Page 50 of 95
Posted: Tue Sep 16, 2008 10:26 am
by Murat Kara
Lehman da gitti. Anlasilan burada kimsenin borsayla ilgisi yok yada "siyaset" olur diye korku var! 1929'dan beri en heyacanli final var finansman olimpiyatlarinda ama is ne zaman gelip GS'nin stadina dayanacak, o zaman analizler baslayacak belkide.
Bekleyelim bakalim. Borc batagindaki GS'ye yakinda dokunur bu isin ucu da.
Posted: Tue Sep 16, 2008 2:05 pm
by Osman Kiciman
Tatilden dondum, keyifle bir tatil yazısı yazacaktım ki Richard Wright'in vefatını öğrendim. Tadım kalmadı...
Kanserden ölmüş. Solo çalışmalarına da devam ediyormuş...
Posted: Tue Sep 16, 2008 3:11 pm
by Mert Tokman
Osman Kiciman wrote:Tatilden dondum, keyifle bir tatil yaz1s1 yazacakt1m ki Richard Wright'in vefat1n1 örendim. Tad1m kalmad1...
Kanserden ölmü_. Solo çal1_malar1na da devam ediyormu_...
Sorma Osman - ben de cok uzuldum. 1988 yilinda Berlin de Pink Floyd un konserini gormek nasip olmustu. Roger Waters olmamasina ragmen hayatimin konseridir.
Posted: Tue Sep 16, 2008 6:24 pm
by Kenan Atak
Murat siyaset olmasin diye girilmiyor aslinda ama yukarda Cengiz abi de issizlikten bahsetmis, yeni kitadan arkadaslar burda durumlar felaket binlerce kisinin issiz ve evsiz kalmasi an meselesi diyorlar artik, kagittan kale yikilmaya görsun. Benim de kuzeyden oraya ilerde uzama planlari vardi (biraz da özel nedenden) burdaki harika is kosullari ve saglam yapiya ragmen, anlasilan bir sure daha bekleyecegiz.
Posted: Tue Sep 16, 2008 8:41 pm
by Kenan Atak
Posted: Tue Sep 16, 2008 8:43 pm
by Kenan Atak
Bu arada Pink Floyd demisken en begendigim bir iki parcasi Zabriskie Point (Antognoni'nin filmi) filminin soundtrack'indaki iki parcalaridir, mutlaka tavsiye ederim bu efsane grubu sevenlere.
Posted: Tue Sep 16, 2008 8:58 pm
by Cengiz Akgun
Kerem Tezic wrote:Bu arada Pink Floyd demisken en begendigim bir iki parcasi Zabriskie Point (Antognoni'nin filmi) filminin soundtrack'indaki iki parcalaridir, mutlaka tavsiye ederim bu efsane grubu sevenlere.
Wall'u sevmez misin yani?
http://www.youtube.com/watch?v=M_bvT-DGcWw
We don't need no education
We don't need no thought control
No dark sarcasm in the class room
Teacher leave them kids alone
Hey, teacher, leave them kids alone
All in all, it's just another brick in the wall
All in all, you're just another brick in the wall
Posted: Tue Sep 16, 2008 9:43 pm
by Kenan Atak
Cengiz Akgun wrote:
Wall'u sevmez misin yani?
Abi benim icin 80 sonrasi epey bir özelliklerini kaybettiler benim icin en guzel yillari 70lerdi. Ozellikle Pompei konserine hastayim.
