milliyet:
Türk futbolunda yaşanan travma ile "tarzına" ve "şahsına" ihtiyacımız bir kez daha gündeme gelen Başkan Canaydın, bu kez tevazu göstermedi:
Eli öpülecek adamım
Galatasaray'ın patronu, futbolcuların kendisini baba gibi gördüğünü söylüyor: "El öptürmem ben. Ama eli öpülecek adam olmak önemlidir". Ve bir de uyarı: Derbiyi kazanmaktan çok, yabancı kamuoyuna karşı Türk Futbolu'nun aynası olmak önemli
LAF ARAMIZDA - 2
Ercan Güven ve Bilgin Gökberk Röportajları
BG-Ocak ayında yıldız alma düşünceniz var mı? (Sanki durumu bilmiyor. Marie Antoinette'i giyotine götüren tarz)
ÖC-Yıldız'ı tarif eder misin ? (Kısa bir gülüşme. Parasızlık insanı filozof yapıyor)
EG-Peki siz Gerets'i tarif eder misiniz?
ÖC-Çok kaliteli, beyefendi. Oyuncularla iyi diyaloğu olan, kariyeri olan. Bugüne kadar yaptıklarının ispatı olan kariyerini, kenara atmamamız icap eden değerli bir antrenör.
BG-Oyuncu istiyor mu sizden?
ÖC-Onun tavsiyelerine uyarız, ama istemiyor fazla bir şey. (Anlaşıldı niye yere göğe konulmadığı)
BG-Futbolcular sizi çok seviyorlar. Burada Necati'ye rastlamıştım. Elinizi öpmeye çalışmıştı.
ÖC-Beni bir baba gibi görürler. El öptürmem ben. Ama önemlidir. Eli öpülecek adam olmak önemlidir. El öptürmek değil.
BG-Ercan bu bölümünü yazarsan, bizi başkanların bürolarında dolaşan insanlar sanacaklar. Benim ikinci gelişim. İlki randevu almak içindi. Senin de sanıyorum ilk gelişin. Bunu da yaz ne olur.
EG-İzlemeye geleceklerdir mutlaka.
ÖC-Gelmelerine gerek yok. Artık Türkiye yabancı sermayeye açıldı. Bunların yöneticileri sahipleri, hepsi kulüp taraftarları. Türkiye'de yaşayanların izlemesi bile yeterli. Hepimize görev düşüyor. Bizler beyanatlar verip ORTALIĞI KARIŞTIRMAK İÇİN Mİ YÖNETİCİLİK YAPIYORUZ?.. İnsanların dostça kardeşçe maç izlemesini sağlamak için zemin hazırlamalıyız. Bakın benim önümde toplu bilet verilemez diye İl Kurulu'nun yazısı var. Milli maçta toplu bilet veriliyor. Ben ıslıklanıyorum, yine de direniyorum. Maça gidip oturmak önemli değil. Zaten maçta da RAKİBİN ELİNİ SIKARSIN KABAHAT, ALKIŞLARSIN KABAHAT... Kardeşim yanımda kim oturursa otursun alkışlarım. Samsun'da Samsunspor gol attı alkışladım. İsmail Uyanık yanımda oturuyor. İki dakika sonra bana dedi ki, "Bunu içten mi politik mi yaptığınızı süzdüm. Çok içten yaptığınıza inandım, sizi bir öpebilir miyim"!.. Ben de otur şimdi dedim; elimle işaret ederek... Yahu bu el işaretimi çekmiş basın... Otur şimdi işaretimi. (Tekrarlıyor. Gerçekten "kapa çeneni" gibi bir hareket)
BG-Derbiye Aziz Bey gelmiyormuş.
ÖC-Bakın... Aziz Bey ceza almış. Şeref Tribünü dışında bir yere oturmak istemiyorsa bu maça gelmeyebilir. Ama bu maç çok önemli. Bütün Avrupa'nın gözü, bize açılan "Haçlı Seferi"nden sonra Galatasaray-Fenerbahçe derbisine bakıyor. Allah göstermesin burada olabilecek bir olay; dün Kulüpler Birliği'ni, Federasyonu hep ikaz ettim, 9 Aralık'ta hakkımızda verilecek karara büyük etki yapacaktır. Bu maçın önemi kazanıp kazanmamaktan daha fazla yabancı kamuoyuna karşı Türk Sporu'nun bir aynası olmasıdır.
