Stoikler ve Diyojen
Moderator: Staff
-
- Posts: 1734
- Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm
Stoikler ve Diyojen
Cengiz abi ben burdayim
Son zamanlarda felaket sekilde Stoiklerin felsefelerine kafayi taktim. Bunu en iyi dile getiren Fransiz felsefe profesöru Pierre Hadot. Eger imkaniniz olursa Pierre Hadot'nun 'Philosophy as a way of life' , Plotinius, What is ancient philosophy gibi kitaplarini okuyun.
http://www.amazon.com/Pierre-Hadot/e/B0 ... r_dp_pel_1
Arkadaslar o dönemin filozoflari (modern dunyanin insaninin anlamasi cok guc) sefalet altinda, onca sorunla basbasa icabinda köle olarak satilarak bile nasil mutlu olunacagini tartismis ve bunun yöntemlerini göstermis dusunurler. Bahsettigim ilk kitap bu yöntemleri de anlatiyor. Kisaca iki cikis noktalari var:
1)Kaliciligi olmayan yani gecici iyi seylerin pesinden kosmamak
2)kacinilmasi mumkun olmayan kötu seylerden kacmamak ve onlarla yuzleserek yasayabilmek.
Yani kisacasi kalici ve yuce olan degerleri yakalayabilmek (tabii bunlarin hepsi sonucta etik sorununa geliyor). Simdi alta bunlarin en cilgini ve ucugu Diyojen'in hayat felsefesi ve acaip komik ayni zamanda dusundurucu konusmalarini koyuyorum. Lutfen okuyun vaktiniz olunca.
Diyojen (Diogenes), M.Ö. 412 - M.Ö. 320 yılları arasında yaşamış olan ve kendine yetme ile sadelik ilkelerine dayanan Kinik yaşam biçiminin öncülerinden Sinop'lu çileci düşünürdür.
Hakkında doğruluğu kuşkulu pek çok öykü anlatılan Diyojen'in gündüzleri Atina sokaklarında elinde fenerle dolaşarak, dürüst bir adam aradığı söylenir.
Atina'da gelenekçiliğe karşı tavır almış, toplumdaki yapaylıklara ve uzlaşımsal değerlere meydan okumuş ve her tür yerleşik kuralın insanın doğallığına aykırı düştüğüne inandığı için toplumun tüm yerleşik kurallarına karşı çıkmayı, uzlaşımsal ölçü ve inanışların çoğunun boş olduğunu göstermeyi ve insanları yalın ve doğal bir yaşam biçimine çağırmayı amaçlamıştır.
Ona göre, sade bir yaşam tarzı, sadelikten başka, örgütlenmiş, dolayısıyla uzlaşımsal toplumların görenek ve yasalarını da önemsememek anlamına gelir. Diyojen, doğaya aykırı bir kurum olan ailenin yerini, kadınların ve erkeklerin tek bir eşe bağlı olmadığı, çocukların ise bütün toplumun sorumluluğunda bulunduğu doğal bir durumun alması gerektiğini savunmuştur.
Diyojen yoksulluk içinde yaşadığı, halka açık yerlerde yatıp kalktığı ve yiyeceğini dilenerek topladığı halde, herkesin aynı şekilde yaşaması gerektiğini savunmamıştır. Onun tek amacı, kişinin en kısıtlı yaşam koşullarında bile, mutlu ve bağımsız olabileceğini göstermek olmuştur. Bunun kaynağı bilgeliktir, Diyojen insanı erdemli yapmaya yaradığı için yalnızca bilgeliğe değer verir, öteki uygarlık değerlerini ise saçma, gereksiz ve anlamsız olarak reddeder.
*Diyojen'in savunduğu yaşam tarzının ilk ilkesi "kendine yetme", yani kişinin mutluluk için gerekli her şeyi kendi içinde taşıyabilmesi ilkesidir.
* İkinci ilke olan "utanmazlık", kendi başına zararsız olan bazı eylemlerin hiçbir şekilde yapılamayacağını öne süren uzlaşımları umursamamak anlamına gelir. Bu ilkeden yola çıkarak yerleşik davranış kalıplarına uymadığı için, kendi açısından sade ve doğal, toplumsal değerler açısındansa sefil denebilecek bir yaşam sürer.
Sinop'ta dünyaya gelmiştir. Babası Sinop'tan sürüldüğü için babasıyla birlikte Atina'ya yerleşmek zorunda kalmıştır. Tarihte Sinoplu Diogenes (Diyojen diye okunur) diye ün yapan bu Kinik filozofun MÖ. 411 ya da 412 yılında doğduğu söylenmektedir. Kalpazan olarak sürülen babasının asıl mesleği kuyumculuktur. Ancak parayı çok sevdiğinden kalpazanlıkla uğraşmaktaymış.
Diogen, Atina'da umduğunu bulamamış, babası ile çok sıkıntı çekmiş, sefalet içinde yaşamıştır. Hantishene'i tanımadan önceki hayatı sefalettir, açlık, rezillik ve korkunç sıkıntılarla ilgili günlerin anıları içindedir; dostsuz, arkadaşsız ve himayesiz kalan bu kişi farelere imrenecek kadar yokluklar içinde kalmış, bir gün yiyecek bulmak için koşturan bir fareyi görünce: ” hele bak bu hayvan Atinalıların mutfağına girmeyi biliyor da ben onların sofralarına oturamamak talihsizliğindeyim” diye bağırmıştır. Ve o andan itibaren hayvanların yaşamını doğaya daha uygun bularak onların yaşamına özenmiş. Bu arada Antishene'in doğaya uygun yaşama çağrısını işitmiş ve ona koşmuştur.
Diogen bir sürgündü, kötü bir suçla suçlanmış bir adamın oğlu idi, her yerde ve herkes tarafından itilmiş, terzil edilmiş, hakaret ve istihkarla karşılaşmış; sefaletin her çeşidini tatmıştır. Onda güçlü bir irade, kararlılık ve cesaret vardı. Üstelik çok iyi konuşuyordu, üstün ve pırıl pırıl bir zekaya sahipti. Bütün bunlar Antishene'in bu öğrencisine kendi felsefe ve öğretisini telkin, onu eğitmek için yeterlidir.
Özel hayatında fakirlikten başka bir şey yoktu. Çok zaman kirli ve pis elbisesi ile ayrıca köpek derisine benzeyen mantosu ile dolaşır, geceleri heykel diplerinde ve sokak köşelerinde yatardı. Bir keşkülü, bir fıçısı ve bir sopası vardı. Fıçının içinde yaşaması herkesi şaşırtıyor, kendisine sual soranlara da köpek olduğunu söylüyordu. Fıçısından başka bir de çanağı vardı, başka eşya kullanmıyordu. Fakat bir gün bir çeşme başında avucu ile su içen bir çocuğu görünce, elindeki maşrapa çanağı kırıp attı ve bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti diye söylene söylene uzaklaştı.