Bu arada Zabriskie Point filminin bahsettigim Pink Floyd muzigini koydum (clip'te 1.58'de basliyor. Özellikle 2 ve 4. dakikalar arasindaki seslere hastayim.) ve benim icin Pink Floyd bu iste, bu muzik ruhuma cuk oturuyor ve en iyi parcalarindan birisi olarak gösteriliyor
http://www.youtube.com/watch?v=bJsW6ta4 ... re=related Bu muzikte Venus gibi bir gezegende son derece utopik ve medeniyetin olmadigi anarsik bir ortamda sirf muzikle ve el degmemis doga ile hurilerle ve insanlarin etik anlamda tanri katina yukseldikleri bir duzeyde yasayip hayati tuketmek isterdim ve bu muzigi kodukca bu hayallari kurup bu dunyanin acimasizligindan hayalimde kaciyorum. Ama cok degil bir saniye icinde herhangi bir gazetenin haber sitesine girip tayyup'un o muhtesem yuzu ile karsilasip kendime geliyorum ve nerde oldugumu, bu gezegende kimlerle yasadigimi anliyorum
Sirf bu film yuzunden Agustos sicaginda az kaldi Death Valley'e gidip kurda kusa yem olacaktim. Bu da Death Valley'deki sevisme sahneleri
http://www.youtube.com/watch?v=qHHfUVQV ... re=related Muzigi Greateful Dead'e ait.
Posted: Tue Sep 16, 2008 9:56 pm
by Cengiz Akgun
Tevekkeli degil bu muzur Youtube'u Turkiyedeki zabuta yasaklamamis boyle. Simdi Daskiran tas ocagindan cikip elinde sozluk ile gelecek burayi ailede seyrediyor diye ve sonra birkac forum kurali da indirecek asagiya. Tovbe tovbe. Mubarek Ramazan ayinda.
Posted: Tue Sep 16, 2008 10:26 pm
by Kenan Atak
Görkem KIRGIZ wrote:
Kerem abi o şarkının ismi "Careful With That Axe Eugene." Pink Floyd'un hakikaten en güzel(67-74) zamanlarına denk gelir bence de. Dark Side Of The Moon, Animals gibi albümler harikadır. Sonraları Roger ve David anlaşamadılar zaten, Roger sonrası Division Bell' de çok iyidir ama.
Benim favori şarkılarımdan bazıları Shine On You Crazy Diamond, Echoes ve Atom Heart Mother'dır. Üçü de ortalama 23-24 dakika sürer, tavsiye ederim.
Ama Syd'in döneminin yerini hiç biri tutmadı bence. Syd başkaydı.
Come on you stranger, you legend, you martyr and shine!!
Görkem su yazdiklarin var ya bu kadar yuzde yuz örtusebilir benim dusunduklerim ile. Bahsettigin uc parcaya bir de the Great Gig in the Sky parcasini (Dark Side of the Moon albumunden) ekleyecegim orda Clare Torry adli bir kadinin sesi cok carpmisti beni zaten Pink Floyd belgeselinde Syd hep bu kadin biraktigi etkiden söz etmisti yanlis hatirlamiyorsam. Division Bell hakikaten mukemmel bir album bunu bana bir arkadasim hediye etmisti ve gercekten tarihi yuzunden ön yargili yaklastigim bu album cok etkiledi beni.
*Simdi bu Dark Side of the Moon'u koydum tuylerim diken diken oluyor dinlerken.
Posted: Tue Sep 16, 2008 10:41 pm
by Osman Kiciman
Cengiz abi Kerem saykodelik sevdiginden Floyd'un ilk doneminden daha fazla hoşlanması normal. Yalnız Wall'da 79 tarihlidir Keremcim. Ben de futbol forumuna en gidecek parcaları fearless'i dinliyorum şu anda, you'll never walk alone...
Benim de her daim favorim konsept albumlerin en babası The Wall'dur. Özellikle gitar soloları inanılmaz. Eskilerden de echoes harika. Dark side'i ikinci sıraya koyarım albumlerde...
Artık solo çalışmalarına Syd'le devam eder Wright, RIP...
Posted: Tue Sep 16, 2008 10:52 pm
by Kenan Atak
Cengiz abi Osman iyi aciklamis nedenini. Mesela Beatles'in da ilk albumu idi galiba psychedelic olan ve cok hosuma gitmisti ama sonrasi pek degil.
