Page 3 of 29
Posted: Mon Nov 03, 2008 2:08 am
by Ufuk Sezekkaplan
Murat Gokcigdem wrote:Bu derece onemli belgeselerin ilk once yapimcilari kim, neyin nesi ve ne mesaji vermeyi umut ediliyor diye sorusturmamiz lazim.
5) Atatürk için günde bir büyük rakı ve üç paket sigara içiyordu diyerek onu ayyas gibi niye gosterildi?
5) Atatürk için yalnız öldü etrfainda kimse yoktu diye niye mesaj aklatirildi?
Kendisi hic bir zaman yalniz olmadi ve olmayacak ki!
Ozan Ersoy wrote: Bu arada sunu da unutmamak lazim. Ataturk'u karalamaya calisan her sey (yazi, kitap, belgesel) ya sacma sapan oluyor, yalan ve iftirayla dolu oldugu dusunen izleyiciye gun isigi gibi belli oluyor ya da Ataturk'un muhtesem ongorusune, dehasina, onderlik gucune ve insanligina yenik dusuyor, eninde sonunda izleyiciyi ya da okuyani Ataturk'e hayran birakiyor. Bu gericilerin, capulcularin, boluculerin, dinsiz dincilerin, dis odakli guclerin hep kaynak gosterdikleri Armstrong'un kitabi ornegin buna benzer. Ataturk bile kitabin yasaklanmasina karsi cikmistir. (...) Ozan Ersoy
Can Dündar'ın çalışması öncelikle bir belgesel kisvesiyle sunuldu ama değil. Çünkü belgesel denebilmesi için belgeye dayanması, yoruma dayanmaması lazım. Bu çalışma bir kısmı fiksiyon, ağırlık noktası özel hayat olan bir film. Özel hayata girerken belgelerden yararlanılmadığı ortada. Kaldı ki belgesel iddiasında bir yapım, bir sahneyi kurularken, o sahnenin oluşmasından önceki geçmişi, altyapıyı verme mecburiyeti var.
Şimdi Ozan'ın belirttiği, Armstrong'un kitabından önemli bazı kesitler:
"Durum kritikti. Sakarya'da yenilecek olursa, uzaklara doğudaki dağlara kadar geri çekilmesi ve Ankara'dan vazgeçmesi gerekecekti. Bu, Türkiye'nin sonu demekti. Bu savaş, elde kalan son umuttu. Yunanlılar bir kanat harekatına girişmiş bulunuyorlardı; onları çevirmeyi başarma tehlikesi vardı. Yunanlılara arkadan mı saldırmalıydı, yoksa geri çekilmesi daha mı iyi olacaktı? Kendisine derhal onbin askerin gönderilmesini emredebildiği Gelibolu'daki günlerini özlemle hatırlıyordu. Şimdi ise her bir askeri çok dikkatli kullanması gerekiyordu.
(...) Gene de elinde kaşan bir avuç ihtiyatı ile de olsa muharebeye hala Mustafa Kemal hükmediyordu. O uyaran ve coşku veren kişiliğiyle, Türk Ordusuna dişini sıkma ve mevkiini bırakmama cesareti aşılıyordu. Zaman zaman mevkie hakim bir tepe kaybediliyor, yenilgi kesin görülüyor, Türk hattı bozuluyor, çatlıyor fakat her defasında en kritik anda ve en kritik noktada Mustafa Kemal yardıma koştuğu için kırılmıyordu. Arazinin her santimetre karesini öğrenmişti; birliklerinin her birinin değerini, hatta her tabur komutanının kapasitesini biliyordu. Alagöz'deki odadan muharebeyi yürüten ve egemen olan, Mustafa Kemal'di.
Sürekli dövüşmekle geçen ondört günün ardından muharebenin sonucu hala belirsizdi.
(...) Cephedeydi. Bir kere daha yerini bulmuştu, savaşıyordu. Eskisi gibi askerlerin arasında, siperlerdeki zorlu yaşamı sürüyor, hiçbir önlem almadan, dışarı ateş hattına çıkıyor, çevresindeki bütün askerler öldüğü zaman bile yaralanmadan kurtulmayı başarıyordu.
(...) Türk Ordusu yıpranmış ve bitmiş bir haldeydi. Etkili bir güç olmaktan çıkmıştı. İnsanüstü bir çabayla birkaç alay toplayıp yeniden düzenledi. Günlerce düşmala teması kesmemek için yol aldı. Yunanlılar'ı Temmuz'da yola çıkıp ilerledikleri ve Eskişehir'le demiryolu hattını kuşatan siperlerinde yakalamayı başardı. Onların karşısında bir hat oluşturulup siper kazılması ve buranın korunması emrini verdi ve kendisi Ankara'ya koştu".
Sakarya meydan muharebesinin anlatıldığı bu kesitten önce yine aynı kitaptan bu muharebeden daha öncesine dair bir alıntı:
"Haber, Ankara'ya kışın soğununun hala hükmünü sürdürdüğü bir bahar akşamının geç saatlerinde ulaştı. Mustafa Kemal kentin dışındaki tepeleden birinde kurulmuş, kasvetli bir bina olan Ziraat Mektebi'nin salonunda oturmaktaydı. (...) Pencerenin kenarında oturuyordu, yanında kocası Adnan'la birlikte Halide Edip, Ali Fuad vardı. İsmet başka bir pencereye yaslanmış, dışarıya bakıyordu.