Diogen aşırı gururlu bir insandı ve herkesi küçümserdi. (!) Sıradan insanlardan nefret eder ve hepsini o derece küçük görürdü ki, bir öğle vakti elinde fener “bir adam arıyorum” diye bağırarak Atina sokaklarında dolaşmış, böylece Atina'da adam görmediğini anlatmak istemiş. Her şeye rağmen Atina'da sayılan bir insandı, krallar bile onun ilmine, zekasına ve kişiliğine hürmet ederlerdi. Corinth'e gelen Büyük İskender, Diogen'i ziyaret etti ve bir dileği olup olmadığını sordu. O ise bu soruya “evet var, gölge etme başka ihsan istemem” yanıtını verdi.
Kış günleri çıplak ayaklarla karlar üzerinde dolaşır, donmuş heykelleri kucaklar, vücuduna zulüm ederdi. Eflatun (Plato), ona Çılgın Sokrat (Socrates) derdi. Servet ve varlık düşmanı idi ve bunların erdeme (ahlakın övdüğü iyilikçilik, acıma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin adı, fazilet - virtue) ters düştüğünü iddia ederdi. Zamanın felsefe (madde ve yaşamayı ve bunların dünya, toplum, ruh gibi türlü belirtilerini neden, ilke, amaç bakımından inceleyen zihin çalışması ve bu çalışmanın verimi. 2. Görüş, düşünce sistemi - philosophy) okullarına da dokunmaktan çekinmeyen çekinmeyen bir tabiata sahipti. Günün hatiplerine “zamanın uşakları” tabirini uygun görür, Eflatun'un öğretimine “zaman kaybettirme” derdi.
Çok güzel konuşan, üstün zekası ile herkesi etkileyebilen bu ünlü Kinik filozof bütün gariplik ve anormal hal ve tavırlarına rağmen saygı görmüş ve ölümünden sonra Korintoslular adına bir sütun, Sinoplular da bir heykelini dikmişler, onun adını ve anısını yaşatmışlardır.
Diogene, MÖ. 324 yılında Korintkos'ta ölmüş.
İnsan için iki disiplin kabul ediyordu: ruh disiplini, beden disiplini.
Ona göre beden disiplini jimnastikle elde edilebilirdi. Ruh ise ancak erdem ile gelişebilirdi. Erdemin ne olduğunu araştırmış onun doğaya uygun yaşamak olduğunu bulmuştu. Yani bir insanın erdemli olabilmesi için doğaya uygun yaşaması gerekmekte idi. Bu ise olabildiğince arzu ve ihtiyaçları azaltmak, hatta kaldırmaktan ibarettir. Bu nedenle refah, nezaket, güzel sanatlar ve bilim cezalanmaları gereken fazlalıklardır; zenginlik, asalet, onur iğrenilecek şeylerdir. Din ve kanunlar politikanın icatlarıdır. Evlenme, mülkiyet kaldırılması gereken fazlalıklardır. Zira doğa hükümetinde her şey ortaklaşadır. Servet, kadınlar, çocuklar, hepside öyleliktir
Diyojen'den Seçme Sözler
- Gök aleminden söz eden bir adama: "Gökten ne zaman geldin?" diye sorarak ancak görülebilen ve mevcut şeylerden söz edilebileceğini, bunun dışında hiçbir hakikatten bahsedilemeyeceğini kanıtlamak ister.
- Kendisinin vaktiyle kalpazanlıkla uğraştığını hatırlatanlara: "Evet, bir zamanlar sizlere benzemem lazım gelmişti; fakat şimdi, siz benim olduğum hale asla gelemezsiniz." diye cevap vermiştir.
- Atina'da bir okula girdiği zaman, orada öğrencilerden başka birçok heykellerde gördüğünde, öğretmene dönerek: "Ooo, tanrıları da sayarsak epey öğrenciniz var." der.
- Fakirliğine dokundurmak isteyen birine: "Zengin olunursa istenildiği zaman, fakirlikte ise güç yettiği zaman." yanıtını verir.
- Kendisini iyi döşenmiş bir eve götüren bir adam "bir daha yerlere tükürmemesini" tembihlemeye kalkınca Diogene derhal adamın yüzüne tükürmüş ve: "Buradan daha kirli bir yer bulamadım." yanıtını vermiştir.
- Bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: "Ben bir serseriye yol vermem." der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: "Ben veririm!"
- Büyük İskender Korinthos'ta "Bir dileğin var mı?" diye sorunca "Gölge etme, başka ihsan eylemem." demiştir.
- Çeşmeden avucu ile su içen bir çocuk görünce: "Bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti." diye haykırıp su çanağını kırmıştır.
- Dyojen'e bir adamın ne kadar akıllı olduğunun nasıl anlaşıldığını sordular. Yanıtı kısa oldu: "Konuşmasından." Bir soru daha sordular: "Peki adam ya hiç konuşmazsa." Dyojen'in yanıtı bu kez şöyle oldu: "O kadar akıllı olanı henüz yok dünyada."
Son zamanlarda felaket sekilde Stoiklerin felsefelerine kafayi taktim. Bunu en iyi dile getiren Fransiz felsefe profesöru Pierre Hadot. Eger imkaniniz olursa Pierre Hadot'nun 'Philosophy as a way of life' , Plotinius, What is ancient philosophy gibi kitaplarini okuyun.
http://www.amazon.com/Pierre-Hadot/e/B0 ... r_dp_pel_1
Arkadaslar o dönemin filozoflari (modern dunyanin insaninin anlamasi cok guc) sefalet altinda, onca sorunla basbasa icabinda köle olarak satilarak bile nasil mutlu olunacagini tartismis ve bunun yöntemlerini göstermis dusunurler. Bahsettigim ilk kitap bu yöntemleri de anlatiyor. Kisaca iki cikis noktalari var:
1)Kaliciligi olmayan yani gecici iyi seylerin pesinden kosmamak
2)kacinilmasi mumkun olmayan kötu seylerden kacmamak ve onlarla yuzleserek yasayabilmek.
Yani kisacasi kalici ve yuce olan degerleri yakalayabilmek (tabii bunlarin hepsi sonucta etik sorununa geliyor). Simdi alta bunlarin en cilgini ve ucugu Diyojen'in hayat felsefesi ve acaip komik ayni zamanda dusundurucu konusmalarini koyuyorum. Lutfen okuyun vaktiniz olunca.
Diyojen (Diogenes), M.Ö. 412 - M.Ö. 320 yılları arasında yaşamış olan ve kendine yetme ile sadelik ilkelerine dayanan Kinik yaşam biçiminin öncülerinden Sinop'lu çileci düşünürdür.
