Maçı seyredemedim, özetleri izledim. MGC'nin bu sahada maç oynanmaz, marka değeri düşüyor fikrine katılmıyorum.
Bu havada futbolun ve her türlü sporun desteklenmesi lazım, taraftar da gerçekten futbolu ve takımını seviyorsa maça gelecek .
Burada marka değerine zarar veren başka 3 unsur var.
Birincisi stadyum konforu ve zemin.
Bu sorun aslında Cuma akşamı FB stadında patladı. FB'li arkadaşlarımızın Tibet Tapınağı mertebesinde saydıkları bu stadın altından bataklık geçtiği için, zemine 3 metre kazık soksan zemin yutuyor. Bataklık üzerine düzgün saha oturtmaya çalışıyorlar ama olmuyor.
Nitekim UEFA finalinde zemin hiç beğenilmemişti, bunun için devre arasında yenileme yaptılar ama daha beter oldu.
Şaşırtıcı olan, emektar ASY stadının zeminin İstanbul'daki tüm stadlardan çok daha iyi durumda olması. İdeal değil belki ama stad yüksek rakımda olduğu için, İnönü, Kasımpaşa, Saracoğlu gibi denize sıfır stadlara nazaran.drenaj derdi yok.
İkinci sorun (bence marka değerini bu ilgilendiriyor) Türk futbolunda çirkefliğin sertliğe tercih edilmesi.
Bunu farkeden Ersun Yanal ve androidleri o sayede bir Anadolu futbolu ürettiler, orta sahada kasti tekmeyi bas, yıldız oyuncuyu sindir, kontratakla futbol zevkini katlederek ve 3 sakat verdirerek maçı bitir.
Mehmet, senin şikayet ettiğin "soğuk havada maç yapmayalım, sakatlanırız" argümanı bu korkudan kaynaklanıyor.
Bilsen ki zemin iyi olacak, hakem çirkefliğe izin vermeyecek, bu sahalarda oynanan futbolu korku içinde seyretmezsin, büyük zevk alırsın.
Bir de stadın konforlu olduğunu varsay, içinde 1 karton bardak sıcak şarap içebildiğini düşün, bu hava koşullarında birçok maç seyretmek istersin. Yani sorun iklimde, havada değil. Diğer koşullarda.
Diğer taraftan bu hafta sonu maçlarda ben önemli bir değişiklik gördüm. FB maçında 5 FB'li oyuncu hepsi de doğru olan kartlar gördüler, bizim maçta da hakem kartlarını ve faul tercihlerini çok doğru kullandı.
Sanırım Digitürk yönetimi, Kulüpler Birliği ve hakemler arasında bir kapalı anlaşma oldu. Hakemler "bizi teşhir etmeyin, 3 şaklabanın ağzına sakız etmeyin, iyi maç yönetiriz" güvencesi verdiler. Bu hafta da Şansal-Erman kardeşlerin medya maymunlukları olmayınca çok objektif maçlar gördük, 5 sarı kart gören FB'liler bile hakem kararlarını doğru buldular.
Marka değeri bakımından üçüncü durum da yayıncı kuruluşun aklının başına gelmesi. Bugüne kadar orta düzeyin altındaki tüketiciye uygun kahvehane formatını denediler.
14 yıl sonra şunu anladılar, maçın devre arasında Fortis, HSBC, THY, Ford reklamları falan veriyorsun ve senin stada, televizyona, düzgün kalibreli seyirciyi çekmen lazım; şarapçıyı, ispirtocuyu değil.
Erman'ın sonunu bu hazırladı, çünkü söylemleri hep ispirtocu taraftara hitabendi.
Ben bir dönem medya denetimlerinde bulundum, tüm kavga dekoder sayısını arttırmak gibi görünür ama arkasında yıllık reklam bütçelerini koparmak vardır.
Abonelik ücretinden değil, abonenin artması sayesinde reklamcıyla yapacağın pazarlık gücünden kazanırsın. Dekoderin 1 milyon olursa x şirketi sana yıllık 10 milyon $ reklam bütçesi verir, 2 milyon olursa, 30-40 milyon $.
Dekoder sayısını arttırmak için Pazar gününü bir entertaintment günü yapmaları lazım. İçinde tenis, extreme sporlar, söyleşiler, gündelik yaşam, maç öncesi atmosfer, nostalji falan. Seyirciyi kıvama getirdikten sonra günün maçı. Sonra onun üzerine tartışmalar.
Bu tüketici grubunu, bütün bir Pazar günü Digitürk'e bağlamaları lazım. Ki hedef kitleleri içinde kadınlar ve çocuklar olmalı ki her iki grup da fakir erkeklerden çok harcarlar.
Bu, Erman ve Şansal'ın bin yıldır bitmeyen salya sümüklü "yaaağğğ hocammm" muhabbbetini seyredecek profil değil.
Bakma sen basındaki basındaki leş kargalarının 1 haftadır Erman güzellemesi yaptıklarına. Çevremde istisnasız herkes Pazar akşamları Rıdvan Dilmen ve Güntekin Onay izliyorlar.
Birinin elinde 72 kamera, 3 yayın aracı, 10 piero, canlı bağlantılar ve bizatihi ürünün kendisi varken, diğeri 2 kişi ve sıfır maliyetle bu programı kaç yıldır salladı. Bunu medyacıların görmemesi imkansız.
Sonuç olarak ben dünkü maçın oynanmasına sevindim. Sakat verebilirdik elbette ama hakemlerin Erman baskısından kurtuldukları anlarda daha dürüst yöneteceklerini gördük.
Bu maçı istemek ayrıca genele çok güzel bir mesaj verdi. "Bak ben çok formdayım, çok klas oyuncularım var, hiçbir koşuldan korkmam. Çıkar ve kazanırım".
Beşiktaş'ın mesajını da sen yaz