Page 17 of 29

Posted: Sat Mar 14, 2009 12:23 pm
by Kenan Atak
Ali Kaya wrote:
Kerem Güleç Beye:
Verdiğim örnek tekil değildir, koyu Hıristiyan (veya Yahudi) fizikçi sayısı
oldukça fazladır (iyi bir örnekte Ed. Witten'dır). Bu sayının artması
kanımca modern fiziğin bilimde yerleşmiş düşünce kalıplarını alt üst
etmesiyle ilgilidir. Ayrıca bu konuda istatistiki bilginin bir manası olmaz.
Aklı başında 3-5 bilim adamı bir teoriye karşı kuşkuyla yaklaşıyorsa- ki
evrim teorisi için bu sayı fazladır- bu bence dikkate değer bir konudur.
Bilim tarihi yüzyıllar boyu hem de herkesin iman edip kanun diye
nitelendirdiği teorilerin çöküşüne sahne olmuştur (Newton'un "kanunları"
güzel bir örnektir. Mesela, bir elma yere düşerken dünyanın ona bir
kuvvet uyguladığını ya da "güneş dünya etrafında dönüyor" sözünün
yanlış olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz).

Cengiz Akgün Beye:
Maalesef hayat karbon, oksijen ve hidrojen atomlarının ısı ve basınç
altında organik bir yapıya dönüşmesinden çok daha karmaşık. O kadar
basit olsaydı bugün laboratuarlarda canlı üretiyor olurduk.

Ali Kaya
Ali gerci diger adasa yazmissin ama burda buyuk yanilgi icindesin. Bilimde teorilerdeki eksikler o teoriyi tamamen curutmek icin yeterli degil. Bunu özellikle Lakatos'un 'research programs' adli Popper falsifikasyonizmindeki guclukleri ele aldigi makalelerinde gorebilirsin. Bilimde bazi kanunlar cok koklu bicimde otururken digerlerindeki eksiklikler bir teorinin yanlisligi anlamina gelmiyor. Lakatos'un kendi ifadesi ile 'any inadequacy in the match between an articulated program and observation is to be attributed to the supplementary assumptions rather than the hard core." Burda hardcore denilen ana nuveye örnek olarak Kopernik'in gezegenlerin gunes cevresindeki hareketi, Newton fizigindeki yercekimi ve hareketin uc kanunu ve Marx'in tarihsel materyalizmi (buyuk sosyal degisimlerin sinif savaslari ile ilgili oldugu kismi) olarak da örnekliyor (ki daha pekcok örnek verilebilir).

Cengiz abi ile ilgili tartistiginiz kisim icin de buraya maydanoz olayim ve buraya da Amerikali filozof John Searle'un (ki neuroscinetist'lerin Edelman Kandel, Damasio gibi isimlerinkitaplarinda surekli atif yaptiklari filozoftur) 'mind language and society' kitabindan bir alinti koyayim 'As far as we know anything at all about how the world works, there are two propositions of modern science that are not, so to speak, up for grabs. They are not optional. It might turn out in the end they are false, but given the overwhelming amount of evidence for them, they are not seriously in dispute among educated members of our civilisation. These are atomic theory of matter and the evolutionary theory of biology. On the basis of these theories, we can say the following: the universe consists entirely of entities that we find it convenient, if not strictly accurate, to call particles in fields of force. These particles are often organised into systems. The boundaries of a system is set by its causual relations. Examples of these systems are mountains, glaciers, trees, planets, galaxies, animals and molecules. Some of these systems are carbon based organic systems and among these organic systems are organisms that exist today as members of species that exist today as members os species that have evolved over long periods of time....