Hakkında doğruluğu kuşkulu pek çok öykü anlatılan Diyojen'in gündüzleri Atina sokaklarında elinde fenerle dolaşarak, dürüst bir adam aradığı söylenir.
Atina'da gelenekçiliğe karşı tavır almış, toplumdaki yapaylıklara ve uzlaşımsal değerlere meydan okumuş ve her tür yerleşik kuralın insanın doğallığına aykırı düştüğüne inandığı için toplumun tüm yerleşik kurallarına karşı çıkmayı, uzlaşımsal ölçü ve inanışların çoğunun boş olduğunu göstermeyi ve insanları yalın ve doğal bir yaşam biçimine çağırmayı amaçlamıştır.
Ona göre, sade bir yaşam tarzı, sadelikten başka, örgütlenmiş, dolayısıyla uzlaşımsal toplumların görenek ve yasalarını da önemsememek anlamına gelir. Diyojen, doğaya aykırı bir kurum olan ailenin yerini, kadınların ve erkeklerin tek bir eşe bağlı olmadığı, çocukların ise bütün toplumun sorumluluğunda bulunduğu doğal bir durumun alması gerektiğini savunmuştur.
Diyojen yoksulluk içinde yaşadığı, halka açık yerlerde yatıp kalktığı ve yiyeceğini dilenerek topladığı halde, herkesin aynı şekilde yaşaması gerektiğini savunmamıştır. Onun tek amacı, kişinin en kısıtlı yaşam koşullarında bile, mutlu ve bağımsız olabileceğini göstermek olmuştur. Bunun kaynağı bilgeliktir, Diyojen insanı erdemli yapmaya yaradığı için yalnızca bilgeliğe değer verir, öteki uygarlık değerlerini ise saçma, gereksiz ve anlamsız olarak reddeder.
*Diyojen'in savunduğu yaşam tarzının ilk ilkesi "kendine yetme", yani kişinin mutluluk için gerekli her şeyi kendi içinde taşıyabilmesi ilkesidir.
* İkinci ilke olan "utanmazlık", kendi başına zararsız olan bazı eylemlerin hiçbir şekilde yapılamayacağını öne süren uzlaşımları umursamamak anlamına gelir. Bu ilkeden yola çıkarak yerleşik davranış kalıplarına uymadığı için, kendi açısından sade ve doğal, toplumsal değerler açısındansa sefil denebilecek bir yaşam sürer.
Sinop'ta dünyaya gelmiştir. Babası Sinop'tan sürüldüğü için babasıyla birlikte Atina'ya yerleşmek zorunda kalmıştır. Tarihte Sinoplu Diogenes (Diyojen diye okunur) diye ün yapan bu Kinik filozofun MÖ. 411 ya da 412 yılında doğduğu söylenmektedir. Kalpazan olarak sürülen babasının asıl mesleği kuyumculuktur. Ancak parayı çok sevdiğinden kalpazanlıkla uğraşmaktaymış.
Diogen, Atina'da umduğunu bulamamış, babası ile çok sıkıntı çekmiş, sefalet içinde yaşamıştır. Hantishene'i tanımadan önceki hayatı sefalettir, açlık, rezillik ve korkunç sıkıntılarla ilgili günlerin anıları içindedir; dostsuz, arkadaşsız ve himayesiz kalan bu kişi farelere imrenecek kadar yokluklar içinde kalmış, bir gün yiyecek bulmak için koşturan bir fareyi görünce: ” hele bak bu hayvan Atinalıların mutfağına girmeyi biliyor da ben onların sofralarına oturamamak talihsizliğindeyim” diye bağırmıştır. Ve o andan itibaren hayvanların yaşamını doğaya daha uygun bularak onların yaşamına özenmiş. Bu arada Antishene'in doğaya uygun yaşama çağrısını işitmiş ve ona koşmuştur.
Diogen bir sürgündü, kötü bir suçla suçlanmış bir adamın oğlu idi, her yerde ve herkes tarafından itilmiş, terzil edilmiş, hakaret ve istihkarla karşılaşmış; sefaletin her çeşidini tatmıştır. Onda güçlü bir irade, kararlılık ve cesaret vardı. Üstelik çok iyi konuşuyordu, üstün ve pırıl pırıl bir zekaya sahipti. Bütün bunlar Antishene'in bu öğrencisine kendi felsefe ve öğretisini telkin, onu eğitmek için yeterlidir.
Özel hayatında fakirlikten başka bir şey yoktu. Çok zaman kirli ve pis elbisesi ile ayrıca köpek derisine benzeyen mantosu ile dolaşır, geceleri heykel diplerinde ve sokak köşelerinde yatardı. Bir keşkülü, bir fıçısı ve bir sopası vardı. Fıçının içinde yaşaması herkesi şaşırtıyor, kendisine sual soranlara da köpek olduğunu söylüyordu. Fıçısından başka bir de çanağı vardı, başka eşya kullanmıyordu. Fakat bir gün bir çeşme başında avucu ile su içen bir çocuğu görünce, elindeki maşrapa çanağı kırıp attı ve bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti diye söylene söylene uzaklaştı.
Diogen aşırı gururlu bir insandı ve herkesi küçümserdi. (!) Sıradan insanlardan nefret eder ve hepsini o derece küçük görürdü ki, bir öğle vakti elinde fener “bir adam arıyorum” diye bağırarak Atina sokaklarında dolaşmış, böylece Atina'da adam görmediğini anlatmak istemiş. Her şeye rağmen Atina'da sayılan bir insandı, krallar bile onun ilmine, zekasına ve kişiliğine hürmet ederlerdi. Corinth'e gelen Büyük İskender, Diogen'i ziyaret etti ve bir dileği olup olmadığını sordu. O ise bu soruya “evet var, gölge etme başka ihsan istemem” yanıtını verdi.
Kış günleri çıplak ayaklarla karlar üzerinde dolaşır, donmuş heykelleri kucaklar, vücuduna zulüm ederdi. Eflatun (Plato), ona Çılgın Sokrat (Socrates) derdi. Servet ve varlık düşmanı idi ve bunların erdeme (ahlakın övdüğü iyilikçilik, acıma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin adı, fazilet - virtue) ters düştüğünü iddia ederdi. Zamanın felsefe (madde ve yaşamayı ve bunların dünya, toplum, ruh gibi türlü belirtilerini neden, ilke, amaç bakımından inceleyen zihin çalışması ve bu çalışmanın verimi. 2. Görüş, düşünce sistemi - philosophy) okullarına da dokunmaktan çekinmeyen çekinmeyen bir tabiata sahipti. Günün hatiplerine “zamanın uşakları” tabirini uygun görür, Eflatun'un öğretimine “zaman kaybettirme” derdi.
