. İstanbul, birden bire.! İstanbul tüm Türkiyeyle birlikte.. Sokaklara dökülüp bütün klaksonlar "Fener Fener" diye çalmaya koyulurlarsa, sokaklarda bayram gecelerince fenerler yanmaya başlarsa.. Gök kubbe, havai fişeklerle sarmaş dolaş olursa..
Bu gece, bütün acıların, sancıların örtünü üstünü kapatacak sarı lacivert bir battaniye olacak..
Şimdi iş yalvarmak, yakarmak da değil.. Gözlerinizi kapayıp, maç akşamı "Haydi Fenerbahçe.. Sen yeneceksin" diye oraya ışınlanmakda..
Ve Fenerbahçe, İngiliz'i yenerse, onu bizi geri getirecek ne kadar güzel bir uçak olacak.. O kimbilir nasıl bir karşılanacak.. Sabah Fenerbahçe olarak doğacak.. Yarın bütün çocuklar, okullarına Fenerbahçeli olarak gidecekler.
BU YAZIYLA SAVAS'LA YIGIT'E VERELIM GAZI VERELIM GAZI
TERS TEPERSE FORUMUMUZ SORUMLULUK KABUL ETMEZ ONCEDEN SOYLEYELIM