Sonucta butun bunlar bu bilim admlarinin yaptigi devasa katkiyi, teorilerinin ddogruluk paylarini gölgelemiyor ve bilim bunlara dayanarak gelisiyor kendini update ediyor zira sorgulama, akil yurutme, sezgiler, önceki bilgiler ve gözlemler hepsi bilimin parcasi. William James Psikoloji'nin babasi ama beyin ile yazdigi kisimler artik outdate oldu ve Dover yayinlari yeni baskisinda onun ilk dokuz bölumunu cikartti 'principles of psychology'den' buna ragmen diger kisimlari temel kaynak bu alanda. Hersey bir yana tum bunlarin karsi referansi din degil, olamaz, neye dayanarak olacak? Darwin'in evrim teorsine inanmayanlarin referansi bu alandaki daha saglam ana nuvesi uzunca suredir oturmus yerlesmis bir teori olsa burda ne benim ne adasin ne Cengiz abinin itirazi olamayacak. Ama bu da olmadigina göre buna inanmayanlarin referansi ne oluyor cevabi acik sanirim.

Posted: Sat Mar 14, 2009 2:05 pm
by Ali Kaya
Sevgili Kerem Bey,

Tabii ki bilimsel aksiyomlar kavram, gözlem ve akıl yürütmelere
dayanıyor ve bilim kendini zamanla geliştirip update ediyor (buna
kimsenin karşı çıkacağını sanmıyorum). Yazdıklarımdan da bilimi
küçümseme, terketme ya da onun yerine dini koyma gibi bir anlam
çıkarılabileceğini sanmıyorum.

Bilimsel gelişme maalesef Lakatos'un belirttiği kadar basit ilerlemiyor.
Bugün temel oturmuş kuram diyebileceğimiz, ilgi alanıma giren fizikten
örnek veririsek, "general relativity" ya da "quantum field theory" gibi
teoriler inanılmaz hassaslıkta test edildikleri ve onaylandıkları halde
birçok sorunu beraberlerinde taşıyorlar. Bu teoriler ile ortaya çıkan yeni
sorular, cevap verebildiklerinden daha fazla ve maalesef daha derin.
Benzer bir durumun diğer bilim dallarında da varlığını görmek zor değil
(bu yüzden ahlaki önermelerin neuroscience ile "açıklanabileceği"
umudunu taşımanız tamamen materyalist bakış açınız ile ilgili bir
önyargı). Tabii bunları bir konu üzerine uzmanlaşıp bilim üretmeye
başladığınızda ancak görebiliyorsunuz. Teorilerin teknik detaylarına hakim
olamayan birçok felfeseci, özellikle modern fizik ile ilgili konularda
çuvallıyor (mesela Searle'nin kolayca söylediği "particles organized into
systems" ve "boundaries set by causal relations" kesinlikle tam olarak
anlaşılabilmiş ve tanımlanabilmiş şeyler değil.) Tekrar ediyorum,
yazdıklarımdan bilimi küçümsediğim manası çıkarılmasın lütfen. Sadece
son yüz yıldaki bilimsel gelişmeler ışığında, "bilim herşeyi açıklar"
demenin artık oldukça zor olduğunu anlatmak istiyorum.

Son olarak şunu da belirteyim: dinin dayandığı temel aksiyomlar da
kavram, gözlem ve akıl yürütmelere dayanır- Tanrı'nın varlığının kabul
edilmesi gibi. Ayrıca dinde gelişmenin ve sorgulamanın olmadığını iddia
etmek için -en azından İslam ile ilgili- ilahiyat konularına -en hafif tabirle-
oldukça ilgisiz olmak gerekir (tabii her konuda olduğu gibi din konusunda
da bağnaz, cahil, "önyargılı" insanların varlığı inkar edilemez, umarım
burada temel prensiplerden bahsettiğim anlaşılıyordur).

Ali Kaya

Posted: Sat Mar 14, 2009 2:12 pm
by Murat Kara
Kerem Tezic wrote:Bilimsel teoriler bahsettiginiz ön kabuller yani axiomlara dayaniyor (ki bunlarin arkasinda cok kuvvetli Kant'in intuition dedigi kavram, gözlemler ve akil yurutme var gene de.
Mehmet Sönmez wrote:Kerem arkadas cok iyi yazmissin sanki seni su anda icinde bulundugumuz yüzyilin "Karl Marx" i diye yazsam yanlis anlamazsin umarim...
Kerem, eger ortaokulda ogrendiklerimi dogru hatirliyorsam, Aksiyom teorinin tabaninda degil hipotezin tabaninda yatar. Hipotez ise teorinin tabaninda yatar.