Çok güzel konuşan, üstün zekası ile herkesi etkileyebilen bu ünlü Kinik filozof bütün gariplik ve anormal hal ve tavırlarına rağmen saygı görmüş ve ölümünden sonra Korintoslular adına bir sütun, Sinoplular da bir heykelini dikmişler, onun adını ve anısını yaşatmışlardır.
Diogene, MÖ. 324 yılında Korintkos'ta ölmüş.
İnsan için iki disiplin kabul ediyordu: ruh disiplini, beden disiplini.
Ona göre beden disiplini jimnastikle elde edilebilirdi. Ruh ise ancak erdem ile gelişebilirdi. Erdemin ne olduğunu araştırmış onun doğaya uygun yaşamak olduğunu bulmuştu. Yani bir insanın erdemli olabilmesi için doğaya uygun yaşaması gerekmekte idi. Bu ise olabildiğince arzu ve ihtiyaçları azaltmak, hatta kaldırmaktan ibarettir. Bu nedenle refah, nezaket, güzel sanatlar ve bilim cezalanmaları gereken fazlalıklardır; zenginlik, asalet, onur iğrenilecek şeylerdir. Din ve kanunlar politikanın icatlarıdır. Evlenme, mülkiyet kaldırılması gereken fazlalıklardır. Zira doğa hükümetinde her şey ortaklaşadır. Servet, kadınlar, çocuklar, hepside öyleliktir
Diyojen'den Seçme Sözler
- Gök aleminden söz eden bir adama: "Gökten ne zaman geldin?" diye sorarak ancak görülebilen ve mevcut şeylerden söz edilebileceğini, bunun dışında hiçbir hakikatten bahsedilemeyeceğini kanıtlamak ister.
- Kendisinin vaktiyle kalpazanlıkla uğraştığını hatırlatanlara: "Evet, bir zamanlar sizlere benzemem lazım gelmişti; fakat şimdi, siz benim olduğum hale asla gelemezsiniz." diye cevap vermiştir.
- Atina'da bir okula girdiği zaman, orada öğrencilerden başka birçok heykellerde gördüğünde, öğretmene dönerek: "Ooo, tanrıları da sayarsak epey öğrenciniz var." der.
- Fakirliğine dokundurmak isteyen birine: "Zengin olunursa istenildiği zaman, fakirlikte ise güç yettiği zaman." yanıtını verir.
- Kendisini iyi döşenmiş bir eve götüren bir adam "bir daha yerlere tükürmemesini" tembihlemeye kalkınca Diogene derhal adamın yüzüne tükürmüş ve: "Buradan daha kirli bir yer bulamadım." yanıtını vermiştir.
- Bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: "Ben bir serseriye yol vermem." der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: "Ben veririm!"
- Büyük İskender Korinthos'ta "Bir dileğin var mı?" diye sorunca "Gölge etme, başka ihsan eylemem." demiştir.
- Çeşmeden avucu ile su içen bir çocuk görünce: "Bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti." diye haykırıp su çanağını kırmıştır.
- Dyojen'e bir adamın ne kadar akıllı olduğunun nasıl anlaşıldığını sordular. Yanıtı kısa oldu: "Konuşmasından." Bir soru daha sordular: "Peki adam ya hiç konuşmazsa." Dyojen'in yanıtı bu kez şöyle oldu: "O kadar akıllı olanı henüz yok dünyada."
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
― Marcus Aurelius, Meditations
Re: Stoikler ve Diyojen
Eğer bir üniversite öğrencisi olsaydım ve Kerem Tezic gibi bir hocam olsaydı mübalağasız 40 sene okumayı kabul ederdim. Ne mutlu ki sayıları çok çok az da olsa böyle hocalar hala var üniversitelerde. Not kaygısı olmaksızın, öğrenci ile arasındaki bütün şekil formlarını ve duvarlarını kaldıran, onlarla arkadaş olan ve asla haiz olduğu sıfatla değil de tüm bu beşeri yönleriyle kendiliğinden onlar üzerinde saygı uyandıran hocalar…
Tüm yaptıklarına ve düşünüş şekline rağmen Diyojen’e saygı duyan krallar meselesi bana bir şeyi hatırlattı, onu paylaşmak isterim bende. Tam örtüşecek çünkü bu örnekle.
Geçen hafta içi Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu’nda bir söyleşiye katıldım dinleyici olarak. Konuşmacı 1933 Üniversite reformu üzerine çalışmaları da olan araştırmacı ve sanatçı Mesut Ilgım’dı. Türkiye’ye iltica eden ve burada üniversite reformunu gerçekleştiren hocalarla ilgili birçok şey anlattı. Aralarında Gerhard Kessler, Albert Malche, Fritz Neumark gibi isimler var. Sayıları burada zikredilemeyecek kadar çok bu insanlar birçok kürsünün (tıpın çeşitli dallarından iktisadi alana kadar) açılmasını sağladılar. Uzatmadan örneğe geçeyim hemen.
Türkiye’de uzun yıllar görev yaptıktan sonra içlerinden biri artık Naziler de iktidardan düştükten sonra dönmek ister ülkesine. Yetkililerden biriyle görüşür ve kendisinin yerine birini göndermesi kaydıyla teklifi kabul edilir. Bilindiği gibi bu hocaların çoğu Yahudi kökenliydi. Ancak yerine gelen hocanın bir süre sonra katı denecek ölçüde anti-semitist olduğu anlaşılır. Bunun üzerine kendisine ulaşılarak bu durumdan bahsedilir. Seninle tam zıt fikirlere sahip olan bu insana bir iş imkânı sağladın, nasıl oluyor bu iş derler. Yanıtı şöyle olur: siz benim yerime, yaptığım hocalığı yapabilecek yeteneklerine ve bilgisine güvendiğiniz birini göndermemi istediniz, beni öte düşünceleri ilgilendirmez ki der.
Tüm yaptıklarına ve düşünüş şekline rağmen Diyojen’e saygı duyan krallar meselesi bana bir şeyi hatırlattı, onu paylaşmak isterim bende. Tam örtüşecek çünkü bu örnekle.
Geçen hafta içi Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu’nda bir söyleşiye katıldım dinleyici olarak. Konuşmacı 1933 Üniversite reformu üzerine çalışmaları da olan araştırmacı ve sanatçı Mesut Ilgım’dı. Türkiye’ye iltica eden ve burada üniversite reformunu gerçekleştiren hocalarla ilgili birçok şey anlattı. Aralarında Gerhard Kessler, Albert Malche, Fritz Neumark gibi isimler var. Sayıları burada zikredilemeyecek kadar çok bu insanlar birçok kürsünün (tıpın çeşitli dallarından iktisadi alana kadar) açılmasını sağladılar. Uzatmadan örneğe geçeyim hemen.
