Page 2 of 2

Posted: Tue Aug 08, 2006 7:00 am
by Selcuk Samli
Bence "scoutlarin" TD veya eski futbolcu olmasi onemli degil.Futbolcu izleyip yanilan antrenorler,eski futbolcular,genellikle 1-2 mac izleyip detayli arastirma yap(a)madiklari icin secimlerinde hata yapiyorlar.Yani hataya sistemin yanlisligi da yol aciyor.

O yuzden bu sistem kurulurken cok dikkatli davranmak lazim.Dunyadaki en iyi scoutlar belirlenir;bu scoutlardan biri goreve getirilir, CEO gibi gorev yapar ve kulup yetkilileri ile beraber sistemi kurar.Baslangicta danismanlik yapar,daha sonra da scouting'i yonetir.Kulup yetkilileri de periyodik olarak calismalari denetler.Atilacak her adimda profesyonelce dusunmek,ve sistemli hareket etmek lazim.

Posted: Tue Aug 08, 2006 2:05 pm
by Can Baysan
Habertürk'te bir pazartesi klasiği haline gelen "Şeref Tribünü" programı sezon açılışını yaptı dün gece. Tuğrul Yenidoğan'lı ve Kemal Belgin'li bu futbol programında benzerleri gibi "X takım nasıl oynadı, hoca 4-4-2 oynattı" türünden sohbetlere değil, daha ziyade Telegol gibi sansasyonel kasetlere ve belgelere dayanan bir işleyiş hakim. Her zaman izleyemesem de arada bakıyorum.

Dünkü programda, biyografi yazıcılarının nasıl olup da gözden kaçırdıklarına şaşırdığım bir yükseliş abidesi vardı; adını belki duymamışsınızdır bile: Nurhay Nakis adlı biri... Sivas'ın köyünden taa 35 yıl evvel kalkıp Arjantin'e göç etmiş, gurbette bizim Almanya'daki Türklerin çoğu gibi "eşek kuyruğu" olarak kalmayıp yükseldikçe yükselmiş:

Bir Türk insanı, Arjantin 2. liginden sorumlu Futbol Federasyonu Başkanı ve Arjantin Milli Takımı sorumlusu.

Bu adamın hayat hikayesi, akıllara durgunluk verecek bir yükselişi konu eden, Türk basınında günlerce işlenecek bir yazı dizisi halini alıp, iğrençlikleriyle doldurdukları sayfalarında "İşte Türkün zaferi!" coşkulu başlığıyla tefrika edilebilirdi. Fakat ne yazık ki güzide basınımız pisliklerinden, adiliklerinden, içinde kulaç attığı çamur deryasından gövdesini doğrultup, yurtdışında varoluş destanı yazan Türklere alaka gösterme duyarlılığını "boynunun borcu" olarak yerine getirmek yerine devekuşu gibi başını toprağın içine gömüp kendi iğrençlikler silsilesini Türk halkına "haber" diye sunmada ara vermemeyi uygun gördü.

Nurhay Nakis, Arjantin'in evinde oynanan 1978 Dünya Kupası'nda da, büyük hedeflerle yola çıkıp bir avuç hayal kırıklığıyla döndükleri İspanya-82'de de, ve en önemlisi, Maradona ve arkadaşlarının dünya futbolseverine futbol resitali sunduğu unutulmaz '86 Kupası'nda da Milli Takım'ın yanı başında yer almış, o efsanevi yıldızlarla soluk alıp vermiş, aynı tastan çorba içmiş bir adam. Futbol Federasyonu'nda 2. liglerin başkanlığını yaptığı için, genç oyuncuların, umut vadeden yıldız adaylarının, kıyıda köşede parlamaya fırsat arayan topçu delikanlıların kırk yıllık dostu gibi farkında, Nakis'e kimi sorsan, bu kibar adam, sorduğun oyuncunun ıcığına cıcığına, ayakkabı numarasına kadar seni bilgilendirmeyi bundan keyif alarak yapıyor. "Ankaragücü'ne iki yıl önce Delgado'yu önermiştim, ciddiye almadılar" diyerek Türk kulüp yöneticilerinin işbilmezliğini canlı yayında milyonların yüzüne ilan edecek kadar da açıksözlü. ("Anasının gözü", cin gibi zeki yöneticilerimiz de yok değil; mesela Cavcav fırsatlardan istifade etmeyi, zekasını öne çıkarmayı çok iyi biliyor: 14 Hazğiran tarihli Sabah'ta yayımlanan röportajında şöyle diyor Nurhay: "Beni ilk bulan Türk gazeteciler sizsiniz. Benimle Türkiye'den temas halinde olan tek isim Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav'dır. Ona transfer konusunda yardımcı olmaya çalışırım. İnanılmaz zeki, iyi bir insan. Türkiye'nin en başarılı kulüp başkanı. Bir de Kayserispor Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam ile yardımcısı Mutlu Topçu beni buldu. Arjantin'de onları ağırladım. Benim ev adeta Arjantin'deki Türk büyükelçiliği gibi.")