Arkadaslar sizleri apayri bir dunyaya yollayacagim simdi, the Great gig in the Sky'i koyun (klip cok guzel ammmaaa)
http://www.youtube.com/watch?v=tP7zBdxe0jQ
ve su Route 1'in gectigi Big Sure resmine bir bakin clip yerine, ve bu yerde tam mehtap halini dusunun, arkadaki daglardan yukselen dev gövdeli cam agaclari, mehtap pasifige vurmus, pasifin kokusu ve insanin beynini acan havasi, karsida ucsuz bucaksiz özgurlugun simgesi olan ufuk, deniz ayni bu resimdeki gibi mehtaptan parliyor, asagida kimsenin olmadigi pilaja inmissiniz ve bu Great gig in the sky'i koymussunuz bu kadinin cilgin sesi yankilaniyor arkadan, iste mutlulugun özel hali bu olmali.
http://california-travels.com/wp-conten ... st_lrg.jpg
Posted: Tue Sep 16, 2008 11:25 pm
by Mehmet Cirak
Pink Floyd'un en guzel parcasi hangisidir tartismasina giremeyecek kadar taparim, cok yazik oldu.
Bu arada "Great Gig in the Sky" kadin orgazmini anlatir diye Gilmour'un soyledigi iddia edilir, ama ben kendisinden duymadim. Gilmour "On an Island" albumu icin bir kac sene once 8 konser verdi, taa Toronto'lara gittim bir konser icin. Kapida biletler $3000'lere kadar cikmisti. Uzak ara hayatimda gittigim en iyi konser ve gosteridir. Daha sonra konserin "boot leg"ini buldum (yasal olmayan cekim), ses kalitesi o kadar iyiymis ki, sanarsiniz ses muhendisi jack'in birine kayit aletini takmis, kendi piyasaya surmus.
Bu arada, Dream Theater'in Floyd coverlari da ayrica ilginctir, muzik olarak inanilmazdir, vokallere cok bayilmasam da.
Bu arada Pink Floyd, Greatful Dead, Radiohead, Funk ve Jazz seviyorsaniz (ne alaka demeyin) size Sound Tribe Sector 9'i tavsiye ederim (STS9 diye gecer).
Sekil 1a (bu parcada pek jazz yok gerci):
http://www.youtube.com/watch?v=p8VD6Hd3NXI
Canli izlemeniz lazim bu grubu ve de pek bilinmiyorlar, cok ozel bir dinleyici kitleleri var. Bana da zaman zaman Baris Manca'nun ucuz, eski synth seslerini kullanmalari garip etkiler yapiyor
Posted: Sun Sep 21, 2008 8:29 am
by Kenan Atak
Bu utanc hepimizin, hala fatih Terim Emre gibi zibidiler icin tartisan bu vicdani zimpara tasi olmus sozum ona egitimli mahluklar cogunlukta olduktan sonra daha cok olur bu vakalar
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/994 ... 1&sz=26591
Posted: Sun Sep 21, 2008 4:19 pm
by Ismail Gezer
Terim'e fena yakalandım
Hiç kuşkusuz Türkiye’nin en yetenekli, ancak en çok tartışılan futbolcularından biri oldu Sergen Yalçın. Vatan gazetesinde yer alan ropörtajında spor hayatı, transferleri, kulüp başkanları teknik adamlar ve
Futbol oynarken spor yazarlarıyla pek geçinemezdin sen. Şimdi spor yazarlığına ve yorumculuğa geçtin. Kim haklıymış? Medya mı, medyaya kızan futbolcular mı?
Aslında kimin haklı ya da haksız olduğu çok önemli değil. Futbolcu futbolculuğunu yapacak, yorumcu yorumculuğunu, spor yazarı spor yazarlığını... Yani her işi saygı çerçevesinde yapmak lazım.
Sen de seni eleştirenler gibi ağır eleştiriler yapıyorsun artık...