Güneş batmıştı ve boz bir aydınlık aşağıda uzanan muazzam çıplak Anadolu ovasını yavaş yavaş örtmekteydi.
(...) Haberlerin hepsi de çok kötüydü. Yunanlılar geçtikleri yerleri yakarak, insanları katlederek ve ülkeyi ele geçirerek ilerlemekteydiler. Fransızlar da güneyde hatırı sayılır bir başarı elde etmişlerdi. Padişah'ın ajanları doğuda Kürtler'i başkaldırmaya teşvik ediyorlardı. İç savaş her aynı kuşatmış, onlara doğu yaklaşmaktaydı. İçin için yanan bir ateş gibiydi: hiçbir işaret vermeden yeni yeni yerlerde, bir şurada, bir burada hiç durmaksızın parlıyordu. Bolu'da yeni bir ayaklanma başlamıştı. Çok hızlı bir şekilde yayılmıştı. Asiler Ankara'nın hemen birkaç kilometre dışında bulunuyorlardı.Merkez Kumandanlığındaki telgraf bağlantıları sayısız kereler kesilmişti. Halka görüşmeler yapmak üzere gönderilen iki subay taşlanmış, hapse atılmış ve sonra da vatan hainleri gibi asılmak üzere İstanbul'a yollanmıştı. Ayaklanmayı bastırmak üzere gönderilen bir tümen dağıtılmıştı Hendek'e gönderilen 24. Tümen pusuya düşürülmüş ve imha edilmişti. Hilafet Ordusu başarıya ulaşmak üzereydi.
(...) Mustafa Kemal, kendisi de idama mahkum edilmiş ve başına ödül konuş bir asidn başka bir bir şey değildi."
Kitapta savaş döneminde Mustafa Kemal'in (o zaman Atatürk değildi) soğuk yerlerde yattığı, böbrek iltihaplarının nüksettiği, ölüm tehlikesi atlattığı uzun uzun tasvir ediliyor.
Bu kitabın yazarı tam bir Atatürk düşmanı ama kitabın sonundaki şu tespitler çok önemli, lütfen okuyun; bir düşmanı gözünden Atatürk niçin imparataorluk istemedi, cihangir olmayı kabul etmedi?
Bozkurt kitabının finali:
"Padişahın egemenliğinin ne olduğunu görmüştü, ve o, ülkesi için Türk'lerin yaşadığı Türkiye'nin güven içinde ve mürefeh olmasından başka hiçbirşey istemememişti"
Şimdi:
Tarihsel bir kişiliğe yapılacak en büyük ihanet, onu eksik anlatmaktır.
Atatürk gençliğinde de yaşlılığında da rakı içerdi. Ama o meşhur Çankaya sofralarına gidene kadar, olağandışı zor merhalelerden geçilmişti. Düşünün, Ankara kasabasının dışında bir bağ evinde, 5 kişisiniz; dışarıda sizi koruyan 2 subay ve 1 çomar köpek var. 1 tümeninizi imha eden cahil ordusu tarafında her an linç edilebilirsiniz. Yaptığınız işin adı, devrilmiş bir imparatorluktan kalan enkazı kurtarmak.
Can Dündar'ın belgeselinde, Sakarya meydan muhaberesinden 1 sahne var mı? Veya Atatürk'ün aç kaldığı, böbrek iltihapları ile kıvrandığı, ölüm tehlikesi altında taş bir okul salonunda gecelediği, 1922 yılının Ankara Ziraat Mektebinden bir kesit.
Bunun dışında, gericilerin şu çok sevdiği klişe, Atatürk öldüğünde yalnızdı lafı. Can Dündar'ın filminde bu imaj verilmişse, sadece yazıklar olsun demek düşer.
"10 Kasım sabahı dokuzu beş geçe Mustafa Kemal Atatürk öteki dünyaya göçtü. Bu trajik olayın haberi, Türk halkının üzerinde bir bomba gibi patladı; milyonlarcası ağlayarak, kendilerini yere atarak sokaklara aktılar.
(...) İzdiham öylesine büyük ve karşı konulmazdı ki cenazeye saygı ziyaretinde bulunmak için gelenlerden birkaç kişi ciddi bir biçimde ezildi. Artık Türklerin babası hayatta değildi ve tüm ulus kendini öksüz kalmış gibi hissediyordu"
Bu alıntı, Atatürk düşmanı Armstrong'tandı (Bozkurt).
Son bir alıntı daha:
"Atatürk'ün yaveri Salih Bozok şuursuzca Sarayın merdivenlerinden aşağı koştu. Alt katta boş bulduğu bir odaya dalıp kapıyı kapattı. Az sonra içeriden tek el silah sesi duyuldu. Sesi duyup odaya koşanlar içerde O'nu kanlar içinde buldular. Tabancasından kalbine sıktığı bir kurşunla devrilmişti..."
Bu alıntı da Sarı Zeybek'tendi. Can Dündar'ın Sarı Zeybek'inden.
Sonuç şu: Atatürk'ün hayatı çocukken karga kovalamaktan ve rakı masasında kafa çekmekten ibaret değildir; bu çok çileli, olağandışı bir hayattır. Dünya üzerine hiçbir lider, egemen, han veya imparator, bir gecede ülkenin alfabesini değiştirecek devrimcilik gösterememiştir. Hiçbiri, yukarıda kısaca alıntıladığım şartlarda, savaş yapmamış ve kazanmamışlardır.
Önce bunu bilelim.
