Yazmayayım dedim ama yazılmayacak gibi de değil. Önemli olaylar cereyan etmekte. Bu olayları anlamanın en iyi yolu sakin kafa ile toplumun dinamiğini incelemek ile mümkün olabilir sadece. Bu yapılmaz ise iş kafa göz yarmaya varır sonunda. Yani dejenere olur.
Bu forum bu yazı için doğru bir forum değil. Ama böyle kendisine ayrılmış sayfalardan kaçıp taa buradaki futbol sayfasına taştığına göre, konu buradakilerin bile dikkatini çekmiş demek ki. Bu bile başlı başına olayların ne boyutta olduğunu gösteriyor.
Peki olaylar neden ve nasıl önemli? Buraya sığdırabilmek için bir kaç açı belirlemekte fayda var. Açılardan bir tanesi hükümetin açısı, diğeri protestocuların açısı, ulusal sermayenin açısı, uluslararası sermayenin açısı ve nihayet bütün bu olayları sessizce izlemekte olan halkın açısı. Bütün bu açılara eğilmek gerekir ancak burada bunu yapmak biraz ağır kaçacağı için, burayı okuyacakların ilgisini çekecek açıları ele alayım ben. Yani hükümetin ve protestocuların açısını.
Hükümetin açısından bakıldığında, olayları anlamak mümkün değil onlar için. Kendilerini son on yıldır ülke ekonomisini üçe katlamış, demokratik olmayan ve ülkenin başındaki en büyük demoklesin kılıcını yani darbe kültürünü ezmiş, ülke ekonomisini dünya ekonomisine entegre etmiş, yasaları uygulama konusunda çok olmasa da bir düzen ve ciddiyet kurmaya çalışmış, bunları yaparken dik duruş sergilemiş ve her önüne gelenle yatağa girmemiş bir hükümet olarak gördükleri için bu olayların neden patlak verdiğini anlamaları zaman alacaktır.
Bunun ana nedeni olarak bu gelişmeleri yaparken iki çelişkili dinamiği birbirinden ayırt edemeyişi gösterilebilir. Bu dinamiklerden birincisi bu süreçte uygulanan politikaların Türkiye'deki orta sınıfı büyütmesidir. Orta sınıf büyürken beklentileri de büyür. İkinci dinamik ise aynı politikaların alt sınıfların ümğünü sıkmasıdır. İşverene sağlanan serbestlik, özelleştirmeler ve devletin kararlı bir şekilde, yargısı ile, yasama gücüyle ve hükümeti ile iş adamının arkasında durmasıdır. Bunun sonucu olarak bu gün günde 12-13 saat çalışan insanlar babalarının emekli maaşı kadar kazanamamaktadır.
Orta sınıfın büyümesi 2008 krizi ile durma noktasına geldi. Daha sonraki yıllarda bir küçülme bile olmuş olabilir. Batı ülkelerinde bu durum çok daha vahim yaşanıyor ancak AKP'nin sıcak para politikası ve tüm batılı ülkelerinin para basma politikaları Türkiye'nin şu ana kadar çok da etkilenmemesini sağladı denilebilir.
Orta sınıf üzerindeki bu baskı şimdi kendisini tıpkı batıdaki Occupy orta sınıf hareketlerinde yaşandığı gibi bir patlama olarak gösterdi. Elbette burada gösterilere katılan herkesin orta sınıf olduğunu söylemek saçmalık olur. Hareketin karekterini anlamak için liderliğine ve o liderlerin kulak verdiği kesime bakmak gerekir. Bu hareketin liderlik mücadelesini sanatçılar, avukatlar, doktorlar vs kazanmış görünüyor şu ana kadar. Çarşının bu konudaki hamleleri ise çok ilginç. Her ne kadar siyasi olarak eğitimsizlik olsa bile Çarşı yapısı gereği bir işçi sınıfı örgütü sayılabilir. Bu kadarcık bir işçi sınıfı katılımı bile gösterileri dinamik ve ilginç hale getiriverdi. Hatta başlangıçta tüm taraftarlar birleşiverdi doğal olarak. Bu konuda buraya birşeyler yazmıştım daha önce. Şimdi aradım buldum:
viewtopic.php?f=2&t=4996&start=15
Elbette orta sınıf laubaliliği işin içinde olduğu için Çarşı gurubu da sonunda lay lay lom yapmakla yetindi. Bu arada UltrAslan'ın ve Genc FB'lilerin tutumları da kafa yapılarının ne durumda olduğunu ortaya koydu.