Evet, ağır konuşuyorum ama futbolcuların bunu kişisel algıladığını zannetmiyorum. Çünkü ben sadece oynadıkları futbolla ilgili konuşuyorum. Yani bir futbolcu kötü oynuyorsa, bekleneni veremiyorsa ya da performansı kötüyse bunu söylemek zorundayım. Aslında özel hayatları, gece hayatlarıyla da ilgili her şeylerini biliyorum. Kim kendine bakıyor, kimin özel hayatı kötü, kim antrenman yapmıyor. Ama ben bunları söylemek istemiyorum.
Aman Allah’ım! İsim vermene gerek yok ama bazı bildiklerini paylaşır mısın?
Piyasada gezen, kendine bakmayan oyuncular var. Özellikle de büyük takımda oynayan çok isim biliyorum.
Hangi takımda?
Galatasaray... Ümit Karan’ın gece kulübü var mesela. Galatasaraylı futbolcular devamlı oraya eğlenmeye gidiyor. Çok yetenekli olursun da, gezersin. Çok normal, vasat olan oyuncu fazla gezmeyecek. Konuşman için sahada oynaman lazım. Ben çok geziyordum, ama iyi oynuyordum. Maça çıktığım zaman atıyordum iki tane, çıkıyordum “geçirdim hareketi” yapıyordum. Sahada oynamıyorsan konuşmayacaksın. O zaman spor yazarı haklı olur. Mesela şimdi Emre Belözoğlu’na saldırıyorlar, o da cevap veriyor. Sahada oynamıyorsan dışarıda konuşmayacaksın. Yok öyle şey.
Bir maçta korner atmaya çok ağır gittiğin için “Sergen’i gönderin” kampanyası başlamıştı.
Ona da çok gülerim. Bursa’yla oynuyorduk. 2-1 galiptik. Bir de 10 kişi kalmıştık. Ben de kornere yavaş yavaş gittim, vakit geçsin diye...
Peki o dönemler formdamıydın?
Zeman diye İtalyan bir hoca getirmişlerdi. Benim Almanya milli maçında süper oynadığım dönemlerdi. Ama F.Bahçelilere antipatik geliyordum. Zaten Zeman bir antrenör değil, kütüktü. İdmanları atletizm idmanı gibi yaptırırdı. Sürekli koştur koştur... En ufak bir taktik varyasyonla ilgilenmezdi. Düşünün o Almanya maçından sonra, Bayern Münih beni transfer etmek istemişti. Ama F.Bahçe’de istenmeyen adam olmuştum. Yani orada ne futbolu oynadığının önemi yoktu, önemli olan tribüne hoş gözükmekti.
F.Bahçe’den ayrılınca Fatih Terim’in UEFA şampiyonu olan G.Saray’ına gidiyorsun...
UEFA’da oynayamıyordum o zaman, sadece ligte oynuyordum. Çok iyi oynadım. Şampiyon olduk. Faruk Süren benim gördüğüm başkanlar arasında en kaliteli adamdı. İnsanda kalite olunca daha farklı oluyor. Rahat oturup, rahat konuşabiliyorsun. Medeniyet başka şey. Bir kere çok zeki adam. O yüzden çok iyi anlaşıyorduk. Mesela başkaları gece gidip gezmemle çok ilgileniyordu. Faruk Süren beni gördüğünde, kız arkadaşımla bize şampanya yolluyordu.
Oradan Trabzonspor’a gidiyorsun ve kariyerindeki en kötü sezonlardan biri oluyor...
