Song'un Hayat Hikayesi
Posted: Fri Apr 28, 2006 5:31 pm
Galatasaray.com'dan alinti.
"Gerekirse taş yiyecektim"
İşte hayatın en dibinden en yükseğe doğru sıçramış başarılı oyuncumuz Song'un hayat hikayesi
Zaman zaman parasını alamadığı için çıkardığı küçük çaplı isyanlarla Galatasaray yönetiminin tepkisini toplasa da sanki 40 yıllık ‘Aslan’mışçasına tekmeye kafa uzatan gözüpekliği, sınır tanımayan hırsı, arkadaşlarına güç katan karizması ve sahaya sadece fiziğini değil beynini de koyan akılcılığıyla sarı-kırmızılı taraftarların sevgilisi o. Aslında ‘Aslan’ unvanını kazanması Florya’nın kapısından girmesinden çok daha eskilere dayanıyor. Çünkü o bir Kamerunlu ve ülkesinin “Afrika Aslanları” olarak tanınan milli takımının da kaptanlığını yapıyor.
Babası Paul Song'u küçük bir bebekken kaybeden ve üzüntüsünü “Onu hiç tanıyamadım. Hiç bir şeyi babamla paylaşamadım. Başarılarımın mutluluğunu birlikte yaşamayı, meyvelerini onunla paylaşmayı çok isterdim. Ancak kader bu ve kabul etmekten başka hiçbir şey yapılamıyor” cümleleriyle dile getiren Rigobert Song’un Afrika’dan Fransa’ya, oradan da neredeyse bütün Avrupa’yı dolaştıktan sonra Türkiye’ye uzanan hayat öyküsü ilginç maceralarla dolu. Gelin bu hikayeyi Song’un ağzından dinleyelim.
GEREKİRSE TAŞ YİYECEKTİM
Genç Rigobert futbolcu olmayı kafasına koymuştur ve bu amaçla yaşadığı şehir olan Yaounde’yi terk ederek Bangou’nun yolunu tutar. Amacı, İtalya-90 Dünya Kupası’nda hayranlıkla izlediği ‘Kamerun Aslanları’ndan biri olmaktır. O günleri anlatırken şu sözleri kullanır Song: “Bangou şehrinin takımı Red Star'da oynamak için Yaounde'yi terk ederken, çok saygı duyduğum annem evden ayrılmamı büyük bir olgunlukla kabul etti ve hiç tepki göstermedi. Hayat benim için zorlaşmıştı. Kiramızı denk getirmek için bir odada kalabalık bir arkadaş topluluğuyla kalmak ve her sabah 200 litre su taşımak zorundaydım.
İtalya’daki Dünya Kupası’nda başarısına hayranlık duyduğum futbolcularla benim için yeni bir dönem de başlamış oldu. ‘Niçin bir gün ben de onlar gibi olmayayım?’ diye düşünüyordum. İdealim olan oyuncuları selamlamak için caddelerde otobüslerinin peşinden koştuğumu hayatım boyunca unutamayacağım. Zira ben de onlara benzemek istiyordum. Artık benim için çok sıkı çalışma zamanıydı ve hedeflerime ulaşmak için gerekirse taş bile yiyecektim.”
EVE DÖNÜŞ VE PROFESYONELLİK
Red Star’da sergilediği futbol ona sadece profesyonelliğin değil, annesinin yaşadığı şehir olan Yaounde’nin de kapılarını açacaktır. Tonnerre Yaounde’de oynarken futbolun yaşatabileceği her duyguyu tadar Song: “Korku, futbol tutkunu taşkın seyircilere karşı oynamak, zaman zaman hiç sebebi yokken karnımda duyduğum ağrı, sevinç, profesyonel futbolun size yaşatabileceği her şey artık hayatımın bir parçası oldu.”
SONG’A SONGO’O DESTEĞİ
Kamerunlu futbolcular için Avrupa’ya atlama taşı Fransa Ligi’dir. Bir tür menajerlik görevini de üstlenen amcası, Metz Kulübü ile temasa geçip Song’la ilgili bilgileri fakslar Fransız kulübüne. Ancak o dönemde Metz’in teknik direktörlüğünü yapan Joel Müller tüm bu bilgileri çöp sepetine göndermektedir.
Hikayenin bu bölümünü Song’dan dinleyelim: “Müller’in benimle ilgili belgeleri çöp kutusuna attığını gören ve Metz kulübünün kalecisi olan milli takımdan arkadaşım Jacques Songo’o duruma müdahale etmiş. Müller’e benim gerçekten iyi bir futbolcu olduğumu ve Metz’in işine yarayabileceğimi anlatmış. Bunun üzerine Müller benimle ilgili bilgileri çöp sepetinden çıkartıp yeniden incelemiş. 1994’te ABD'de düzenlenen Dünya Kupası’nın hemen öncesinde yaşanmıştı bu olaylar. Müller bana güvendi ve Metz’e transferim gerçekleşti. Ben de hem Dünya Kupası’nda oynadığım futbol hem de daha sonra Metz’de gösterdiğim performansla onu hayal kırıklığına uğratmadım. Bugün onu manevi babam olarak kabul ediyorum. Evimde de herkes onu tanır. Futbolu bana o öğretti ve başarılı olmamdaki en büyük etkenlerden biridir. Bugün geldiğim noktaya onun sayesinde ulaştım ve ona kocaman bir borcum olduğunu düşünüyorum.”