Ayrica Intuition (onsezi) da bilimsel teorilerin tabaninda yatmaz. Tam tersi olarak onsezi bilimin yetersiz kaldigi durumlarda kullanilir. Kant'in bahsettigi onsezi, meteryal dunya (doga, beden, vs) ile idealist fikir (cennet, ruh, vs) kavraminin carpistigi noktadaki onsezi. Hegel ise Kant'in onsezi tanimi reddediyor, daha dogrusu diyalektik bir zemine oturtuyor ve beden ile ruhun birbiri ile iletisimini Kant'in aciklamakta zorlandigi 'bilgiyi ozumseme' yontemi, yani aslinda felsefe biliminin temeli olarak kabul ediyor. (Kant'in tarihteki yeri - ayagi yerde felsefe olan - meteryalist felsefe ile - ayagi gokte felesefe olan - idealist felsefeyi bagdastirmaya calisan ilk filozof olmasi. Elbette bu mumkun olmamis)

Marx hem Hegel'i hem de Kant'i inceledikten sonra 'ruh' kisminin gereksiz oldugu sonucuna variyor ve boylece onseziyi ruh ile aciklamaktan kurtarmis oluyor. O nedenle onsezinin, sinif cikarlarindan etkilendigini de farketmis oluyor. (Mesela, hergun borsada milyonlarla oynayan zengin bir adamin onsezisi ile hergun eve gec saatte gelip, yorgun argin yataga giren bir iscinin onsezisi hic bir sekilde ayni olmuyor. 'Ruhlari' ne kadar benzer olursa olsun.)

Ozetle Kant ile Marx arasinda hicbir benzerlik yok. Sen de var demiyorsun biliyorum ama bu konuda sohbet ederken bunu netlestirmek de onemli. Su gunlerde heryerden biten neo-Kant'cilar bunlari tekrar isitip milletin onune koyma egilimindeler ama Marx'in 'ruhu' hep onlerine cikiyor :)

Posted: Sat Mar 14, 2009 2:29 pm
by Murat Kara
Ali Kaya wrote:Teorilerin teknik detaylarına hakim
olamayan birçok felfeseci, özellikle modern fizik ile ilgili konularda
çuvallıyor
Aslinda bu isler o kadar karmasik degil. Filozof, felsefe yapiyor, sonra o felsefenin etkisinde kalan bilim adami bazi deneyler yaparak teoriler gelistiriyor ve ardindan o teorileri kullanan muhendisler teknoloji gelistiriyor ve o teknolojiyi kullanan bir sirket urun uretiyor, vs.

Buraya kadar eyvallah. Ancak artik dunya eskisi gibi degil. Eskiden filozofundan tut, bilim adamina ve hatta muhendisine kadar tek bir adam isi goturebiliyormus. Bugun durum farkli. Dunya cok karmasiklasti ve butun bu dallar bir takim emegi haline geldi. Artik sivri zekali birinin cikip bilmem ne teorisi bulmasi cok az bir ihtimal. Dunya cevresinde onlarca hatta yuzlerce kisilik bilim adamlarindan olusan takimlar bazen birbirleri ile rekabet halinde buluslar yapiyorlar. Ortaya cikan sonuc ise uc bes kisinin imzasi ile yayinlaniyor ama icadin temeli bir cok beyinin kafa kafaya vermesinden olusuyor.

Yani artik bilim de sosyallesti. 1800'lerde urunlerin sosyallestigine sahit olmustuk. 1900'lerde bilmin sosyallesmesine sahit olduk. Belki de artik felsefenin sosyallesmesi asamasindayiz. O nedenle cuvallamak artik o kadar kolay degil. Bu islere ayrilan kaynaklar ciddi duzeylerde ve yapilan isler daha sitematik.