Bu laubaliliğin nedeni ise toplumu 30 yıldır etkisi altında tutan post modern ideoloji. Yani kişinin toplumdan bağımsız bir atom gibi davranabileceğini iddia eden ve kişiye sahip olduğundan daha fazla güç ithaf eden ideoloji. Bu konuya girersem çıkamam. O nedenle pas geçeyim. Şunu söylemekle yetineyim. Burada arada sırada rastladığım gibi bu hareketin "siyasi" bir hareket olmadığı iddia ediliyor. "Eylem yapıyorum ama siyaset yapmıyorum" demek "yumruk atıyorum ama hiç bir amacım yok" demek ile aynı. Bir amaç varsa siyaset de var olur. Kabul etsen de etmesen de. Çünkü siyaset kendi çıkarlarını organize olarak savunma sanatıdır.
Yine hükümetin açısından bakıldığında şunu da söylemek mümkün. Bu günün liderleri post modern zamandan gelmiyorlar. Mücadelenin keskin yaşandığı, siyasetin ciddi bir uğraş olduğu, sokakta gencecik insanların katledildiği bir dönemden geliyorlar. Böyle bir siyasi kadronun karşısına lay lay lom mantığıyla, entellektüel ve organizasyon olarak hazırlıksız çıkmak ve siyaset yapmaya çalışmak, Muhammed Ali'ye sokakta yumruk atmak ile aynı anlama gelir.
Şimdi geleyim protestocuların açısına. Gerçi zaten gelmiş oldum o açıya üst paragrafda. Protestolar her zaman olduğu gibi küçük sayılabilecek bir olay nedeniyle patlak verdi. Ancak protestocuların olayların nasıl oldu da böyle hemen büyüdüğünü kavrayabildiklerini zannetmiyorum. Tıpkı hükümet gibi onlar da şaşkınlıkla izlediler olayların tırmanışını muhtemelen. Toplum dinamiğini tane tane analiz eden bir liderlikten yoksun oldukları ortada. Daha düne kadar başbakanın karşısına kimi çıkaracaklarına karar vermekte zorlandılar. Sonunda başbakanın canını sıkmayacak, olayların üzerini örtme eğilimli bir liderlik çıktı ortaya çıka çıka. Dağ fare doğurdu yani.
Protestocular açısından bakıldığında olayların bir anlık patlama olduğu açık. Ancak o protesto gösterisi orta çaplı bir ayaklanmaya dönüşünce, ayaklanmaya katılan kitlelerin beklentileri protesto liderlerini baskı altına almakta. Beklentiler büyümekte. Bu kitleler sadece orta sınıf değil, alt sınıfları da içermekte. Bugün tencere, tavayı küçümseyenler (ki boş tencere gelir eşitsizliğini de simgelemektedir) yarın karşılarında organize olmuş halk kitlelerini görürler. O nedenle tecrübesi olan bu iktidarın, tencere tavalı gösterilerden, molotof kokteyli, havai fişekli gösterilere göre çok saha fazla dikkat edeceğini söylemek yerinde olur. Ancak iktidar çok iyi bilmektedir ki orta sınıf liderlik, alt sınıfların isteklerini bastırmak için her şeyi yapacak. Zaten bir çok yazarın "artık yeter tadında bırakın" tavsiyesi yapması da boşuna değil. Öyle ki, halk da oluşan beklentileri azaltabilmek için dejenere olmuş sendika liderleri bile harekete geçip kıytırıktan grevlere işçi sınıfının havasını almaya çalıştılar.
Öyle ya da böyle, bu olaylar çok şeyi değiştirdi bile. Öncelikle, yurt içinde AKP'nin sarsılmaz olduğu, Erdoğan'ın her istediğini yapabileceği yalanı tüm çıplaklığıya ortaya çıktı. Muhtemelen başkanlık sistemi bu nedenle engellenecek. Çin'in son zamanlarda yaptığı gibi Türkiye'nin kalkınmasını alt yapı projeleri ıle (sıcak para desteği sayasende) gerçekleştirmeyi hayal eden ve bunu büyük ölçüde gerçekleştirirken bir çok zengin müteahhit yaratan AKP'nin projelerini yapabilmesi için gereken ortam bir nebze de olsa zehirlenmiş oldu. Ayrıca, Türkiye'deki gençlik ilk ciddi siyasi tecrübesini edinmiş oldu. Gelecekti siyasi strejilerinin içersine sadece gaz maskesi değil, kendileri gibi yoksul ortamdan gelen polisler ile diyaloğa girdikleri anları hatırlayarak, o polisleri ileride nasıl kendi taraflarına çekebileceklerini de alacaklarından ve bu durumu yönetmeyi öğreneceklerinden eminim.
Yurt dışında ise... (Derken yemek vakti geldi ve zaten yazı da çok uzun oldu) Sonra yazmaya devam etmeye çalışırım.