Böyle bir kişinin belgeselini yapmak bana göre imkansızdır. Bize düşen bu konuda iyi kitaplar okumak, bilgi sahibi olmaktır. Can Dündar gibi reziller olsa olsa okumayan ama car car konuşan "selocanlar" ülkesine belgesel apıp yutturular.
Hoş, selocanların babaları da bunu yutmayıp, 350.000 Eurocuk sponsorluk servetini, Can Dündar'ın ayağına sermemişler.
Posted: Mon Nov 03, 2008 8:21 am
by Cengiz Akgun
Ufuk Sezekkaplan wrote:
...
i]"Atatürk'ün yaveri Salih Bozok şuursuzca Sarayın merdivenlerinden aşağı koştu. Alt katta boş bulduğu bir odaya dalıp kapıyı kapattı. Az sonra içeriden tek el silah sesi duyuldu. Sesi duyup odaya koşanlar içerde O'nu kanlar içinde buldular. Tabancasından kalbine sıktığı bir kurşunla devrilmişti..."[/i]
....
Burada bir 10 Kasim gunu bunu Turk evinde NJ'de oynatmistik. Neyse buna bakarak M. Kemal homoseksuel idi sevgilisi arkasindan kendini vurdu diye bir yorum getirmek icin yaptiydi belki.
Savas meydanlarinda kan barut ile bogusan bir adamin karanliktan korkardi diye yorumunu yapan Can Dundar'i bosverin. Olumle burun buruna gelen etrafinda sevdikleri yol arkadaslari paramparca olan savastan donen Amerikan askerlerinin Vietnam savasi sonucu gecirdikleri travmalari filan dusunun. Omrunun ilk 40 yili bir savastan oburune gecmis bir adam karanliktan korksa idi ilk savastan sonra bu isi birakmasi gerekirdi. Yaziklar olsun. Cenazesine yedi duvelin krali basbakani cumhurbaskani gelmis br adama yalniz oldu demek bok yemekten baska bir sey olamaz.
Evet hastaliginda yaninda bir karisi ve cocugu olmadi belki ama elinden geldigince onca yetim ve oksuze babalik etmis bir milletin kendisini baba olarak gormesi ve eserlerinin meyvalarinin toplanmasina sahit olarak yaptiklarindan gurur duyarak gozlerini yumdu. Ne mutlu ona. Mehmet Akif'in "seni tarihe gomelim desem sigmazsin" cumlesindeki ozneyi simgeledi. Yalnizlik bu ise eger raziyim ben boyle bir yalnizliga.
Boyle bir is yapacam diye ortaya cikip eline yuzune bulastiranlari iki uc resim bulduk diye akini bokuna karistirmasi iste bizim en buyuk ozelliklerimizden biri.
Filmi goren adi sani belli adresi belli iki satir yazarsa belki akli basina gelir bir daha boyle yavsakliklara kalkmaz.
Posted: Mon Nov 03, 2008 4:47 pm
by Murat Gökcigdem
Cengiz Akgun wrote:Filmi goren adi sani belli adresi belli iki satir yazarsa belki akli basina gelir bir daha boyle yavsakliklara kalkmaz.
Ataturk'un manevi kizi Ulku Adatepe hanimefendi bazi bolumleri soyle dile getirmis
http://video.haberturk.com/Video.aspx?v ... =haberturk.
Filmin yapimcisi iyi bir arastirmaci ise bu hanima danismamis olmasi tuhaf...
Posted: Mon Nov 03, 2008 5:12 pm
by Kenan Atak
Murat Gokcigdem wrote:
Filmin yapimcisi iyi bir arastirmaci ise bu hanima danismamis olmasi tuhaf...
Sevgili Murat,
aslinda tuhaf degil. Bunu belirli bir amac icin yaptiklari ortada. Ozellikle Vatan gazetesinde Yigit Bulut ve Aksam'da Oray Egin neden böyle oldugunu cok guzel dile getiriyorlar. Ahmet Altan, Taraf gazetesi ve yandas medyanin tavri (daha yeni uc gazete bir brifingle ilgili yalan haber yapti diye TSK'ca yalanlandi, bu kadar utanmaz bu kadar yuzsuz, bu kadar suratina tukursen hatta kussan yarappi sukuuur diyecek kadar arlanmaz bu herifler), yalan ve maksatli haberlerini ve bu belgeseli neyin ne yapilmak isteniyorun baglaminda degerlendirmek lazim. Altta koydugum linklere lutfen bir göz atin.
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay ... =4&wid=150
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay ... =4&wid=150
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=134339,10,6
Ama bence en önemlisi alttaki link
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/102 ... d=10269028
Posted: Mon Nov 03, 2008 6:50 pm
by Can Ergun
cimbom.org bünyesindeki çok degerli insanlarin,degerli zamanlarindan ayirip yazdigi futbol,kültür,sanat,gezi vb. konu içerigi,
bu forum yapisinda,eger backuplari alinmayip,ayiklanmayip,saklanmazsa yok olup gidecek gibi görünüyor (umarim böyle bir durum yoktur)
Mail grup formatinin nostaljisi,romantizmi belki burdaki eski toprak abilerimizin hosuna gidiyor olabilir.
Ancak bunun sonuçlarinin bir kismi yukarida yazmakta.
Offtopic diye adlandirilan bölüm bile,kendi içinde de bölümlere ayrilip,forumun her zaman ulasilabilecegi bir yerinde bulunmali diye düsünürken;
lig maçlari basliklari arasinda yok olup giden açiklamalari,tartismalari,arastirmalari hepimiz görmüsüzdür.