EG-Aslında ilginç. Sezon başından beri iyi giden bir takım ve protesto...
ÖC-O organize bir olay ve arkasında neler yattığını biliyorum. (Klasik yanıt)
EG-Söyleyin yazalım.(Klasik yaklaşım)
ÖC-Bir gün konuşacağız gerektiği zaman, gerektiği şekilde.
EG-Yani yaptıranlar Galatasaraylı mı bari onu söyleyin. Hiç olmazsa 70 milyonun üçte birini ayıralım. Sonra da kadın mı erkek mi diye sorarım, altıda bire kadar inerim.
ÖC-Ercancığım, Galatasaray tribününde yönetimine karşı bir protesto varsa, bu Galatasaraylıların işi olmalı elbette. (Böylece tarihi bir tespit yapmış olduk.)
BG-Belki Galatasaray forması giymiş başka takımın taraftarıdır.
ÖC-Ben bu tip şeylere cevap vermeyeceğimi en başından söylüyorum.
EG -En azından ne için yaptırdıklarını söyleyebilir misiniz.
ÖC-Bizden memnun olmamış olabilirler.
EG-Niye memnun değillerdir sizden?
ÖC-Başarı bekliyorlar. Şartların icabı çok başarılı olamadık. (Yine tarihi bir tespit)
BG-Günde dokuz saat mesai veriyorsunuz burada. Anlatsanıza yaptıklarınızı. Kongrede kaybedeceksiniz o zaman mı söyleyeceksiniz.
EG- Bir yabancıyı getirin şuraya. Baksın, tribünler aleyhinize, medya öyle. Hiçbir iş yapmadığınızı düşünür. Veya çok kötü şeyler yaptığınızı.
ÖC- Benim şikayetim medyanın aleyhimde olmasına değil, makamın rencide edilmesine.
Lütfen düzeltelim. Yarın bu tip makamlara aday bulamayız sonra. Kongrede kaybetmeye gelince, bu dünyanın sonu değil. (Anladınız mı kimle röportaj yaptığımızı. Nasıl bir eskivle çıktı darbelerin arasından)
EG-Aslında siz de tavrınızı değiştirmeye ve nezaketinizi bozmaya karar vermiştiniz, ama sonra vazgeçtiniz galiba.
ÖC- Ses çıkarmak için bir olay var mı şu gün Ama maalesef sizler, olaylar iyi gitse de mutlaka sesli konuşan masaya yumruk vuran insan arıyorsunuz.
EG-Bizi suçlamayın... Böyle alıştırdılar belki de.
ÖC-Olur olmaz yerde her hafta çıkıp beyanat vermemi ortalığı karıştırmamı bekliyorsunuz. İşler sportif olarak düzgün giderken benim Riva'yı, Seyrantepe'yi anlatmam çok cazip değil. Ama futbolu anlatmam, futbolla ilgili sataşmam, hır çıkarmam hoşa gider. Bunu yapmam. (Yine biz suçlu olduk)
EG-Madem bizi de suçluyorsunuz. (Ben de kızdım yani). Bu tavrınızın nasıl algılandığını söyleyeyim. Siz Seyrantepe meselesi ile ilgili kritik aşamalardan geçerken başka kulüplerle çatışmaktan çekiniyorsunuz diye düşünülüyor. Sizin nasıl imkanlarınız varsa devlette, Fenerbahçe'nin de var Beşiktaş'ın da... Seyrantepe'ye engel olurlar diye çekinip sustuğunuza inanıyor insanlar.
ÖC-Seyrantepe olayından önceki tarihe gelin; ben hep aynıyım. Çizgimi değiştirmedim ki.
EG-En azından değiştirmeye niyetlendiniz ama. Beyanatınız var. (Tansiyon yükseliyor)
ÖC-Çok yeni oldu ama. Tahkim Kurulu'ndan bu yana bir olay yok. Ne yapayım yani. Kendim mi yaratayım? Bazı baskılara direnmek lazım. Lakin baskı yok ortada.