Dün akşamki programda da şunu söyledi Nakis:
-İsteyen Türk takımı bana başvursun, Arjantin liglerinin en kaliteli genç isimlerini yurdumun takımlarına seve seve tanıtabilir, tavsiye edebilirim.

Ne idüğü belirsiz illegal menajer müsvettelerine üç kuruşluk kar uğruna paçayı kaptırıp, işin sonunda getirdiği uyduruk oyuncu yüzünden beş liralık zarar eden, günümüzde her çağdaş dünya kulübünce benimsenmiş oyuncu izleme metodlarını elinin tersiyle bir kenara itip, 2006 yılında hala kasetten izleyerek "kapalı kutu" adamları "Size de çıkabilir!" umuduyla kulübünün başına musallat eden Türk yöneticileri, bu nazik teklife olumlu bakıp, Sivaslı Nakis'in tecrübelerinden bedavaya yararlanmayı mı tercih eder, yoksa fırlama sahtekar soyguncu menajerlere montajla doldurulmuş VHS/DVD karşılığı güvenerek milyon dolarları riske atmayı mı?

Tercih kendilerinindir...

Bize de burdan Sayın İlhan Cavcav'ı bir kez daha tebrik etmek düşer.

Posted: Wed Oct 18, 2006 12:38 pm
by Selcuk Samli
Teenage kicks, so hard to beat
By Simon Kuper

Published: October 13 2006 19:24 | Last updated: October 13 2006 19:29

Anyone hoping to see the future should catch the latest instalment of Chelsea v Barcelona in the Champions League. On Wednesday night, with a bit of luck, the world’s two best teenage footballers will meet. Chelsea’s Nigerian John Obi Mikel and Barcelona’s Argentine Lionel Messi are a new model of footballer, an advance on anything we have seen before.

We have still barely glimpsed Mikel. He has yet to play a full game for Chelsea. His fellow 19-year-old Messi has also played less than he should have. To understand their significance we must return to their first meeting, in the Dutch town of Utrecht one summer’s afternoon last year. Argentina and Nigeria were playing in the World youth cup final. I watched the game with the ideal guide: beside me in the stands was Piet de Visser, who scouts for Chelsea, though he tries to keep that secret.

“Are we going to pray? They always pray,” says the birdlike old Dutchman. On cue, the Nigerian team huddle for a pre-match prayer. Nobody knows youth football like De Visser. He is in his 70s, cancer has robbed him of his stomach and gullet, and he has had five bypasses but he still travels the world cataloguing teenagers. Chelsea’s owner, Roman Abramovich, understands his worth. When the chef on Abramovich’s yacht served soup that was too thick for De Visser’s insides, the oligarch summoned a new dish. De Visser thanked him in his own brand of English: “I scout you another Ronaldo before I die.”

Even before the final, Chelsea had already signed Mikel. So, however, had Manchester United. The Nigerian could hardly pass a contract without signing it. Earlier he had somehow joined the Norwegian club, Lyn, where his team-mates couldn’t understand what such a prodigy was doing in an Oslo suburb. Later Mikel disappeared from Norway with one of his various agents. Still De Visser watched him with proprietary interest. Eventually Chelsea would capture Mikel, paying £4m to Lyn and £12m to United.

Going into the final, Messi was the surprise of the cup. A muppet with a brown flowerpot haircut, he looked like a child who had won a competition to train with the Argentine team. Inevitably, he had begun the tournament on the bench. But allowed on to the field, he had swiftly scored four goals.

That day the first half belonged to Mikel. The two are refined playmakers and bionic men but the Nigerian is both at once. “Boy, oh boy, how that boy can play football,” squeals De Visser as Mikel liberates himself from amid four Argentines. Like most great players, Mikel accelerates on receiving the ball, whereupon he simply strides past opponents. He is so big that it is hard even to foul him. De Visser notes that Mikel can dribble past an opponent on either side, a rare gift. He also provides most of Nigeria’s passes.

At first glance, Mikel and Messi look like members of different species. Messi is the youngest and smallest man on the pitch. Mikel could probably eat him for his pre-match meal. Yet they are from the same mould: the 21st-century global footballer.

Good players from outside Europe can usually dribble, an art form that is stamped out of European kids in favour of teamwork. Mikel and Messi learnt to dribble at home. But both came to Europe young enough – Mikel at 17, Messi at 13 – to learn when not to. Already great individuals, in Europe they became great collective footballers too. The combination distinguishes them from their predecessors. Pele never played for a European club. Diego Maradona and Ronaldinho were both 21 and already largely shaped by the time they reached Europe. Mikel and Messi are the first generation of greats to be formed on two continents.

Messi can dribble but, when that’s not on, he passes perfectly. He also frequently robs Nigerian defenders of the ball. “One of the few strikers who can press,” comments De Visser.

Argentina get a penalty. Messi takes it. He waits until the keeper dives, then softly rolls the ball into the other corner. “Yes, he is so good,” exclaims De Visser. Then Argentina get another penalty. Again Messi takes it. De Visser commentates: “Such a cool frog. He waits for the keeper. If the keeper stands still, Messi has a problem.” This time the keeper knows not to dive. But when he fractionally shifts his weight on to his right leg, he is lost anyway. Messi taps the ball into the other corner.

Late in the game the neutral crowd does something I have never seen before: it begins clapping in unison to the beat of the action. People sense they are present at something special.

Argentina win 2-1 and after Messi nearly adds an overhead volley in the last minute, De Visser remarks: “Aaah! Gold.” Mikel leaves the field shouting at the referee and quarrelling with a Nigerian official. If Chelsea’s manager Jose Mourinho is watching, as he presumably is, he must be proud.

The awards ceremony is comical. Messi pops up to receive the Golden Boot as the tournament’s highest scorer and then again seconds later to pocket the Golden Ball as best player. Mikel is named second-best.

A month after that match, Messi made his senior debut for Argentina. He rose so quickly that the destiny of this summer’s World Cup was possibly decided one night in March, during his previous encounter with Chelsea, when he tore a hamstring. His season was over. In May, when he joined the Argentine squad preparing for the World Cup, he was a titchy teenager still recovering from injury. Inevitably, he began the tournament on the bench. Hierarchies in football depend on seniority as much as on talent. But Argentina paid for under-using their most gifted player. Had they unleashed Messi upon Germany’s lumbering central defenders in the quarter-final they lost, everything might have been different. Or as De Visser observed that afternoon in Utrecht: “Not normal, huh?”

www.ft.com

Posted: Thu Oct 19, 2006 8:25 pm
by Mehmet Gorgen
2. gün önceki fanatik gazetesinden.

Transfer harekâtı

Takımın kötü gidişatı yönetimi tetikledi. Menacer Ogan Tarhan önderliğindeki 5 kişilik izleme komitesi, yurtiçi ve yurtdışında takibe başladı.


Gençlere yöneldiler
Süper Lig ve Avrupa’da yaşanan kötü gidişat, Galatasaray Yönetimi’ni harekete geçirdi. Transfer çalışmaları için şimdiden düğmeye basan Sarı-Kırmızılılar, menacer Ogan Tarhan önderliğinde 5 kişilik bir izleme komitesi kurdu. Yurtiçi ve yurtdışı taramalarına başlayan komite, özellikle genç yıldızlar üzerinde duracak. Taramadaki gelişmeleri, belirli periyotlarla rapor halinde sunmayı planlayan ekibin girişimleri sırasında oluşacak masraflar, tamamen kulüp bütçesiyle karşılanacak.

Her 7 günde 10 maç
Her hafta en az 10 maç izleyerek futbol piyasasını didik-didik edeceği öğrenilen 5 kişilik komitenin bildireceği rapor doğrultusunda, yönetim transfer politikasını şekillendirecek. Bu çalışmayla birlikte, gelecek sezonun transferlerini erken bitirmeyi amaçlayan idareciler, artık yabancı oyuncu konusunda hata yapmak istemiyor. Araştırma çerçevesinde özellikle orta saha ve savunma hattına takviye yapılacağı dile getirildi.
***************************

Ogan tarhan hakikaten yurtdışındaki futbolcuları yakından takip eden ve akılcı yorumlar yapabilen genç bir menajer .Aynı zamanda birçok tv proğramına da çıkıyor.Gerçi bu genç menajer GS'a şimdiye kadar birçok oyuncu önerdi ama hiçbiri alınmadı.

Örnek:Locatelli.

Emin olun haftda belki 10-15 maç izliyorum. GS'ın ihtiyacı hücuma yönelik şut ve serbest atış kullanabilen ve asistler yapabilecek bir oyuncu. Hagi yok ama Gallardo var. Geçen hafta sonu 2.yarı oyuna girip takımının Banfield deplasmanında 1-0 galip gelmesinde mükemmel bir asist yaptı. 5-10 tane de çok güzel ve tehlikeli şutlar attı.Şuanda River da yedekten oyuna giriyor.Ocak ayında ne yapar eder bu adamı alırdım. Üstelik hala hırslı oynuyor.:lol:

Carrusca hıyarından bir şey olayacağını söylediysem bu adamın (Gallardo)da bizim takıma cuk diye oturacağını söylüyorum.

Posted: Thu Oct 19, 2006 8:44 pm
by Ozan Ersoy
Mehmet Gorgen wrote:2. gün önceki fanatik gazetesinden.

Transfer harekâtı

Takımın kötü gidişatı yönetimi tetikledi. Menacer Ogan Tarhan önderliğindeki 5 kişilik izleme komitesi, yurtiçi ve yurtdışında takibe başladı.


Gençlere yöneldiler
Süper Lig ve Avrupa’da yaşanan kötü gidişat, Galatasaray Yönetimi’ni harekete geçirdi. Transfer çalışmaları için şimdiden düğmeye basan Sarı-Kırmızılılar, menacer Ogan Tarhan önderliğinde 5 kişilik bir izleme komitesi kurdu. Yurtiçi ve yurtdışı taramalarına başlayan komite, özellikle genç yıldızlar üzerinde duracak. Taramadaki gelişmeleri, belirli periyotlarla rapor halinde sunmayı planlayan ekibin girişimleri sırasında oluşacak masraflar, tamamen kulüp bütçesiyle karşılanacak.

Her 7 günde 10 maç
Her hafta en az 10 maç izleyerek futbol piyasasını didik-didik edeceği öğrenilen 5 kişilik komitenin bildireceği rapor doğrultusunda, yönetim transfer politikasını şekillendirecek. Bu çalışmayla birlikte, gelecek sezonun transferlerini erken bitirmeyi amaçlayan idareciler, artık yabancı oyuncu konusunda hata yapmak istemiyor. Araştırma çerçevesinde özellikle orta saha ve savunma hattına takviye yapılacağı dile getirildi.
***************************

Ogan tarhan hakikaten yurtdışındaki futbolcuları yakından takip eden ve akılcı yorumlar yapabilen genç bir menajer .Aynı zamanda birçok tv proğramına da çıkıyor.Gerçi bu genç menajer GS'a şimdiye kadar birçok oyuncu önerdi ama hiçbiri alınmadı.
Guzel... Genc ve cok calisacak, futbolcudan anlayan bir ekibe ihtiyac vardi.

Eksi sozlukte Mehmet'in dediklerini destekleyen yorumlar gecilmis Ogan Tarhan hakkinda. Programlarinda polimige girmeyen, laf salatasi yapmayan, iyi hafizasi olan, elinde cok genis futbolcu listesi bulunan birisi deniyor. Babasi da eski profesyonel futbolcuymus yani dogustan bu sanayinin icinden geliyor. Yasi 33, 5 kisilik ekibi de iyiyse, guzel bir baslangic. Videosunu, database'ini hepsini kuracak kapasite vardir eminim. TV'de begenilen bir program yapiyor olmasi iyi bir referans. Sabir etmek gerekiyor. Bakalim neler cikaracaklar, hayirlisi olsun diyorum.

Ogan Tarhan beye bir email atalim, arada cimbom.org'u da takip etsin.

Ozan Ersoy

Posted: Wed Oct 25, 2006 10:18 pm
by Ozgur Huseyinoglu
Mehmet Gorgen wrote:2. gün önceki fanatik gazetesinden.

Transfer harekâtı

Takımın kötü gidişatı yönetimi tetikledi. Menacer Ogan Tarhan önderliğindeki 5 kişilik izleme komitesi, yurtiçi ve yurtdışında takibe başladı.
Ayhan Akbin bu 5 kisinin icinde mi, degil mi? Simdi mac sonrasi yorumlarinda, hem bir yandan Ocak ayinda cok iyi seyler olacak, bunun haberini verebilirim diyor, ama bir yandan da, bu scouting sisteminde, ben de simdi bulunanlardan (Chelo, ve Inamoto icin ozellikle), cok daha iyisini bulabilirim filan diyor. Adnan Sezgin'le zamaninda bozusmuslarmis, ama simdi aralari tekrardan iyiymis. Vazgecsin inadindan, hata olarak kabul etsin bu transferleri ifadeleri vardi.

Posted: Wed Oct 25, 2006 10:24 pm
by Mehmet Marsan
Ozgur Huseyinoglu wrote: Ayhan Akbin bu 5 kisinin icinde mi, degil mi? ..........
Ayhan Akbin bir suredir Ankaragucu'nde menejer olarak calisiyordu. Taraftar diye gecinen serseriler Akbin'i hirplayainca gecen hafta istifa etmis. Gursoy'un adami oldugu icin bize geri gelmesi zor olabilir.

Posted: Wed Oct 25, 2006 10:39 pm
by Ozgur Huseyinoglu
Mehmet Marsan wrote:Ayhan Akbin bir suredir Ankaragucu'nde menejer olarak calisiyordu. Taraftar diye gecinen serseriler Akbin'i hirplayainca gecen hafta istifa etmis. Gursoy'un adami oldugu icin bize geri gelmesi zor olabilir.
Macta da zaten Ergun Gursoy, ve Adnan Sezgin'in arasinda oturuyordum, sigara ve puro dumanlari icinde kaldim diyordu. Ama, kendisinin bu scouting takimi icinde olmasi gerekliligine yol yapiyor gibi geldi de bana, tam anlayayim istemistim.

(Bu arada, hem o hirpalama olayinin, hem de, Futbolcular ve Gerets iliskisinin bahsi gecen bir Ercan Guven yazisi vardi dun Milliyet'te)

Hepten canciger kuzu sarmasi modunda olmasalar da, Ergun Gursoy'un oglu da, yonetimde. Arada elestirse de, hepten de, yonetimle cok ters dusuyor degil gibi sanki ama?? Yazilarini duzenli de takibediyor degilim isin dogrusu.

Posted: Thu Oct 26, 2006 10:25 pm
by Mert Tokman