(Elbette su donemlerde toplusal curumenin artmasi nedeniyle bilim ve felsefe dallarina cok buyuk bir saldiri mevcut. Mesela universiteler ozellestirilerek ayakta kalma mucadelesi verirken, kar yapmayan felsefe, tarih ve hatta matematik bolumlerini kilit vuruyorlar. Ama bu gecici bir surec ve insanligin felsefe ve bilim uzerindeki talebi artacaktir tekrar.)
Ali Kaya wrote:Son olarak şunu da belirteyim: dinin dayandığı temel aksiyomlar da kavram, gözlem ve akıl yürütmelere dayanır- Tanrı'nın varlığının kabul edilmesi gibi.
:?:

Posted: Sat Mar 14, 2009 4:08 pm
by Kenan Atak
Sevgili Ali,

Öncelikle bu duzeyde bir tartismayi bu sekilde 5-6 kisi yurutmemiz bence cok guzel. Turkiye'de tartisma ortamlarinda (hatta dunyada bile) ben bilirimci (aslinda cehaletin göstergesi) insanlardan bana gina geldigi icin böyle seyleri mumla ariyor insan. Ben baska bir yerde yazmiyorum, bunlari baska yerde yazsam yemedigim kufur ve hakaret kalmazdi. sonucta bizler de birer hiciz ve bu ucu gözukmeyen tunelde kendimize yol bulmaga, hayatimiza anlam vermege calisiyoruz en azindan onu bunu okuyarak. Bunu yapan adama da neye inanirsa inansin buyuk saygim oluyor.

Yazinin katildigim bölumleri olsa da ve bilime olan saygindan ve samimiyetinden hic suphe duymasam da Murat Kara'nin soru isareti koydugu yere ben de soru isareti koyuyorum.
Bu arada daha evvel dedigim gibi felsefe (bilimlerden bahsettigimiz zaman) sadece bilimin aydinlatamadigi yerlerde son derece fonksiyonel. Bugun Body-Mind probleminde Descartes'li dönemden itibaren kagni hizi ile yol alindi ama sinirbilimin devreye girmesi ile akil almaz hizda bazi sorular aydinlanmaya baslandi, ancak Descartes'dan bu yana olan tartismalar olmasa sinirbilimcilerin de isi son derece zor olacakti. Filozoflar bana göre göz gözu görmeyen Amazon ormanlarinda arkadaki guruba yolu ellerinde palalar ile sistematik bicimde ufak agaclari, dallari vesaire carpip, kesip budayip, acip gösteren kisiler gibi. Onlar olmasa kimse yolu bulamayacak. Grup bir kere yolu bulduktan sonra da ortaliktan cekiliyorlar. Diger yolunu bulamayan grubun yardimina gidiyorlar. Bu yuzden de bilim adamlari kitaplarinda surekli onlara atif yapiyorlar.

Posted: Sat Mar 14, 2009 6:46 pm
by Eren Gumrukcuoglu
Son olarak şunu da belirteyim: dinin dayandığı temel aksiyomlar da
kavram, gözlem ve akıl yürütmelere dayanır- Tanrı'nın varlığının kabul
edilmesi gibi.
Arkadaslar, son yazismalari ilgiyle takip ediyorum. Cok eglenceli ve heyecan verici konular bunlar.

Sevgili Ali Kaya'nin yukarida yazdigi cumledeki temel problem; aksiyomlarin akil yurutmeye dayanmasinin sonucunda tanri'nin varliginin kabul edilmesinin, herhangi bir denklemin bir sabiti kabul edilmesinden daha ciddi anlam tasidigidir. Zira "Leap of Faith" dedigimiz problemle karsilasiriz. Din'in de kendini bilimin yeniledigi gibi yeniledigi kesinlikle dogrudur. Fakat bu yenilemeyi aynen bilimin yaptigi gibi yapmaz. Cunku o yenilemeyi, modern bilimin artik cogunluk tarafindan kabul edilebilir cikarimlarinin ortaya surulmesiyle, zoraki bir degisimle (cunku bir evrim degil bir mutasyondur bu -'dis etken') basarir.

Din adamlarinin gunumuzdeki en buyuk gorevlerinden biri de halklarini dogru bilinclendirmektir. Eger ki din insanlarin psikolojisini saglikli bir duzene sokmaya yardimci oluyorsa bunu insanlarin koru korune inanmadan da basarabileceklerini ogretmeleri gerekir.

Ben de katkimi kisisel fikrimi ortaya atarak yapmaya calisayim.

Belki hic bir zaman merak ettigimiz tum sorularin cevabini bulamayacagiz, ama aklimizda bulunan sorularin en azindan bir kacini bile cevaplamaya yarayabilecek tek cozum yonteminin de bilimden gectigini dusunuyorum. En azindan simdiye kadar bizleri yaniltmadi; ve bence bu gercekten bilimin uzerine gitmek icin yeterli bir sebep.

P.S. Richard Dawkins'in takipcileri de son gunlerde Adnan Oktar'a kafayi fena takmis vaziyetteler; neyse ki adamin takipcileri cok akli basinda insanlar, yoksa bu tip olaylari tum Turkiye'ye mal edip de bizi uluslararasi ortamda iyice rezil edebilirlerdi.

Posted: Sat Mar 14, 2009 6:53 pm
by Kerem Gulec
Cok yeni olmayan ancak benim gecenlerde izledigim bir belgeseli ekliyorum. Biraz uzun ama gormemis arkadaslara siddetle tavsiye ederim. Belgeselin hemen basinda otomatik olarak olusan kuskular, ilerledikce dagiliyor ve ilgiyle izledim. Final ise gercekten cok iyiydi. Linkte sagda belgeselin ozetini gormek mumkun.

http://video.google.com/videoplay?docid ... 5903075662

Posted: Sat Mar 14, 2009 6:57 pm
by Eren Gumrukcuoglu
Kerem Gulec wrote:Cok yeni olmayan ancak benim gecenlerde izledigim bir belgeseli ekliyorum. Biraz uzun ama gormemis arkadaslara siddetle tavsiye ederim. Belgeselin hemen basinda otomatik olarak olusan kuskular, ilerledikce dagiliyor ve ilgiyle izledim. Final ise gercekten cok iyiydi. Linkte sagda belgeselin ozetini gormek mumkun.

http://video.google.com/videoplay?docid ... 5903075662
Evet ozellikle gercek Rain Man ile karsilasmalari cok tatliydi. Rain Man'in Daniel'a " sen de bir gun benim gibi cok buyuk olacaksin " demesi de cok sirindi. Ben de herkesin izlemesini tavsiye ederim.
Tesekkurler Kerem Gulec.

Posted: Sat Mar 14, 2009 7:03 pm
by Kerem Gulec
Eren Gumrukcuoglu wrote: Evet ozellikle gercek Rain Man ile karsilasmalari cok tatliydi. Rain Man'in Daniel'a " sen de bir gun benim gibi cok buyuk olacaksin " demesi de cok sirindi.
Tamamen katiliyorum Eren Bey cok can alici bir bolum bence de, inanilmaz saf ve sempatik buldum. Rain Main'i gorunce huzun ve hayranlik arasinda gidip geliyor insan...

Posted: Sun Mar 15, 2009 4:44 am
by Murat Kara
Eren Gumrukcuoglu wrote:Richard Dawkins
Konu dagiliyor ama konu konuyu aciyor diyerek iyimser yaklasalim bari de Richard'a haksizlik olmasin.