Türkiye’de uzun yıllar görev yaptıktan sonra içlerinden biri artık Naziler de iktidardan düştükten sonra dönmek ister ülkesine. Yetkililerden biriyle görüşür ve kendisinin yerine birini göndermesi kaydıyla teklifi kabul edilir. Bilindiği gibi bu hocaların çoğu Yahudi kökenliydi. Ancak yerine gelen hocanın bir süre sonra katı denecek ölçüde anti-semitist olduğu anlaşılır. Bunun üzerine kendisine ulaşılarak bu durumdan bahsedilir. Seninle tam zıt fikirlere sahip olan bu insana bir iş imkânı sağladın, nasıl oluyor bu iş derler. Yanıtı şöyle olur: siz benim yerime, yaptığım hocalığı yapabilecek yeteneklerine ve bilgisine güvendiğiniz birini göndermemi istediniz, beni öte düşünceleri ilgilendirmez ki der.
-
- Posts: 1734
- Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm
Re: Stoikler ve Diyojen
Cok sagol guzel Kaan kardesim. Su an özel sektördeyim ama en buyuk amacim docentligi alip Turkiye'ye geri dönup senin gibi insanlarla bilgiyi ve bu tur seyleri paylasabilmek. Eve gittigimde en buyuk zevklerimden birisi matematik, felsefe, istatistik yöntemler (saglikli dusunmenin en önemli anahtari istatistik yöntemleri anlamak bence), tarih, sosyoloji ve psikoloji okumak. Isiyorum ki bos zamanim olsun ve bol bol okuyayim. Bunu yaptigim zaman huzur doluyorum. Tabii ki insanin diger bazi ihtiyaclari da var önemli olan hepsini dengede göturebilmek. Maalesef özellikle bati toplumlarinda gördugum birsey insanlarin artik korkunc derecede tutkusuz ve robotik bicimde yasamalari, eski Yunanlilarin ögretmeye calistiklarinin tamamen tersine gitmeleri, hedonist yasami, sosyal kabulu tek ölcu almalari. Asil korkunc olan bu.
Dinlerde bile bu ustteki ögretiler var ama insanlar ezbere yasadiklarindan, dusunmeden yasadiklarinda gittikleri yol gene o bahsettigim modern dunyanin degerlerinin pesinden gidiyorlar sonucta yollari ayni farkinda degiller o yuzden bir yanda din edep derken öte yanda en luks arabalarda, en luks yerlerde sefanin ve gucun, iktidarin pesinden gidiyorlar, böylece zalimlesiyorlar. Bu yuzden benim bilip de ender deger verdigim din adami (ki kendisi gibi kiyida kösede tek tuk var ama onlarin da sesleri cikmiyor) GS Lisesinde 30'lu yillarda felsefe hocaligi yapmis, Paris'te 'Isyan ahlaki' uzerine doktora tezi veren, Bergson'un uzerinde yogunlasmis Nurettin Topcu. http://tr.wikipedia.org/wiki/Nurettin_Top%C3%A7u
Nurettin Topcu'dan bir alinti
---------------------------------------------
'Toplumsal yaşamdaki gelenekler, örfler, ádetler, kurallar insan hürriyetinin önündeki en büyük engellerdir. Gelenekçi/muhafazakár; güvenliği özgürlüğe tercih etmiş, yaratıcı fikirlerden/hareketlerden vazgeçmiş bir cemiyet adamıdır. Bunlar asırlarca aynı alışkanlığı tekrarlamaktan huzur duyarlar. Örflerini değiştirmek, onların bir uzvunu kesmek gibidir'
-----------------------------------------
Nurettin Topcu'nun dedikleri de Diogenes'le örtusuyor farkettiyseniz.
Sevgili babacigim bana kendisini cok övmustu onun Kulliyat'ini buldurdu, sahaflardan kaptim (bulunmasi imkansiz) ne de guzel yapmisim.
Burda Kirkegaard'in en sevdigi alintilardan (Lessing'ten) bir alinti yapayim ustune dusunmege deger. Lessing demis ki 'Tanri bir yanda bana hertur konforu heristedigimi her tur guzelligi sunan bir yasami bir tepside, sefaletin, her tur zorlugun, her tur sorunun oldugu yasami ise diger tepside sunsa hangisini alirdin diye sorsa, ikincisini alirdim' demis. Neden sizce iyi bir dusunmekte yarar var. Bu sorunun cevabi aslinda Heidegger'in ustunde durdugu Das Man diye elestirdigi, modern dunyanin yapaylastirdigi ortamda kendinden kopan, kuru bir samana, adeta bir robota dönen gunumuz insani ile de alakali. Maalesef aydinlanma cagi ile beraber insanlarin daha iyi yasamalari icin sosyal teoriler uretildi, sosyal yasam adeta bir muhendisin yapacagi gibi kurumlari ile dizayn edildi ama bunlarin hicbiri insanin yasadigi varlik sorununa, varolus problemlerine cevap vermedi. vermedigi icin de insani sefaleti ve yalnizligi hergun yasiyoruz ama batida ama doguda. Jaspers'i, Heidegger'i, Sartre'i, Sokrat öncesi eski yunanlilari anlamadan Marx'lari ve neoklasikleri falan okumak ve onlarin pesinden gitmek havanda su dövmek bence.
Dinlerde bile bu ustteki ögretiler var ama insanlar ezbere yasadiklarindan, dusunmeden yasadiklarinda gittikleri yol gene o bahsettigim modern dunyanin degerlerinin pesinden gidiyorlar sonucta yollari ayni farkinda degiller o yuzden bir yanda din edep derken öte yanda en luks arabalarda, en luks yerlerde sefanin ve gucun, iktidarin pesinden gidiyorlar, böylece zalimlesiyorlar. Bu yuzden benim bilip de ender deger verdigim din adami (ki kendisi gibi kiyida kösede tek tuk var ama onlarin da sesleri cikmiyor) GS Lisesinde 30'lu yillarda felsefe hocaligi yapmis, Paris'te 'Isyan ahlaki' uzerine doktora tezi veren, Bergson'un uzerinde yogunlasmis Nurettin Topcu. http://tr.wikipedia.org/wiki/Nurettin_Top%C3%A7u
Nurettin Topcu'dan bir alinti
---------------------------------------------
'Toplumsal yaşamdaki gelenekler, örfler, ádetler, kurallar insan hürriyetinin önündeki en büyük engellerdir. Gelenekçi/muhafazakár; güvenliği özgürlüğe tercih etmiş, yaratıcı fikirlerden/hareketlerden vazgeçmiş bir cemiyet adamıdır. Bunlar asırlarca aynı alışkanlığı tekrarlamaktan huzur duyarlar. Örflerini değiştirmek, onların bir uzvunu kesmek gibidir'
-----------------------------------------
Nurettin Topcu'nun dedikleri de Diogenes'le örtusuyor farkettiyseniz.