Trabzon’a gitmemin sebebi Mehmet Ali Yılmaz. O zaman başkandı. Telefon açtı. Buraya geleceksin seni istiyoruz dedi. Erkek adamın ağzından laf bir kez çıkar. Tamam deyip, hiç para konuşmadan gittim. Trabzon enteresan bir şehir. Yani öyle başkalarının korkarak anlattığı gibi değil. Çünkü gece hayatı olmadığı için sosyal çevren sıfırlanıyor. Tam böyle evin, ailen... İşten eve, evden işe memuriyet hayatı yaşıyorsun. Başkasına uyar ama ben sıkıldım tabii. İstanbul’a gidip geldim. Bir de sakatlanınca, sezon erken bitti. Ondan sonra da Beşiktaş’a geldim. 100’üncü yılda son şampiyonluğunu kazandığı dönemdi. Muhteşem bir takım vardı. Daha doğrusu takımın başkanı, Lucescu da, Sinan Engin de iyiydi. Taraftar da başarıya hazırdı. Gerine gerine Beşiktaş’ı şampiyon yaptığımı söyleyebilirim o sene...
Öyle bir kariyerin var ki, oynamadığın büyük takım, çalışmadığın teknik adam ve başkan yok sanki... Baştan başlayalım. İlk Beşiktaş dönemin 1991-97 arası. 136 maçta 67 gol atmışsın... Neredeyse 2 maçta 1 gol, üstelik orta saha oynuyorsun... O dönemde asbaşkanın Uğur Ekşioğlu ile kavga etmiştin ayrılmana yakın...
Ben Türkiye’de ilk defa böyle bir şey görmüştüm. 2. başkan Uğur Ekşioğlu kaybettiğimiz bir maçtan sonra “Sergen’i de satarız matarız” demişti. Ben de basın toplantısı yaptım, “Al o formayı sen giy, ben oynamıyorum” dedim bıraktım, gittim. 10 gün idmanlara çıkmadım. Gençlik işte, ne acaip adammışım. Şimdi olsa hayatta yapmam. Sonra Süleyman Seba bağırdı çağırdı, tekrar başladık. Ama sezon sonu İstanbulspor’a sattılar beni...
Senin bu tavrın hiç değişmedi, bütün futbolculuk kariyerin boyunca mesela teknik direktörden, başkalarının korkacağı otoriter figürlerden kendini çok sakındığını söyleyemem...
Beni ilgilendirmiyor antrenör, o, bu... Ben kendi karakterimi biliyorum. Futbolcuyum, oynatırsa oynarım, oynatmazsa oynamam. Onların dikkat etmesi lazım. Elinde Sergen gibi bir futbolcu varsa onu sahada tutacaksın. Kötü oynasa da, iyi oynasa da, antrenman yapmasa da bu adam sahada olacak. Çünkü maç kazandıran adam bu. Ayrıcalık tanıyacaksın, biraz serbest bırakacaksın, istediği zaman oynayacak.
O zaman disiplin bozulmaz mı takımda?
Ne disiplini Allah aşkına! Büyük takımların çok büyük bir disiplin sorunu yok ki zaten. Herkes işini yapıyor. Disiplini sağlamak antrenörün işi. Sen oyuncuya 50 milyar ceza verdin, yok kadro dışı bıraktın, böyle disiplin sağlanmaz zaten. Çünkü böyle şeyler oyuncuların pek umurunda olmaz.
Aziz Yıldırım’la tanıştın... Nasıl gitti? Fenerbahçe’de zor geçti galiba. Bir sezon kalmıştın. 24 maç 8 gol...
Fenerbahçe zor oldu. O zaman Aziz Yıldırım daha yeni başkan olmuştu, çok tecrübeli değildi. Çok uğraşıyorlardı benimle. Yok o kafeye gitme, yemek yeme, oraya oturma... Beni takip ettiriyorlardı geceleri, nereye gittim diye... Böyle acayip şeylerle uğraşıyorlardı. Futbol oynamamıza müsaade etmiyorlardı.
Bir de Aziz Yıldırımın’ın o dönemde hep soyunma odasına girip çıktığı söylenirdi. Girer miydi sahiden?
Niye girmesin? Antrenör otoritesini kuramazsa girer.
Başkan soyunma odasına girdiği zaman motive edici mi davranırdı, yoksa sinir bozucu mu?