EG- Tabi baskı olmaz. Galatasaray liderlikten indi. Ekonomik durumu iyi değil. Kimsenin size düşman olmasına gerek yok ki.
ÖC- İlle çatışma başka kulüple olmaz ki... Geldiğimizden beri ekonomik pozisyonunu koruyor Galatasaray. Bu sıkıntılar içinde bile zirve yarışındayız. Bakın dört sene arka arkaya şampiyon olurken, bütün rakiplerimiz masaya yumruk vuruyorlardı Galatasaray kayrılıyor diye, ne oldu. Galatasaray yine şampiyon oldu. Dört kere. Demek ki, her maç sonrası YÜKSEK SESLE AĞLAMANIN, YUMRUK VURMANIN FAYDASI YOK. Takımın iyi olursa. Top kale çizgisini geçerse, hiç kimsenin söylediği önemli değil.(Tek kelime ile müthiş bir başkan)
BG- Alın şu başkanlığı deseniz eleştirenlere. Lanet olsun deseniz. Belki de başka başkan bulamayacaklar yani...
ÖC- Hayır... Ohooo bulunmaz olur mu.
BG- Ama bir ton borç vardı başkan olduğunuzda.(Enkaz edebiyatı için replik veriyor resmen)
ÖC-İşin aslı Galatasaray'ın BORCU O GÜNKÜNDEN BİRAZ DAHA FAZLA şimdi. Hiçbir kulübün geliri giderini karşılamıyor. Bizimki de öyle. Mali genel kurullarımıza denk bütçe vermedik. Açığı gösterdik. Bu yılda 12 ile 15 milyon dolar arasında açık veren bir bütçe. Nasıl kapanır? Futbol dışında kaynaklar yaratarak. Bunlar için çalıştık, ama çok uzadı. Yani, bürokraside saygınlığımız olmasına rağmen zaman dilimi çok uzadı. Tek dezavantajım o oldu.
BG-Başkana sormadan hiçbir şey yapılamıyor diye şikayet edenler de var.
ÖC-Bunlar dedikodu. Bütün gün kulüpte oturmamdan kaynaklanıyor. Burada olmasam her şey bana sorulmayabilir. Bu iş amatör bir iş. Ama Galatasaray'da yöneticilik yapacak arkadaşların en az dört saatini kulübe vermesi lazım
BG-Veriyorlar mı?
ÖC-Veren de var, veremeyen de var. 15 kişilik yönetimlerde homojen çalışma her zaman zor olmuştur. Yük ağırdır ve on beşe bölüp taşımak da mümkün değildir. İşlerin bana sorulması gayet normaldir.
BG-Peki Özhan abi; sen gazeteci olsaydın ne yazardın Özhan Canaydın için?
ÖC-Sportif başarının olmadığını yazardım. Hedef bu. Ama Galatasaray yalnız sportif başarıya bağlı bir kurum değildir ki.
BG-Müzik dinler misiniz mesela? (Ben de bu soru nereden çıktı diye şaşırıyorum. Ama lafı nereye getirdiğini görünce bir kez daha saygı duyuyorum Bilgin'e)
ÖC- Enstrümantal müzik beni rahatlatıyor. Bu tip magazin soruları geç Bilgin.
BG-Çok önemli ama. Mesela hangi sanatçıları seversiniz?
ÖC-Şimdi bunları söylersem hep Galatasaraylıları methederim.
BG-Candan Erçetin'i sever misiniz mesela.
ÖC-Saymaya onunla başlarım.
Kıymetimi anlayacaklar
EG- Ben de bir şeyi tekrarlatmak istiyorum size Özhan Bey. "Benim fair Play tarzımın değeri, futbolumuz içine düştüğü son olaylarda daha iyi anlaşılmış olmalı" anlamında konuştunuz teyp kapalıyken.