Sevgili babacigim bana kendisini cok övmustu onun Kulliyat'ini buldurdu, sahaflardan kaptim (bulunmasi imkansiz) ne de guzel yapmisim.
Burda Kirkegaard'in en sevdigi alintilardan (Lessing'ten) bir alinti yapayim ustune dusunmege deger. Lessing demis ki 'Tanri bir yanda bana hertur konforu heristedigimi her tur guzelligi sunan bir yasami bir tepside, sefaletin, her tur zorlugun, her tur sorunun oldugu yasami ise diger tepside sunsa hangisini alirdin diye sorsa, ikincisini alirdim' demis. Neden sizce iyi bir dusunmekte yarar var. Bu sorunun cevabi aslinda Heidegger'in ustunde durdugu Das Man diye elestirdigi, modern dunyanin yapaylastirdigi ortamda kendinden kopan, kuru bir samana, adeta bir robota dönen gunumuz insani ile de alakali. Maalesef aydinlanma cagi ile beraber insanlarin daha iyi yasamalari icin sosyal teoriler uretildi, sosyal yasam adeta bir muhendisin yapacagi gibi kurumlari ile dizayn edildi ama bunlarin hicbiri insanin yasadigi varlik sorununa, varolus problemlerine cevap vermedi. vermedigi icin de insani sefaleti ve yalnizligi hergun yasiyoruz ama batida ama doguda. Jaspers'i, Heidegger'i, Sartre'i, Sokrat öncesi eski yunanlilari anlamadan Marx'lari ve neoklasikleri falan okumak ve onlarin pesinden gitmek havanda su dövmek bence.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
― Marcus Aurelius, Meditations
-
- Posts: 2581
- Joined: Tue Oct 22, 2002 9:18 pm
- Location: Virginia, USA
Re: Stoikler ve Diyojen
Tereciye tere satiyor gibi olacagim... ama Keremcim yazdiklarin aklima bir iki kitap getirdi...
Birincisi biomimicry hakkinda - son zamanlarda buna biraz kafa yoruyorum...
Bu konu hakkinda - Janine Benyus'un kitabi "Biomimicry: Innovation Inspired by Nature" i okumak gerekiyor.
Aslinda soyle bir liste var ilgilenirsen... http://www.biomimicryinstitute.org/down ... g_list.xls
Bir digeride Black Swan...
Birincisi biomimicry hakkinda - son zamanlarda buna biraz kafa yoruyorum...
Diogenes hakkinda yazdigin bu kisim bana biomimicry'i hatirlatti... aradigimiz tum cevaplar aslinda dogada sakli ve bizler dogadaki diger canlilari gozlemleyerek ve taklit ederek bir cok cevaba ulasabiliriz.Ve o andan itibaren hayvanların yaşamını doğaya daha uygun bularak onların yaşamına özenmiş. Bu arada Antishene'in doğaya uygun yaşama çağrısını işitmiş ve ona koşmuştur.
Bu konu hakkinda - Janine Benyus'un kitabi "Biomimicry: Innovation Inspired by Nature" i okumak gerekiyor.
Aslinda soyle bir liste var ilgilenirsen... http://www.biomimicryinstitute.org/down ... g_list.xls
Bir digeride Black Swan...
Bu yazdiklarin hatirlatti bana Black Swan'i... http://www.amazon.com/Black-Swan-Impact ... 1400063515 Yazari Nassim Taleb bizim okulda bir seminer verdi birkac yil evvel tanisma firsati bulmustum. Lubnan'li bir levanten. Istatiktik, matematik, finans ve felsefeyi harmanlayan guzel bir stili var.Eve gittigimde en buyuk zevklerimden birisi matematik, felsefe, istatistik yöntemler (saglikli dusunmenin en önemli anahtari istatistik yöntemleri anlamak bence), tarih, sosyoloji ve psikoloji okumak.
-
- Moderator
- Posts: 13009
- Joined: Tue Oct 22, 2002 7:47 am
- Location: New Jersey /USA
Re: Stoikler ve Diyojen
Benim pek fazla okumaya firsatim olmuyor. Tembellik iste. Bu kitaplarin filmi var mi diye bir saka yapayim. Diyojen'in Buyuk Iskender "dile benden ne dilersen" dediginde ficinin icinde kafayi cikarip "golge etme baska ihsan istemem" dediginden baska anlamli diger deyislerini sayamam. Bu da en fazla bileneni olsa. Sinop'lu oldugunu biliyordum. Acaba Kordugum denilen Gordiyon'da mi tanismislar birbirleri ile?
Kerem'in geldigini gordum. Tatil uzun surdu herhalde. Sodom ve Gomora'ya tas cikartan kendisinin Las Vegas gezisinden sonra bana oraya yilbasinda gidecem dedigimde ne isin var oralarda demisti. Cadde'de karinla ya da artik berabaer oldugun belli bir kadin ya da kizla olsan bile onunu kesip "girls, date, show" bilmem ne diye eline klub ya da bar addresi olan kart sIkIstirmaya calisanlar hakikaten migde bulandirici idi.
Kerem'in geldigini gordum. Tatil uzun surdu herhalde. Sodom ve Gomora'ya tas cikartan kendisinin Las Vegas gezisinden sonra bana oraya yilbasinda gidecem dedigimde ne isin var oralarda demisti. Cadde'de karinla ya da artik berabaer oldugun belli bir kadin ya da kizla olsan bile onunu kesip "girls, date, show" bilmem ne diye eline klub ya da bar addresi olan kart sIkIstirmaya calisanlar hakikaten migde bulandirici idi.
Cengiz Akgun
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
-
- Posts: 1734
- Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm
Re: Stoikler ve Diyojen
Estafullah Mertcim hepimiz bu hayatta ögreniyoruz yasadikca. O yuzden paylasmakta yarar var dusunduklerimizi ve bildigimizi sandiklarimizi burda. Ben de okudukca ne kadar bilgisiz oldugumu göruyorum hep. Bazen dusunuyorum bugun konusarak kimlerin kafasini kirlettim diye.
Diyojen'in cok önemli bir özelligi hayat felsefesini yasantisina aktarmis. Bunu insanlik tarihinde yapabilecek kac insan cikmistir merak ediyorum aslinda Budha'nin bati versiyonu bir ölcude.
Cengiz abinin bahsettigi o meshur sözun konusmasinin icerigi su ve bana göre insanlik tarihinin en önemli konusmalarindan birisi.
----------------------------------------
Diyojen İskender'e ayağa kalkmadı. Hiç istifini bozmadı.
Binlerce insan: "İskender geliyor," diye kırılıp geçiyorken o, yerinden kımıldamadı bile.
-Sen ne yapıyorsun, gelenin kim olduğunu bilmiyor musun, diye onu tartakladılar.
İskender:
-Durun, dokunmayın!...
-Görmüyor musun, İskender geliyor, diye insanlar yerlere yatıp kalkıyorlar! Sen yoksa İskender'i tanımıyor musun? dedi.
Diyojen:
-Tanıyorum. İyi tanıyorum ve sizi iyi biliyorum, diye cevap verdi.
İskender:
-O halde söyle kimim, ben?
Diyojen:
-Bendemin bendesisin (Esirimin esirisin), dedi.
İskender sarsıldı. Yerinde duramadı ve atından indi.
-Nedemek bu? dedi.
Diyojen:
-Sen, toprak için insan öldürüyorsun. Dünya benim esirim, kölem. Sen de benim köleme köle olmuşsun. Kim kime ayağa kalkacak? dedi.
İskender bunu kabullendi. Diyojen'in büyük bir filozof olduğunu anladı ve dedi ki:
-Dile benden ne dilersen.
Diyojen:
-GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEM..
Diyojen'in cok önemli bir özelligi hayat felsefesini yasantisina aktarmis. Bunu insanlik tarihinde yapabilecek kac insan cikmistir merak ediyorum aslinda Budha'nin bati versiyonu bir ölcude.
Cengiz abinin bahsettigi o meshur sözun konusmasinin icerigi su ve bana göre insanlik tarihinin en önemli konusmalarindan birisi.
----------------------------------------
Diyojen İskender'e ayağa kalkmadı. Hiç istifini bozmadı.
Binlerce insan: "İskender geliyor," diye kırılıp geçiyorken o, yerinden kımıldamadı bile.
-Sen ne yapıyorsun, gelenin kim olduğunu bilmiyor musun, diye onu tartakladılar.
İskender:
-Durun, dokunmayın!...
-Görmüyor musun, İskender geliyor, diye insanlar yerlere yatıp kalkıyorlar! Sen yoksa İskender'i tanımıyor musun? dedi.
Diyojen:
-Tanıyorum. İyi tanıyorum ve sizi iyi biliyorum, diye cevap verdi.
İskender:
-O halde söyle kimim, ben?
Diyojen:
-Bendemin bendesisin (Esirimin esirisin), dedi.
İskender sarsıldı. Yerinde duramadı ve atından indi.
-Nedemek bu? dedi.
Diyojen:
-Sen, toprak için insan öldürüyorsun. Dünya benim esirim, kölem. Sen de benim köleme köle olmuşsun. Kim kime ayağa kalkacak? dedi.
İskender bunu kabullendi. Diyojen'in büyük bir filozof olduğunu anladı ve dedi ki:
-Dile benden ne dilersen.
Diyojen:
-GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEM..
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
― Marcus Aurelius, Meditations
-
- Moderator
- Posts: 13009
- Joined: Tue Oct 22, 2002 7:47 am
- Location: New Jersey /USA
Re: Stoikler ve Diyojen
Peki bu fici isi ne idi. Sanki bu golge isinde fici icindeymis gibi aklimda kalmis. Hatta karikaturunu bile yaparlardi. Yerde yatik bir fici diyojen kafayi cikarmis onunde de Iskender ayakta golgesi ustune dusmus. Sanki fici kadar yer bana yeter gibilerden bir jest yapiyordu. Elbette bunca seneden sonra bu turlu seylerin birkac anlatim sekli olur. Rivayet oldugu icin.
Cengiz Akgun
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
-
- Posts: 1734
- Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm
Re: Stoikler ve Diyojen
Cengiz abi olay dedigin sekilde de olabilir. Diyojen'in bir ficisi bir de su icmek icin canagi var. Ama o canagini da elleri ile su icen bir cocugu gördugu gun 'bu cocuk bana hala gereksiz seylere sahip oldugumu hatirlatti' diye kirip atiyor. Ficisinda uyuyor ama ustte de belirtildigi gibi 'Diyojen yoksulluk içinde yaşadığı, halka açık yerlerde yatıp kalktığı ve yiyeceğini dilenerek topladığı halde, herkesin aynı şekilde yaşaması gerektiğini savunmamıştır. Onun tek amacı, kişinin en kısıtlı yaşam koşullarında bile, mutlu ve bağımsız olabileceğini göstermek olmuştur. Bunun kaynağı bilgeliktir, Diyojen insanı erdemli yapmaya yaradığı için yalnızca bilgeliğe değer verir, öteki uygarlık değerlerini ise saçma, gereksiz ve anlamsız olarak reddeder.'
Ustunu siyahlastirdigim yer en can alici kismi. Zaten insanlar ve krallar bu yuzden kendisine buyuk saygi gösteriyorlar ama onun icin saygi görmek de önemli degil. Insanlara cok sert sözler söyluyor ama o bunlari o insanlari kirmak icin degil kendine getirmek icin yapiyor ve bunu insanlara yaptigi bir iyilik gibi göruyor. Bir arkadasimin dedigi gibi özellikle Schopenhauer gibi Alman filozoflar cok etkileniyorlar kendisinden ve felsefesinden.
O arkadasima da dedim felsefe sadece akademinin, universitenin icine girince bitiyor. Felsefi dusunce sistemlerini okumak ögrenmek tek basina önemli degil önemli olan filozof gibi yasayabilmek. Bunu biz becerebiliyormuyuz? Cok zor cunku kemiklesmis ve kirlenmis bilincimizin temizlenmesi icin cok ciddi bir aynayi kendine tutma ve öz elestiri yapmak gerekiyor ki bu muthis bir ruhsal egzersizi iceriyor. Diyojen gibi affedersiniz tassakli bir adami görmek imkansiz gibi. Hirslar, ihtiraslar, sosyal kabul ve cevre, haz, maddi edinim istekleri insanin tum özgurluklerini, benligini elinden aliyor cemberi kiramiyoruz. Insanoglu binlerce senedir cahil ve kralin ciplak oldugunu göremiyor. Diyojen görmus ve tavrini da o dogrultuda koymus. Arkadasimin dedigi gibi 'Kiralin ciplak oldugunu (sadece kral anlaminda degil, kral bir metofor burda) gunumuzde belki birkac felsefeci (filozof demiyor o da) bilir ancak onlarin yazdiklari ve yaptiklari aslinda bunun diger insanlar tarafindan bilinmesini engellemekten baska birsey degil cunki bilinirse kendi ekmekleride gidecek.
Ustunu siyahlastirdigim yer en can alici kismi. Zaten insanlar ve krallar bu yuzden kendisine buyuk saygi gösteriyorlar ama onun icin saygi görmek de önemli degil. Insanlara cok sert sözler söyluyor ama o bunlari o insanlari kirmak icin degil kendine getirmek icin yapiyor ve bunu insanlara yaptigi bir iyilik gibi göruyor. Bir arkadasimin dedigi gibi özellikle Schopenhauer gibi Alman filozoflar cok etkileniyorlar kendisinden ve felsefesinden.
O arkadasima da dedim felsefe sadece akademinin, universitenin icine girince bitiyor. Felsefi dusunce sistemlerini okumak ögrenmek tek basina önemli degil önemli olan filozof gibi yasayabilmek. Bunu biz becerebiliyormuyuz? Cok zor cunku kemiklesmis ve kirlenmis bilincimizin temizlenmesi icin cok ciddi bir aynayi kendine tutma ve öz elestiri yapmak gerekiyor ki bu muthis bir ruhsal egzersizi iceriyor. Diyojen gibi affedersiniz tassakli bir adami görmek imkansiz gibi. Hirslar, ihtiraslar, sosyal kabul ve cevre, haz, maddi edinim istekleri insanin tum özgurluklerini, benligini elinden aliyor cemberi kiramiyoruz. Insanoglu binlerce senedir cahil ve kralin ciplak oldugunu göremiyor. Diyojen görmus ve tavrini da o dogrultuda koymus. Arkadasimin dedigi gibi 'Kiralin ciplak oldugunu (sadece kral anlaminda degil, kral bir metofor burda) gunumuzde belki birkac felsefeci (filozof demiyor o da) bilir ancak onlarin yazdiklari ve yaptiklari aslinda bunun diger insanlar tarafindan bilinmesini engellemekten baska birsey degil cunki bilinirse kendi ekmekleride gidecek.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
― Marcus Aurelius, Meditations
-
- Posts: 1734
- Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm
Re: Stoikler ve Diyojen
Bu arada ilginc olan ben bu tur seyleri bati insani ile paylasamiyorum. Ilgilerini cekmiyor. Oysa eve hangi kanapeyi falan alacagimi konussam hemen ilgileri uyanir, hayatin pratik yanlari ilgilerini cekiyor sadece ve uyuz gibi yasiyorlar felaket sIkIliyorum bu insanlardan hicbir tutkulari hicbir derinlikleri hicbir uhrevi degerlere sahip olma gibi istekleri yok. Oysa bizim ulkedeki tum gericilige, aptalliga ragmen bu seyleri paylasabildigimiz insanlar ufak azinlik da olsa hala var Kaan gibi sizler gibi. Gene de mayasinda bu potansiyel var Turkiye'nin, Magrep ulkelerinin falan. Tek korkum bu potansiyelin de kaybolup gitmesi.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
― Marcus Aurelius, Meditations
-
- Posts: 2581
- Joined: Tue Oct 22, 2002 9:18 pm
- Location: Virginia, USA
Re: Stoikler ve Diyojen
Koyulastirilmis kisim Buddihst Monk'larin felsefik yasam tarzlarinida andiriyor. Buddha Diogenes'ten 150-200 yil once - milattan once 5. yuzyilda egitimini vermis yokluk icinde mutluluk aramanin... acaba Diogenes'in bundan haberi varmiydi?Kerem Tezic wrote:Onun tek amacı, kişinin en kısıtlı yaşam koşullarında bile, mutlu ve bağımsız olabileceğini göstermek olmuştur. Bunun kaynağı bilgeliktir, Diyojen insanı erdemli yapmaya yaradığı için yalnızca bilgeliğe değer verir, öteki uygarlık değerlerini ise saçma, gereksiz ve anlamsız olarak reddeder.'
Kerem Tezic wrote:Insanlara cok sert sözler söyluyor ama o bunlari o insanlari kirmak icin degil kendine getirmek icin yapiyor ve bunu insanlara yaptigi bir iyilik gibi göruyor.
Desene Cengiz abi'de bir diyojenist...
-
- Moderator
- Posts: 13009
- Joined: Tue Oct 22, 2002 7:47 am
- Location: New Jersey /USA
Re: Stoikler ve Diyojen
Kerem Tezic wrote:Insanlara cok sert sözler söyluyor ama o bunlari o insanlari kirmak icin degil kendine getirmek icin yapiyor ve bunu insanlara yaptigi bir iyilik gibi göruyor.
Desene Cengiz abi'de bir diyojenist...[/quote]
Ne yapayim baska caresini ben de bulamadim Diyojen gibi. Ama bana alistilar artik. Yine kime humledi bu diye ses cikartmiyorlar. Genellikle topluma mal olmuslara agir sozler soyluyorum. Ilk buraya gelenlere onlarin sevdiklerine saygisizlik etmemin ters teptigi oluyor. Ama burada yazanlara karsi kin tutmadigimi bana satasip sabrimi deneyenlerin haricinde kimseye benim gibi dusunmese de hakaret etmeyecegimi beni yazdiklarimdan taniyanlar bilip goruyorlar. Su gunlarde Allaha sukur dalasmanin ardi kesildi.
Budha konusunda gecen sene burada Public Broadcasting Systems (halk icin reklamsiz TV sistemi) bir dokumenter vardi. Budha bir Hindistan/G. Asya'da bir hukumdarin oglu. Sarayda cok simarik bir eli yagda bir eli balda cariyelerle filan buyuyor. 24-25 yasinda filan babasinin karsi cikmasina ragmen taci tahdi terkedip yoksullarin arasina karisiyor.
Kusura bakmayin ama ne kadar burada erdemlikten filan da bahsetsem de benim kicim yemez boyle bir hayati elimin tersi ile itip yollara dusmeyi. O yuzden de adimi oldukten birkac sene sonra unutup gidecekler. Budha gibi milenyum ustune milenyum adim baki kalmayacak su Dunyada. Aslinda gobegim filan yerli yerinde. Cikip otursam bir tasin ustune bagdas kurup ve bir heykelimi yapsalar Budha 'dan asagi kalmam. Ama aramizdaki benzerligin hepsi o kadar galiba. Aklima takilan sey ise su. Budha da bu sefillik icinde oyle nasil semirmis bir bilen ciksa da anlatsa.
Cengiz Akgun
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
-
- Posts: 2581
- Joined: Tue Oct 22, 2002 9:18 pm
- Location: Virginia, USA
Re: Stoikler ve Diyojen
Guldurdun yine Cengiz abi...Cengiz Akgun wrote:Aslinda gobegim filan yerli yerinde. Cikip otursam bir tasin ustune bagdas kurup ve bir heykelimi yapsalar Budha 'dan asagi kalmam. Ama aramizdaki benzerligin hepsi o kadar galiba. Aklima takilan sey ise su. Budha da bu sefillik icinde oyle nasil semirmis bir bilen ciksa da anlatsa.
Bu arada Yunan filozoflarla Buddhistler arasinda bir baglanti varmis hakikaten ama sanki bu baglanti bizim Diogenes sonrasinda kurulmus...
http://en.wikipedia.org/wiki/Greco-Buddhism --- baglantiyi kuran ilk filozof Pyrrho olmus...