METZ’DE GÜZEL GÜNLER
Metz günleri, Song’un futbol hayatındaki en güzel dönemdir. Kamp ve deplasmanlardaki oda arkadaşı ise geçtiğimiz transfer döneminde Galatasaray’ın adını sakız gibi çiğnediği Robert Pires’tir. “Futbol kariyerimin en güzel golünü de Metz formasıyla Lyon’a attım” diye anlatır Song ve gerisini şöyle getirir: “Metz kulübünde futbol atmosferi çok iyiydi; en güzel günlerimi orada geçirdim. Futbol kariyerimin en güzel golünü de Lyon’a karşı oynarken attım. O gün sahadan 2-1’lik galibiyetle ayrıldık. Bugün Arsenal'de oynayan Robert Pires’le aynı odayı paylaşıyorduk. Gol attıktan sonra Pires'in arkasında diz çöker ve o pozisyonda yürürdük. Golden sonra sevincimizi böyle yaşardık. 1996'da Lig Kupası’nı kaldırdık, 1998'de de lig ikincisi olduk. Unutulmaz günlerdi.”
AVRUPA TURU İTALYA’DAN BAŞLIYOR
Song için o unutulmaz günlerin ardından bir Avrupa turu görünmektedir artık. Ve ilk durak İtalya’dır. Yeni kulübü ise Salernitana… “Benim için bir transit kulüp oldu” der Song Salernitana için, “İtalya bana göre dünyanın en büyük futbol ülkelerinden biridir. Burada dünyanın en kaliteli futbolcularıyla birliktesinizdir. Bu ülkede oynamak bütün futbolcuların rüyasıdır. İtalya’da Milan'da oynayan Gattuso ve Parma'da oynayan Di Vaio ile çok yakın arkadaşlık kurmuştum.”
İNGİLTERE’DE HAYAL KIRIKLIĞI
Sırada Liverpool vardır Kamerunlu için. 1998-99 sezonunda Ada’nın yolunu tutar: “Liverpool'da oynamak benim için gerçekleşemez bir rüyaydı sanki. Salernitana'dan sonra Liverpool'da oynamak Avrupa’da ciddi bir referanstır. Bu kulüpte Metz’de olduğu gibi futbol hayatımın en iyi performansını sergilemek istiyordum. Ancak teknik direktörümüzün sistemine ayak uyduramadım. Liverpool’dan derhal ayrılmam gerekiyordu. Bereket versin ki bana büyük bir destek veren Titi Camara ile karşılaştım. Bugüne kadar da iyi ilişkilerimizi koruduk. West Ham takımına transferim benim için bir kurtuluş oldu. Çünkü Liverpool’da oynayamıyordum. West Ham’da tekrar futbola dönme fırsatı bulmuştum. Başlangıçta her şey çok iyi gidiyordu. Ne yazık ki daha sonra aynı senaryo tekrarlandı ve yine sandalyede oturma dönemi başladı. Ancak Titi Camara bir kez daha imdadıma yetişti ve hafızamdan silmek istediğim bu kariyer dönemini Köln’e giderek kapattım.”
ALMANYA GÜNLERİ
Köln, Song için gerçekten bir kurtuluş kapısı olmuştur. Liverpool ve West Ham’da bulunduğu dönemde kenarda oturduğu günlerin acısını çıkarırcasına oynamaya başlar: “Köln’de başarılı futbol kariyerimi tekrar konuşturdum. Zira West Ham’da hiç oynayamamıştım. Çok sevdiğim bir şehre gelmiştim ve 2002 Dünya Kupası’ndan önce futbol oynama zevkini yeniden tattım.”
Ama her güzel şeyin olduğu gibi Köln defterinin de sonuna gelmişti Song: “Orada kalmayı çok isterdim. Ne yazık ki Bundesliga’da kalmayı başaramadık. Köln’de zamanımın büyük bir kısmını birlikte geçirdiğim Anthony Baffoe ve Alessane Ouedraego'nun tavsiyelerini hiç bir zaman unutmayacağım.”
FRANSA’YA DÖNÜŞ
Köln’ün küme düşmesinin ardından Bayern Münih ve Bayer Leverkusen, Song için ciddi transfer girişimlerinde bulunur. Ama Lens daha hızlı davranmıştır: “Fransa’ya dönmeden önce Bayern Münih ve Bayer Leverkusen’le transfer noktasında çok ileri seviyeye giden temaslarımız oldu. Ancak Lens çok hızlı çıktı. Fransa’ya döndüğümde aynı motivasyonu tekrar yaşadım. Özellikle Joel Müller'i yeniden buldum. Burada ailemin diğer üyeleriyle de bir araya gelmiştim: Daguy Bakari ve Zoumana Camara. Birlikte çok mutlu zamanlarımız oldu.”
KAMERUN AŞKI
Kamerunlu olmak Song için önemli bir gurur kaynağı. Bu gururu anlamak için şu sözlerini kulak vermek yeterli: “Kamerun’u çok seviyorum. Ülkemi temsil eden bir sembol gördüğüm zaman içim titriyor. Ülkemin onuru için her şeyimi vermeye hazırım. Bunun içindir ki Milli Takım’a her çağrılışımda artık başka bir şey düşünemiyorum. Hangi takımda oynarsam oynayayım aklım devamlı Milli Takım’dadır. Böyle prestijli bir takımın kaptanlığını yapmak benim için büyük bir onur. Her zaman Milli Takım’a seçilmekten de doğrusu çok memnunum. Milli Takım’daki ambiyans çok güzel. Takım olarak büyük bir aile gibiyiz. Patrick Mboma ile düzenli olarak telefonlaşırız. Çok iyi bir ilişkimiz var. Bugün geriye dönüp baktığımda, yaptığım işten çok memnunum. En iyi oyuncu olmadığımı kabul ediyorum ancak elimden gelenin en iyisini yapmak için çabalıyorum. Oynarken fiziki gücümün yanı sıra ruhumu da ortaya koymaya çalışıyorum.”
BÜYÜK ŞEF “RİGO”
Kamerun Milli Takımı da onun değerini biliyor. Arkadaşları Song’a “Büyük Şef Rigo” diye hitap ediyor. Türkiye’ye geldiği tarih ise bir cumartesi gününe rastlayan 10 Temmuz 2004'tür. Bir sonraki gün pazar sabah saat 10.00'da sağlık kontrollerine başlayan Song, öğleden sonra saat 15.25’te Galatasaray'la bir yılı opsiyonlu üç yıllık sözleşme imzalar. Lens’ten ayrılıp Galatasaray’a demir atan Song’un duyguları nasıldır acaba?
“Lens'te oynarken kendimi çok iyi hissediyordum. Felix Bollaert Stadı’nı ve taraftarlarını asla unutmadım. Buradan bir defa daha onlara teşekkür ediyorum. İstanbul'da da aynı şeyleri yaşadım ve ümit ediyorum yaşamaya devam da edeceğim. İstanbul çok güzel bir şehir. En sevdiğim yemeklerin başında pilav geliyor. Çünkü pilav bizim milli yemeğimiz. Biz pilavı soslu yeriz. Acılı Afrika sosuyla tadına doyum olmaz. O sosu burada bulamadığımız için Fransa'dan getirtiyoruz.”
FUTBOL… BARIŞIN OYUNU
Song'a göre futbol, birleştirici ilkeleri olan, kitleleri kucaklayan, savaşları durduran, sınırlar ötesi siyasetleri bile etkisi altına alan bir oyun. Futbolun insanları savaşmamaya, birbirlerini yememeye, hiçbir şey için birbirlerini öldürmemeye iknâ edici bir rol üstlendiğini belirtiyor Kamerunlu oyuncu: “Bizim ülkemizde nüfusun tümünü birleştiren tek unsur futbol. Futbolcuların serinkanlı, husumetten uzak, yapıcı, birleştirici bir duruş sergilemesi gerektiğini düşünüyorum. Hayat tecrübem bana birbirimizi sevmemiz ve birlikte bir şeyler inşâ etmek için çalışmamız gerektiğini öğretti. Birlikten kuvvet doğar. Fakat bütün bu iyi niyet mesajları problemleri halletmiyor. İnsanların birbirlerini öldürdüklerini görmek hiç hoş değil. Bizim, mesleğimizi en iyi şekilde icra etmeye çalışırken, zaman zaman bu yönde insancıl mesajlar vermeye gayret etmemiz gerek.”
Song’un rekor defteri
Mısır'daki Afrika Kupası'nda, Angola karşısında giydiği milli takım formasıyla 100. defa milli olan ilk Afrikalı futbolcu unvanını elde etti. Togo'ya karşı 101. defa Kamerun Milli Takımı'nın formasını giyen Song için bu rekor ilk değil. 1994 yılında ABD'de düzenlenen Dünya Kupası finallerinde Brezilya maçında kırmızı kart görerek oyun dışında kalan Song, sadece 17 yaşındaydı ve Dünya Kupası'nda kırmızı kart gören en genç futbolcu oldu. 1998 yılında Fransa'da düzenlenen Dünya Kupası'nda Şili maçında da kırmızı kart gördü ve iki Dünya Kupası’nda kırmızı kart gören tek futbolcu unvanını aldı. Song, Kamerun Milli Takımı ile 2000 ve 2002 yıllarında Afrika Kupası'nı kazanmayı başardı.
Song’un Künyesi
Soyadı: Song Bahanag
İsmi: Rigobert
Doğum tarihi: 1 Temmuz 1976
Doğum yeri: Nkengligock, Kamerun
Milliyeti: Kamerunlu
Boy: 1.77 m.
Kilo: 75
Medeni durumu: Evli
Kulübü: Galatasaray Istanbul
Mevkii: Savunma
Forma numarası: 4