ÖC-Milli maçta bu karakter yapımla büyük üzüntü duydum ve gerekli yerleri uyardım İsviçre'deki maçtan sonra. Burada çok dikkatli olmamız gerektiğini söyledim. Bir saat önce çok önemli bir yetkiliyle konuştum ve aşırı motivasyona dikkat çektim. Demek ki, hadiseler beni haklı çıkarır hale geldi. Kötü hadiselerle haklı olmak istemiyorum. Ben bugün varım yarın yokum. Olmadığım dönemde belki KIYMETİM DAHA İYİ ANLAŞILIR. Ama önemli olan benim gibi düşünenlerin artması. Bu gidişat iyi değil. İyi düşünün, perde arkasında bütün AB ülkeleri bizim girişimize karşıdır. Futbolda kustular. Yarın, öbür gün "İşte almak istediğimiz Türkiye bu" diyecekler. Kullanacaklar. Üzüntüm buna. Şimdi ikinci korkum, en büyük derbinin temizliğine halel gelmesi.
'Küfürü önleyemedim'
EG-Başkan ve yönetim kurulu olarak, "Taraftarın kötü tezahüratına engel oluruz" diyemiyorsunuz siz. Çünkü sizi de protesto ediyorlar. Aziz başkan önleyebiliyor. (Fazla açık konuştum galiba)
ÖC-Son Fenerbahçe maçına gittiğim zaman bütün seyirci hep birlikte küfür etti bana. "Yaptırmam. Ama istersem de küfür ettiririm"e geliyor bu iş. Onu kabul etmiyorum. Yaptırdığını zannetmiyorum. O seyirci psikolojisiyle gelişen bir durum. Yani başkanın çıkıp, gelen misafir takım başkanına HEPİNİZ KÜFÜR EDECEKSİNİZ diyeceğini hiçbir zaman aklımın köşesinden geçirmiyorum. Ama üzülüyorum; buradaki küfrü önleyemedim. Para verip stada giren seyircinin bizi de protesto etmeye hakkı vardır.
Ortaya karışık
-En kızgın olduğunuz zaman hangisi ?
Yakın zamanda Ribery olayıdır.
-Üzgün olduğunuzu sanıyordum.
Üzüldüm ve kızdım.
-En sevindiğiniz olay
Başkan olmak.
-En alındığınız olay
-Uzanlar'ın döneminde beni vergi kaçakçısı diye lanse etmeleri.
-Çılgın Türkleri okudunuz mu ?
Okuyorum çok benzettiğim tarafları var. Mücadele mesela.
-Yönetimden başkan adayları çıkmasına ne diyorsunuz ?
İsabetli bir yönetim seçtiğimi gösterir.
-Bu adayları siz mi çıkartıyorsunuz yoksa, nasıl olsa kazanamazlar diye ?
İşte birazcık içten konuşunca gelen soru bu.
-Espri yaptık başkanım.
Ne esprisi, cevap versem yazmayacak mısınız.
-Galatasaray'a parası geçenler arasında kaçıncı sırasındasınızdır ?
...
Yahu kapat şu teybi.
Başkanlık teklifi
EG- Tam da sizin saygınlığınıza gelmişken, Beşiktaş'ın saha kapıtılması gibi bir olayda disiplin kurulu üyesiyle konuşmanız uygun muydu?
ÖC-Bütün birimlerle konuşurum. Ama içeriği önemlidir. "Adalet ve eşitliğin dışında bir şey düşünmeyin" diye konuşurum.
EG-Galatasaray başkanı adaletli davranın derse ne anlarlar?. Size yarayan bir karar istediğiniz sonucu çıkmaz mı?
ÖC-Aman Ercan sen de böyle anlıyorsan. Benim susmam lazım artık. Bakın bütün Anadolu kulüpleri benim Kulüpler Birliği başkanı olmamı istiyor. Gurur duydum bundan. Niye? Tavrımdan dolayı.
BG-Belki de Galatasaraylılar Galatasaray menfaatine konuşmadığınız için kızıyor.
ÖC-Adalet ve eşitlik adına konuşan Galatasaray adına da çok şey yapıyorum demektir. Maç sonrası çıkıp, Federasyondan hesap soracağım demek mi tatmin ediyor insanları? O yaygaranın HİÇBİR ŞEYE YARAMAYACAĞINI tecrübemin içinde biliyorum.
Başkanı ağlatan olay
BG- Fatih Terim'in son maçında Candan Erçetin'in "elbette" şarkısı çalınmıştı. Gözyaşları sel olmuştu. Orada mıydınız? (Oya gibi işledi ve buralara kadar geldi)
ÖC-Fatih Hoca ve ailesiyle çok büyük yakınlığım vardır. Ben sert yapım içinde çok duygusalım. Enteresandır; bu sert yapım benim zırhım. İçim dışım gibi değil. İlla gözü yaşararak ağlamaz insan. Özel hayatımda hiç çekinmeden basit bir şey için bile ağladığımı hatırlarım.