Pek hatırlamıyorum ama bir maçtan sonra girmişti, Rüştü’ye bağırıp çağırmıştı.
İnsan buz gibi oluyor mu böyle bir şeye şahit olduğunda? Mesela Süleyman Seba herhalde hiç girmemiştir?
Süleyman Seba’yı bir bayramlarda görüyordum.
İdeali hangisidir?
Bence Seba’dır ama hiç gelmesin değil tabii... Gelsin, ilgilensin ama oyuncu direkt başkanla görüşememeli. Yani başkan zırt pırt oyuncuları arayıp telefonla onu bunu söyleyip taktik verirse, öyle iş olur mu?
Hiç taktik aldın mı?
Yok almadım ama alanlar vardı. Aziz Yıldırım Rüştü’ye o dönemde şöyle diyormuş: Topu dışarı atacaksan tribünlere vur ki, o zaman taraftarlar senin yanlış yapmadığını, atağı kesmek için topu oraya attığını bilsinler.
Ondan sonrasını zaten hepimiz biliyoruz. Ben daha özel konulara girmek istiyorum.
Anlıyorum. At yarışı filan konuşmak istiyorsunuz ama özellikle bir konuya parmak basmak istiyorum. Eskişehir Başkanı Nebi Hatipoğlu ile bir söz üzerine anlaştık. Arkama dahi bakmadım. Para konuşmadım. Adamın firmasının TV reklamında bile bedava oynadım. Yalnız o benim hak ettiğim parayı vermedi. Hâlâ ondan alacaklıyım. Kamuoyunun da bunu bilmesini isterim.
Seninle at yarışı, ayrılamaz iki kavram gibi. At yarışı sevdan yüzünden başına neler geldi?
Valla ben atları seviyorum. Sadece at yarışı oynamak değil 7-8 atım vardı bir ara ama herkes at yarışını kumar gibi gördüğü için başımıza gelmeyen kalmadı. Mesela bir kere Milli Takım’dayken İtalya maçı için kampa girmiştik. Arkadaşları aradım. Bütün at yarışı bültenlerini bana faksladılar. Tabii Fatih Hoca’nın haberi oluyor, hepsini yırtıyor. Ama beni tutabilene aşkolsun, aynı bültenleri bir daha fakslattım. Yine kuponumu yaptım. Karşılığında Fatih Hoca beni İtalya maçında oynatmadı. Kanada kampına gitmiştik. Orada da aynısı başıma geldi. Kanada kampına bültenler geldiği için büyük kıyamet koptu. Bu at yarışı işinden başıma çok bela açıldı.
Oruç tutuyorum cumaya gidiyorum
Gelelim gece hayatına...
Gece hayatı derken, İstanbul’da herkesin gittiği yerlere, kız ya da erkek arkadaşımla gidiyorum. Diğerleri gibi basını görünce arka kapıdan değil, ön kapıdan rahatça çıkarım. Çok kız arkadaşım oldu ama çapkın bir adam olmadım. Kısacası seçici bir adamım, öyle herkesle birlikte olmam.
Evlenmek istedin mi hiç?
Bir kere evlilik aşamasına geldim. Bağlanma sorunum yok, çünkü zaten kadınlar seni bağlarsa bir dakikada bağlar. n Bugün oruç tuttuğunu öğrenince çok şaşırdım... Çünkü oruç denilince akla Hakan Şükür geliyor... Yeni mi başladın, hep mi tutardın?
Çocukken de tutardım. Ama maç günleri yoruyor.
O yüzden maç günleri tutmazdım. Bunun bilinmesini istemedim. Bir erkeğin özel yaşamı gibi, ibadeti de gizli olmalıdır.
Namaz kılar mısın?
Sürekli kılmam. Ama elimden geldiğince cumalara giderim.
HÜRRİYET
Ümit Karan'ın bar olayını unutmuştum. Bizim topçuları gece hayatından kurtarmak imkansız bu durumda