Bunun nedeni o an bahsedilen konuya ait ayri bir bölüm/baslik olmamasidir.
Daha fazla yazik olmadan,ya eldeki mevcut forumda daha iyi bir bölümlendirme yapılmalı ya da yeni nesil forum yazılımlarını kullanmalı...
Posted: Tue Nov 04, 2008 12:31 am
by Salih Bora
Komplo teorilerinin sonu gelmiyor.
Resmi ideolojinin anlattığının dışında bir Atatürk figürü çizilemez mi bu ülkede?
Çevremden film hakkında çok yorum yapan var. Kimi izlemeden yorum yapıyor, kimi izledikten sonra.
Öncelikle izlemek lazım. Sağdan soldan duyulan rivayetlerle filmi mahkum etmek, emeğe saygısızlıktır.
Film hakkında basında doğru dürüst bir eleştiri okumak da mümkün olmadı.
Ulusalcılar farklı telden, liberaller farklı telden çalıyor.
Gerçekleri anlatmış mı? Önemli olan o.
Atatürk'ü çok içki içer göstermiş, diyorlar... Doğru değil mi bu? Atatürk'ün içkisi de, sigarası da vardı. Son derece doğal birşey bu. İçki ve sigara içmek anormal birşey değil. Ancak, "Atatürk vatan-millet uğrunda gününü gecesine katan bir adamdı, insani ihtiyaçları olmazdı" diye Atatürk'ü tanrılaştırmaya çalışanlara göre anormal olur.
Sevgilisiyle yazıştığı mektuplara kafayı takanlar var basında. Atatürk savaş zamanı nasıl mektup yazarmış? Böyle bir şeyin olması mümkün değilmiş? Can Dündar, Atatürk'ü aşk hovardası gibi mi göstermek istiyormuş?
Oysa Atatürk, insandı.
İnsan.
İnsan, sever, aşık olur, dertlenir, içki içer, icabında bağırır çağırır...
"Atatürk'ü gençlerimize böyle göstermeyelim" diyenler, onu yeni nesillere yarı-tanrı gibi anlatmak isteyen kesim.
Bir başka tartışma konusu da, Atatürk yalnız adam mıydı?
Şevket Süreya Aydemir, onunla ilgili "Tek Adam" saptamasında bulunurken, laf olsun diye bulunmuş değil.
Atatürk, ideallerinin tek adamıdır.
Etrafında onun idealleriyle örtüşen hiç insan yoktu.
Kurtuluş Savaşı komutanlarıyla bu yüzden yollarını ayırmak zorunda kaldı.
O kişiler siyasal açıdan tehdit oluşturmaya başlayınca da, eski İttihatçılarla beraber komutanlar İstiklal Mahkemesi'ni boyladı.
Onu anlayan bir tek İnönü vardı... Onunla da aralarında fikri açıdan uyuşmazlıklar çıkınca İnönü'yü 1937 yılında tasviye etti.
Elbette son nefesini verirken bütünüyle yalnız değildi. Etrafında kimsecikler bulunmayan lider olur mu? Dostları elbette vardı. Fakat bu, onun siyasi yalnızlığını kapatmıyordu.
Sonuç olarak, Can Dündar'ın yaptığının tersini yapan filmler de yapıldı bu ülkede, kitaplar da yazıldı. Atatürk, Atatürkçülerin göstermek istediği gibi de anlatıldı.
Bilgi ve belge yanlışı varsa kızılsın. Ama buralarda yanlış yok ise, "vay sen Atamızı nasıl bu şekilde gösterirsin" diye kızılmasın.
Belki de gerçekten karanlıktan zaman zaman korkuyordu.
Niye olmasın? "Kafamızdaki Atatürk"e yakıştıramadığımız için mi?
Tarihçilere sorulur, doğrusu neyse öğrenilir. Can Dündar da mutlaka bir tarihi kaynaktan aldı bu bilgiyi.
Kişiyi tabulaştırmak en büyük yanlıştır.
Yıllar önce, "Muhammed sara hastasıydı" diye yayın yapan bir solcu dergiye dava açılmıştı bu ülkede. İslamcı gazeteler hedef göstermişlerdi.
Şimdi de "Atatürk tıpkı bir insan gibi yaşardı" diyenlere vatan haini muamelesi çekiliyor.
Demokrasilerde herşey konuşulur. Tabu olmaz.
Posted: Tue Nov 04, 2008 7:50 am
by Murat Gökcigdem
Salih Bora wrote:Resmi ideolojinin anlattığının dışında bir Atatürk figürü çizilemez mi bu ülkede?
Atatürk dünya tarihinin en büyük "üstün insan"ıdır. Onun icin o figuru cizmek biraz zor.
Salih Bora wrote:Belki de gerçekten karanlıktan zaman zaman korkuyordu. Niye olmasın? "Kafamızdaki Atatürk"e yakıştıramadığımız için mi?
Ataturk senin bu soruyu 2008'de soracagini bildigi icin 1929 yilinda cevabini vermisti:
Code: Select all
Beni görmek demek, behemehal, yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir. ( 1929 )
[/b]
Salih Bora wrote:Kişiyi tabulaştırmak en büyük yanlıştır.
Ayni fikirdeyim. Atatürk'ü iyi anlamak; sadece ona tapma veya onun heykellerini asmak veya ona daima gozu kapali takdir etmek değildir.
Code: Select all
Büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır, kendini büyük değil küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telâkki ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere de güleceksin.( Mustafa Kemal Ataturk 1908)
Salih Bora wrote:Demokrasilerde herşey konuşulur. Tabu olmaz.
Hmmmm...
Bu dusuncene bir yorum getirecektim ama asil konuya geri donmek istedim.
Demek ki demokraside hersey konusulur(!) prensipi altinda, adamin ne ictigi ne yedigi tartismasi yerine, bizim onun ilkelerini nasil daimi bir sekilde ayakta tutmayi, ilkeleri hakkkinda daha cok bilinclenmeyi ve Ataturk'un gosterdigi ahlak modelini basarili bir sekilde ornek almak icin cok daha capa sarf etmemiz lazim.
Code: Select all
Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar; evet bu doğrudur. Benim arzu edip de yapmayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü, ben zoraki ve insafsızca hareket etmek bilmem. Bence diktatör, diğerlerini iradesine boyun eğdirendir. Ben kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak hükmetmek isterim. ( 1935 )
[/i]
Posted: Tue Nov 04, 2008 11:27 am
by Kenan Atak
Salih arkadas bizlere tamoharsi, pardon tormohrasi, iih gene beceremedim tmograsi, aaah cok TBMM'den milletvekilli dinliyorum su kelimeyi unuttum..neydi, hah, tahnohrasi, igih gene olmadi, demokrasi hah demokrasi oh be evet evet demokrasi dersi verdigin icin sagol. Bilmedigimiz seyleri ögrettin bizler tabulastiriyoruz hatta Ataturk putuna tapiyoruz, (sen bizlerin burda hic bir yazisini okumamissin anlasilan) beylik söylemle gelip ders vermissin, aydinlatmissin sagol varol.
Posted: Tue Nov 04, 2008 1:05 pm
by Murat Biricik
Yilmaz Ozdil de Mustafa filmini gormus, asagiya bugunku kosesinde cikan yorumunu kopyaliyorum.
Filmi ben daha izlemedim ve DVD si cikana kadar da izlemegi dusunmuyorum. Hem basinda yazilanlardan hem Can Dundar in yorumlarindan anladigim kadariyla tartisilmayan yonlerinin aciga cikmasi icin bu film vesile olmusmus.
105 seneden fazla bir suredir yaptiklari ve fikirleri ile tarafli tarafsiz her kesimin takdirini kazanmis evrensel bir degeri, onca kazanimlara ve alinan yola ragmen, negatif icerigin hemen hemen egemen oldugu 105 dk lik sig bir belgesele sigdirabilme becerisi ozel bir yetenek ve zihniyet mahsuludur. Yilmaz Ozdil e katiliyorum, bence de Oscar en azindan bir Nobel ile odullendirilmeli.
Yilmaz Ozdil - 4 Kasim 2008
Mustafa’ya gittim...
Sarhoş.
Kafayı bulunca ağlayan...
Hoyrat.
Soğuk.
Kalpsiz.
Çevresine eziyet eden...
İtiraz edeni asan...
Arkadaşlarını satan...
Goygoycuların dolduruşuna gelen...
Milletten bihaber.
Hatta milleti küçümseyen...
Alay eden.
Hesabını kitabını bilmeyen...
Batı hayranı.
Sefa düşkünü.
O balo senin...
Bu balo benim, gezen.
Zampara.
Cephede bile karı-kız düşünen...
Savaşmadığı için sıkılan...
Ordu varken, çete kurmaya kalkan...
Devrimleri intikam için yapan...
Dinsiz.
Kendi heykellerini diktiren...
Megaloman.
Bencil.
Günde 3 paket sigara içen.
Usul usul intihar eden...
Psikolojik bunalımda...
Yalnız.
Çaresiz.
Basiretsiz.
Zavallı bir adam.
*
Mustafa’daki Mustafa bu.
*
Anafartalar 1 saniye.
İşgal 2 saniye.
Tası tarağı toplayıp kaçmak için, sığır sürüsünün çıkardığı toz bulutundan bile tırsan... Sığır sürüsüyle düşman ordusunu ayırt etmekten aciz biri... Başkomutanlık meydan muharebesi desen... Taktiğini falan başkasından araklamış zaten.
*
Hak edilmiş bence Oscar...
En azından Nobel.
Posted: Tue Nov 04, 2008 5:24 pm
by Alpay Dedeoglu
Her ne kadar seyretmiyecegim desemde, kendim gormedigim birsey icin oyle yorum yapmayi sevmedigim icin ''Mustafa'' adli yapiti seyrettim.
Iste yorumlarim :
*Bir derleme ve Ataturk gorsel ozeti olarak baslangic olarak yararli. Ozellikle okumayi sevmeyen yeni jenerasyonlar icin oldukca faydali olabilir. Yani ''Ataturk'' for Dummies yada atatürk 101 for beginners.Bayagi bir malzeme birikimi sonucunda yapilmis. Ama Ataturku ve onun bulundugu tarihi ve sureci iyi bilenler icin ayni seyi soyleyemeyecegim. Cok buyuk atlamalar var, gelismeler arasi sebep sonucu olusturan bazi olaylar tamamen es gecilmis, dolayisyla icini dolduramiyoruz. Yok biz sizi biliyoruz farzettik, biz Ataturku kisisel olarak verdik derseniz, o zaman niye ustune vazife olmayan tarihi bazi yorumlara bu kadar yer verdiniz, o olayi bilen bunun yorumununda dandikligini bilir derler adama.
*Filmin ilk yarisi , hatta 2. yarisi Kurtulus Savasina kadar olamn kismi ozet, genelde fotograflar esliginde ozet, sonrasi daha cok Ataturk filmleri ve canlandirmalariyla geciyor. Yani tam belgesel degil cunku melodram ve subjektif yonler var. Biyografi degil, ustune vazife olmayan politik yanlis cikarimlar ve analizler yapiyor. Film hic degil. Kah fotograf, kah belge, kah film, kah canlandirma. Gazeteci arastirma yazisi degil. Ve hep can Dundar konusuyor.
* Yapanin niyeti para kazanmak mi, yoksa Ataturku seviyor , idealistmi anlamiyorum.Filmin kendiside bu cizgide bir gidip bir geliyor. Bir de sanki icine disaridan , sonradan ''zoraki ve sunni'' katilmis yorum ve saptamalar var.
''Yani Can Bey , bunu seyrettik ama cok duygusal, biraz icine ermeni tehciri, biraz kürt meselesi, biraz Islami bakis, biraz yabanci katkisi, biraz Hatay meselesi, biraz diktatorluk, biraz halki asagilasin, vs.. ilave etki, sana sponsor parasi verelim '' olmus. Yani tonu belli filmde boyle zoraki yapistirmalar var. Bazi yanli deyimlerden anlasiliyor ''Ermeni ayaklanmasi ve tehciri'' dese tamam , ama yanlizca ''ermeni tehciri''. ustelik o anadoluyu mahvetmis diyor, halbuki ayaklanma bastirilinca iyi kotu duruluyor dogu. Sonra ''Hatayda kanuni hak iddia eden Turkiye''. Ulan zaten osmanli topragi, iddiasimi kalmis, ustelik referandumda cair catir kaliyor Turkiyede. Turkiyede yapilan bir filmde olan tabire bak. Sonra hep ıttihak terakkiye karsiymis gibi sunuluyor, fakat baslarda onlarla beraber. Harekat ordusu olayi hic yok.
*Can Dundar, belliki ''Babam ve oglum'' filminin melodrama dayali ve az butceli gise basarisindan etkilenip, duygu yapalim, bu buyuk lideri hem melodramla, huzunle, acilariyla gosterip, daha dogrusu bu bolumleri cimbizlayip, arka arkaya koyup parayi vuralim amacinda . insanlari aglatip (Bu arada pek fena duygulaniyorsunuz, bunu belirteyim'') 2. yarinin ortasina kadar hakikaten cok uzuluyorsunuz arka arkaya basina gelenlere. Ama bazi olaylarda alt yapisi ve oncesi verilmedigi icin ''kader kurbani, sanssiz, bahtsiz'' tonlamasi devam ediyor.
Kucuk Emrah havasi seziliyor.
*Hedef aldigi zaman araligi cok uzun ve cok yogun. Ama sen bunda bazi subjektif seylerle vakit alirsan , onemli bircok konuyu ve noktayi atlarsin, birde ustune zort diye ustune vazife olmayan yorumlar eklersen olmaz. ama malzeme o kadar muthiski , hemen unutuyorsun bu zirtapozluklari. Zaten belli bir duygu yogunlugunun icine girildigi icin, cikipta boyle detaylar unutuluyor. ha ne oluyor, bilincaltina isliyor.
* Ustune vazife olmayan yorumlarin basinda Kurtulus savasindaki buyuk muhabere var. Indirgeye indirgeye Hanibale indirdi ya bravo sayin Can Dundar. Adam asker, bir suru muharebe yapmis, Osmanli ordusu gibi bir anlamda Roma Bizansin devami olna askeri strateji kulturune hakim, bricok savas gormus . Sen tut hanibale indirge.. Hele Cankkalede adamlarin dayanikliligini ve kendini feda etmesine indirgemek ise cok kotu.
Neyse daha cok yazacak sey var...
*Yapitta 3 sey hedeflenmis.
1-Melodram yapalim, gisede parayi kiralim.
2-Sponsorlarin beklentilerine uyerine getirip mesaj verelim. belki bir nobel verirler. olmadi devletten bir iki isi cikar eninde sonunda
3-Yahu Ataturkte buyuk onder, eseklik etmeyelim bu kadar da belge var elimizde, iyi ve dogru seyleride soyleyelim ki cogu oyle, cunku sari zeybekte goruldugu gibi herseye ragmen , hala seven buyuk cogunlugu var , onlari kaybetmeyelim.Iste bu 3 ü arasinda gidip, geliyor bu yapit.
*Benim eserde begendigim nokta balkan ve makedonyali vurgusu. Selanikin kaybedilmesini ozellkle yillar gectikce hic icine sindirememis, dibine kadar o kulturun insani ( Sarki soyluyor, dans ediyor, hemde hem zeybek, hem Balkan havalari, hemde modern danslar, raki iciyor, asklari var, bireysel bagimsizlik ve öz saygisi yuksek, .. ).
Anadoluya minnettar ve bagli ama memleketide cok ozlemis. O Guney ve Dogu cephelerindeyken kaybedlilmesine cok kiziyor. Rahmetli Serezli Anneannemde soylerdi '' Ataturk balkanlari cok cabuk kaybettikleri icin uzun sure kendi hemsehrilerine cok kizgindi diye''
Posted: Tue Nov 04, 2008 5:24 pm
by Ozan Ersoy
Murat Biricik wrote:Yilmaz Ozdil de Mustafa filmini gormus, asagiya bugunku kosesinde cikan yorumunu kopyaliyorum.
Filmi ben daha izlemedim ve DVD si cikana kadar da izlemegi dusunmuyorum. Hem basinda yazilanlardan hem Can Dundar in yorumlarindan anladigim kadariyla tartisilmayan yonlerinin aciga cikmasi icin bu film vesile olmusmus.
105 seneden fazla bir suredir yaptiklari ve fikirleri ile tarafli tarafsiz her kesimin takdirini kazanmis evrensel bir degeri, onca kazanimlara ve alinan yola ragmen, negatif icerigin hemen hemen egemen oldugu 105 dk lik sig bir belgesele sigdirabilme becerisi ozel bir yetenek ve zihniyet mahsuludur. Yilmaz Ozdil e katiliyorum, bence de Oscar en azindan bir Nobel ile odullendirilmeli.
Yilmaz Ozdil - 4 Kasim 2008
Mustafa’ya gittim...
Sarhoş.
Kafayı bulunca ağlayan...
Hoyrat.
Soğuk.
Kalpsiz.
Çevresine eziyet eden...
İtiraz edeni asan...
Arkadaşlarını satan...
Goygoycuların dolduruşuna gelen...
Milletten bihaber.
Hatta milleti küçümseyen...
Alay eden.
Hesabını kitabını bilmeyen...
Batı hayranı.
Sefa düşkünü.
O balo senin...
Bu balo benim, gezen.
Zampara.
Cephede bile karı-kız düşünen...
Savaşmadığı için sıkılan...
Ordu varken, çete kurmaya kalkan...
Devrimleri intikam için yapan...
Dinsiz.
Kendi heykellerini diktiren...
Megaloman.
Bencil.
Günde 3 paket sigara içen.
Usul usul intihar eden...
Psikolojik bunalımda...
Yalnız.
Çaresiz.
Basiretsiz.
Zavallı bir adam.
*
Mustafa’daki Mustafa bu.
*
Anafartalar 1 saniye.
İşgal 2 saniye.
Tası tarağı toplayıp kaçmak için, sığır sürüsünün çıkardığı toz bulutundan bile tırsan... Sığır sürüsüyle düşman ordusunu ayırt etmekten aciz biri... Başkomutanlık meydan muharebesi desen... Taktiğini falan başkasından araklamış zaten.
*
Hak edilmiş bence Oscar...
En azından Nobel.
Yok mu su pespaye, iki yuzlu, adi, aslinda kurtarilmayi haketmeyen, bir kimlige layik olmayan aslinda manda, koloni, somurge olmayi coktan haketmis, aslinda Mustafa Kemal'in dedigi gibi "mureffeh medeniyetlerin seviyesinde" degil, iran, pakistan, afganistan seviyesinde olmayi arzulayan, isteyen bu milletin icinde BIR tane adam gibi adam, cikip da bu isi layikiyla yapacak? Bir tane adam...
Aslinda vardi, cebinden kendi parasini hem de oyle 350 bin euro degil paranin para oldugu zaman 15 sene once 10 milyon cikarip bu ise basini koyan ama ermeni, yunan lobisi engellediler. Onlarin yapamadigini biz boyle yapariz iste.
Yedigi ictigi haram zikkim olsun, acisi 7 sulalesinden ciksin.
Ozan Ersoy
Posted: Tue Nov 04, 2008 5:53 pm
by Kenan Atak
Ozan Ersoy wrote:
Yok mu su pespaye, iki yuzlu, adi, aslinda kurtarilmayi haketmeyen, bir kimlige layik olmayan aslinda manda, koloni, somurge olmayi coktan haketmis, aslinda Mustafa Kemal'in dedigi gibi "mureffeh medeniyetlerin seviyesinde" degil, iran, pakistan, afganistan seviyesinde olmayi arzulayan, isteyen bu milletin icinde BIR tane adam gibi adam, cikip da bu isi layikiyla yapacak? Bir tane adam...
Inan bana senin gibi ben de cok tepkiliyim bu topluma. Daha gecen gun Isvecli bir arkadasla konusuyorduk, kadinlarin secme hakkini kazandigi yil 1921. Turkiye gibi, bir kazulet orta dogu ulkesini arkasinda hic bir halk mucadelesi olmadan tek basina Isvec duzeyine pat diye cikaran gercekten dahi bir insana sistematik bicimde, kus beyinli akillari ile yaptiklari sistematik saldiriya, cumhuriyetin en önemli kazanimlarinin altini bile bile oyarak yaptiklari saldiriya kimsenin sesi cikmiyor ustune bir de bu elini cenesinin altina dayayarak sakali ile 'ben Turk entellehtueli liberalim' diye alnina da etiket yapistirip gazete koselerinde yazan ama medeni bir ulkede otopark kahyasi bile olamayack kavatlarin a$k ma$k romanlarini bu kavat toplum aliyor bir de, bu adamlarin hangi edebi degeri var onu da anlamis degilim. Hakikaten 10 sene icinde sanatsiz, görgusuz, estetik degeri sifir, dogmatik, kadinlarin 10 yasinda evlendigi, tore ve namus cinayetlerinin girla gittigi, etik degerlerin dini kitaplarca tanimlandigi, kolaylika somurulen, rahatlikla etnik catismalarla alti oyulan beyinsiz tipik bir orta dogu ulkesi olunsun da hem A. Altan, S. Turgut denen the lords of the kazulet kafalar rahat etsin hem de necip milletimiz huzura kavussun öyle ya cok elitist olunmaz böyle, millet iradesi konussun.
Posted: Tue Nov 04, 2008 5:56 pm
by Cengiz Akgun
Ozan Ersoy wrote:
...
Aslinda vardi, cebinden kendi parasini hem de oyle 350 bin euro degil paranin para oldugu zaman 15 sene once 10 milyon cikarip bu ise basini koyan ama ermeni, yunan lobisi engellediler. Onlarin yapamadigini biz boyle yapariz iste.
....Ozan Ersoy
Buraya takilip kalmissin. Illa film Hollywood'da mi cekilir. Madem parayi bastiracan bastirirsin Turkiyede de yapilir. Avrupada da yapilir. Bir suru yeni Turk film yapimcisi yetismis ustelik. Yerli yabanci bir suru adami da oynatirsin. Parayi bastirirsan istedigin oyuncu da oynar merak etme. Zaten B. Pitt'i sarisin diye Ataturk yapacak degilsin.
Hollywood'da film cekilmenin zorlugunu sadece pazara gore film yapmak istemeyen bir suru yapimci da soyluyor. Studyolari ikna etmek o kadar kolay degil. Senelerin Clint Eastwood'u "Million Dolar Baby" cekebilmek icin kac sene ugrastigini ve studyolarin kadindan da boksor mu olur kim bu film'i seyreder diye kac kere kapilarindan dondugunu soyluyor.
Ben senelerdir duyardim Turkiyede iken. Once Kurt Jurgens'i oynatacaklardi. O olmadi George Pappard lafi cikti. Ikisinin de nerdeyse kemikleri kalmadi.
Posted: Tue Nov 04, 2008 6:13 pm
by Alpay Dedeoglu
mUSTAFA FILMI part-2
Bir de tabii ''din ile olan'' iliskisinde fena carsafa dolamis.
Hilafeti kaldirip , laiklige gecisi din hocasindan yedigi dayaga vede Sofyadaki bati tarzi yasama karsi olan istege
baglamasi tam sakillik. Kisisel yakinlarina olan mektuplarini icinde Allah kelimesi ile bitiren insani, inancsiz gibi gostermek ayip.
Onun karsi oldugu kitlelerin inancini somuren ve yonlendiren kurumlar ve kisiler. Bir turlu inanc ve din istismari ayirimini sunamamis.
Kesinlikle bilimle, pozitif dusunceyle, felsefe ile olan ilsikisi ve bagliligi ile ilgili detay verilmemis.
Bunun disinda Ataturk2un kendi kendini elestirebilme yuceligini hayran oldum:
''Giderler gelirlerden fazla . Bunun farkina varamamisim.
ama sorun giderin coklugundan degil, gelirin azligindan''
''Koca koca ordulari yonettim, bir kadini yonetemedim''.
Birde tabii mizahi yonu var.
Buyuk taaruzdan once ''su zamanda Izmirde oluruz diyor''
Ordu 1 -2 gun once ızmire varinca:
''Problem bende degil, dusmanda'' diyor.
*Tabii tek gozunun kismi kor, sitma gecirmis, bobrek problemlerinin oldugu, dislerinden sorun oldugu gibi saglik problemleri oldugu
cok bilinmeyen yonleri. Ama baslangici bitisi ve yogunlugu bilinmiyor.
Sanki hayati boyunca hep cekms gibi anlasiliyor.
Birde ''su zaman agladi, boyle agladi, gene agladi.'' Yok aglamak suc degil, zayiflik degil ama bu nadir zamanlara o kadar cok vurgu yapilmiski,
zannedersin hergun sogan soyuyor.
Hep yalniz, hep bahtsiz, hep boynu bukuk. yeter ama anladik 80 defa tekrar etme, sure zaten kisitli , biraz degisik yonlerinden ve bilglerinden bahset.
Posted: Tue Nov 04, 2008 6:26 pm
by Ufuk Sezekkaplan
Alpay Dedeoglu wrote: Birde tabii mizahi yonu var.
Buyuk taaruzdan once ''su zamanda Izmirde oluruz diyor''
Ordu 1 -2 gun once ızmire varinca:
''Problem bende degil, dusmanda'' diyor.
Atatürk'ün mizah yönü üzerine çok fazla çalışma da yok galiba.
Pek bilinen hikayedir ama bana çok iyi gelir.
Mustafa Kemal İzmir'e girdikten 1 veya 2 gün sonra, pasaport mevkiinde, rıhtımın orada bir akşamüstü sofra kurdurur. İzmir'e gidenleriniz bilinir, Alsancak - Konak arasında, şimdi Efes Otelinin ve Cumhuriyet Meydanının olduğu yerin adıdır pasaport. Rakısını söyler ve batan güneşe karşı içer. Sonra oradaki garsonlara Trikopis'in hiç oraya gelip rakı içip içmediğini sorar. "Hiç gelmedi paşam" cevabını alınca dayanamaz: "O zaman bu herifler, ne b.. yemeye bu şehri işgal etti."
Bir de Atatürk'e yer yer terbiseyizlik yapan ve onun özel hayatını bazı çirkin yorumlarla veren Armstrong'un kitabı ile söyledikleri de çok mizahi ve kendisi ile barışıktır.
"Bu kitabı yasaklamanız yazık olmuş. Adam yaptığımız sefahati eksik bile yazmış, keşke bizimle görüşseydi de ona tafsilatını anlatsaydık".
Büyük adamdı, büyük !..