EG-Sportif bir göz yaşınız var mı?. Mesela Tromsö maçı gibi. (Meslek acımasız kılıyor insanı)
ÖC- Trömsö maçı bir sportif mücadeledir. Ama beni etkileyen çok güvenmeme rağmen Ribery'nin bizi bırakıp gitmesidir.
EG-Manşet çıkarmaya çalışsak, "Ribery gidince göz yaşlarımı tutamadım" mı oluyor.
ÖC-O kadar da değil.(Diyor ama, gözyaşlarını tutamadığını anlıyoruz)
EG- Nasıl yazalım. Gözleri buğulandı mı?
ÖC- Onu kendi ailemden biri gibi düşünmem. Ki, geçirdiği kazadan dolayı, acıma hissi de olabilir. Sosyal durumu; babasının Fransa'da nasıl yaşadığını, hanım tarafının Marsilya'da nasıl yaşadığını bilen insanım. O yüzden de çok duygulanmış olabilirim.
Fatih Terim-Hagi-Bülent
BG-Galatasaray geleneklerine çok bağlı bir başkansınız. Galatasaray'da Bülent, Hagi ve Fatih Terim çok saygı görmesi gereken insanlardı, ama üçü de sizin döneminizde bir daha gelmemek üzere gitti.
ÖC-Bahsettiğin üç isim de çok önemli. Fatih Hoca benimle beraber geldi, kendi isteği ile gitti. Hagi ile son güne kadar yakın ilgi ilişki içindeydik. Kendisi gitmek istedi. Bülent Korkmaz beni çok iyi tanır. 98'li senelerde yine ihtilaflıydı kulübüyle; yönetici değildim 98 Mart ayında bırakmıştım. Çok iyi bir arkadaşı aracılığı ile affedilmesini ve araya girmemi istedi.
BG-Girdiniz mi?
ÖC-Her şeye rağmen bunları yaptım. Bülent o zaman tamamen kopmuştu kulüpten. Dönüşünü sağladım. Başkan ve yöneticiler beni kırmadı. Bülent ile bir ihtilafım olmaz, ama cidden gönderdiğim bütün haberlere rağmen -ki kulübün başkanıyım onun peşinden kapı kapı dolaşacak evine gidecek halim yok - bana erişmedi. Yapacak bir şey yoktu. Üzülerek gereğini yaptık. Ben onun yurt dışına gönderilip eğitim görmesini ve tekrar futbol ailesinin içine girmesini istiyordum. Gerektiği zaman da jübilesinin yapılmasını arzu ediyordum. Ama benden hep uzak durdu.
BG-Hagi ile çalışanlar "Sadece bir gün maça giderken otobüste hır gür olmadı; o da Hagi'nin otobüste olmadığı gündü" diyorlar. Huzursuzdu. Hagi'nin gönderilme sebebi bu olabilir. Lakin, Fatih Terim'le çok daha uzun süreli çalışabilirdiniz. İpi siz çektiniz gibi gözüktü.
ÖC-Yo, hayır hayır. Fatih Hoca ile başkan olduğum müddetçe çalışmayı hep istedim. Ama kendi o İspanya'daki maçtan sonra deklare etti. Geldi, 24 saat düşün hocam dedim. Sonra Florya'da konuşalım dedim. O kararlıydı.
EG-Benim hatırladığım üç alternatifli ayrılma önerisi vardı ve en kestirme olanını siz sectiniz.
ÖC-Onlar Fatih Hocayla aramızdaki özel görüşmeler.
EG-Tamam da, bunu sormazsak dünyadan haberiniz yok derler.
ÖC-Fatih Hocayla biz, ikimiz de üzülerek ama bir gönül birliği içinde ayrıldık.
Canaydın röportajı-milliyet
Moderator: Staff
-
- Staff Member
- Posts: 6562
- Joined: Tue Oct 22, 2002 9:19 pm
- Location: Bakirkoy-Ist
- Contact: