Mehmet Gorgen wrote:Eğer yine şampiyon olmasalardı Ülkerspor'un basketbol kulübünü kapatması sözkonusu iken
İlk defa duyuyorum böyle birşeyi.
* * *
Türk basketbolunda dengelerin ters yüz olması açısından Ülkerspor'un Efes hegemonyasını yıkması çok önemliydi. Zafere 4-0'lık seri ile ulaşmaları ve ligde Efes'e karşı oynadıkları 5 maçın tümünü kazanmaları, Türk basketbolunda terazinin mavi-beyaz küfesinin giderek havaya kalkmakta olduğunu gösteriyor.
Artık 3-5 sene önceki gibi Efes'in müzesini "armut piş ağzıma düş ligi" kupalarıyla doldurması imkansız bir şey...
Beşiktaş ve Fenerbahçe, aslanın midesindeki ekmeğe ulaşmak için bu yıl çok çalıştılar, fakat nefesleri yetmedi. Beşiktaş normal sezonda hem Efes'i hem Ülker'i ikişer kez devirmesine rağmen, geçen sene çok bekleyip de erişmeyi başardığı finali bu sene yarı finalde 3-2'lik seri sonucu kılpayı kaptırdı.
Öte yandan, Galatasaray dahi geçmiş yıllara nazaran daha çok önem veriyor bu şubeye. Bu yıl Malik Dixon ve Fatih Solak gibi çok önemli isimler takıma kazandırıldı. Takım geçen sezonki "makus kaybeden" imajından sıyrıldı, Koç Halil Üner'in tüm noksanlıklarına rağmen Erkek Basketbol takımı geçen sezon yaşadığı küme düşme kabuslarından yılın bu mevsiminde gözünü açıp uyandı; hatta son anda kapağı play-off'a bile attı.
Üç büyük kulüp de basketbol şubesine yaptıkları yatırımı artırarak, ligin Efes'le Ülker arasında gidip gelen bir çocuk oyuncağı olmayacağını gösterdiler, göstermeye devam edecekler.
Ligimize rekabetin geri gelmesiyle birlikte, basketbolda o hep özlenen "seyirci" faktörü tekrar salonlara akın ediyor, eski günlerdeki gibi.
* * *
Finale gelince...
İki takımın barındırdıkları yerli ve yabancı oyuncuları karşılaştırdığınızda, Ülkerspor yöneticilerin bu sezon ilk defa ezeli rakiplerinin fersah fersah önünde bir kadro yaratmayı başarabildiklerini görüyoruz.
Bir şu yerlilere bakın:
İbrahim-Mirsad-Ömer Onan-Cüneyt Erden...
Bir de şunlara:
Kaya-Alper-Ender-Kerem Gönlüm-Ermal...
Siz hangisini tercih ederdiniz?..
Yabancılar açısından da durum pek farkı değil...
Bir cephede Trepagnier gibi, Stefanov gibi, Ira Clark gibi, Gulyas gibi takımına maksimum derecede katkı yapan çok yönlü oyuncular...
Diğer cephede ise -Domercant'ı ve Smith'i bir kenara koyalım- Popoviç ve Prkacin gibi iki istikrarsız kapalı kutu...
Yıllar yılı "yabancılarından azami istifade eden takım" olma hüviyetini elinde bulunduran Efes Pilsen, bu sezon sözkonusu üstünlüğünü açıkara turuncu-yeşilli rakibine kaptırdı.
Efes Pilsen yöneticileri "Nasıl olsa en iyi takımız... Kimi koysak farketmez, şampiyonluk bizim..." rehavetine mi kapıldılar; yoksa teknik heyet ve oyuncular mangası 4 yıl arka arkaya birinciliği kazanmanın rakibi küçümseyici özgüvenine mi teslim oldular bilmem ama benim final serisinde izlediğim Efes, ne inanç, ne motivasyon, ne ruh, ne bilinç bakımından Ülker'in yakınına erişecek düzeyde değildi.
* * *
Tekrar vurguluyorum: İki takım kendi arasında 5 maç yapıyor ve 5'inden de aynı takım gelip geliyor.
Basketbolumuzdaki Efes Pilsen saltanatı bitmiştir!
Artık yeni heyecanlar, yeni hedefler kapıdadır!
İki takıma da seneye Avrupa'da başarılar... 5 yıllık Final-Four hasretini seneye bitirmelerini temenni ediyorum.