Temelde Decartes'in takipcisi olan bu cok unlu amcayi 10 yil kadar once Daniel Dennett cok guzel yanitladi. Bilmeyen icin soyleyeyim, bu amcalarin hepsi kafayi 'bilinc' konusuna takmis vaziyette. Yani bilinc ne demek, nasil olusuyor ve beynin neresinde konuslaniyor gibi konularla ugrasmaktalar.

Efendim, zamaninda Decartes kendi zamaninin cok ilersinde bazi gorusler ortaya atiyor. Diyorki beyinde bir bilinc merkezi olmak zorunda ve bu merkezin insanlarin bilinc alti ve bilinc ustu davranislarini yonlendirmesi lazim. Ve bunun beyincik civarina denk gelen bir bolgede oldugunu dusunuyor. Rasyonel dusuncenin yukseldigi doneme denk geldigi dusunulurse, boyle herseyin kol saati gibi bir makine disiplininde calismasi elbette o zaman mantikli bir dusunceydi.

Decartes'in gunumuzdeki savunuculari bu teoriyi cok ilerlettiler. Beyne bakarak vs bir suru deneylerle bilincin beynin neresinde konuslandigini aciklamaya ugrastilar. Richard Dawkins bunlarin en basarilisi ve unlusu.

Daniel Dennett ise bu konuda yeni bir sayfa acti ve bilincin beyinde daginik (distributed) bir sekilde konuslandigi fikrini ortaya atti (Conciousness Explained kitabinda). Bu teoriye gore beynin bir cok uzmanlasmis merkezlerinden yola cikan 'kararlar' belli bir mekeze gerek duymadan, o kisinin davranisini/dusuncesini belirleyecek olan zaman dilimine dogru yarisirlarken, arada hangisi mucadeleyi kazanirsa, varis noktasina o variyor ve bu mecadele sirasinda da bazi degisikliklere ugrayabiliyordu. Mesela, kalkip bir seyler atistirmak icin buzdolabinin yolunu tutmus iken, TV'de mac gorunce herseyi unutup maca dalmak gibi. Diger bir deyisle mesela bir sirket icersinde, bir bulus yapma yada bir karar verme islevinde oldugu gibi goreceli olarak demokratik bir mucadele sonucu, bilinc denen dusunce ortaya cikiyor, Dennett'e gore.

Bu aciklama tamamiyle Darwin'ci bir aciklama ve hem dunyanin isleyis sekline hem de diyalektik cerceveye bir miktar uymakta.

Dennett'in aciklamasinda cok buyuk bir de eksiklik var. O da beynin o mucadeleye dayali karar mekanizmasi devredeyken, kisinin disinda cereyan eden olaylarin o kisinin beyni ile iletisimini hesaba katmiyor. Yani kisinin beyni icersinde bir cok tecrubenin ve bilginin urunu olan bazi bolgelerin bir biri ile mucadelesi disinda o bolgelerin beynin disindan gelen girdiler ile de bir mucadelesi soz konusu bana kalirsa. Hatta sadece o andaki dis etkenler degil, daha onceki dis etkenlerin iletisimi yani tarihsel verilerin bu mecadele icersinde yarattigi etki de hesaba katilmali. Mesela o mac sirasinda disarida savas cereyan ediyor olsa, o macin kisi icin onemi daha az olabilir ve verecegi kararlar farkli olur. Bu da o kisinin beynindeki tarihi birikimin bir sonucu olacaktir. Ulen memleket elden gidiyor micarim macina deyip, baska kararlar verebilecektir. Halbuki macin cok onemli bir mac oldugunun da bilincinde olabilir o anda.

Bu dis olaylarin (yani toplumsal olaylarin) kisinin bilinci uzerindeki etkisini Dennett tamamen teget geciyor. Zaten kendisi de ben klasik bir liberalim diyor ve o konulara girmek istemiyor.

O konulara girmeyince olay kol saati olayina geri donuyor. Zira tamam bir kisinin beyninin icinde cereyan edenleri izole bir sekilde acikladin diyelim, o durumda yapilan tek sey kol saatini Decartes'in beyinciginden alip, beynin tamamina uygulamis oluyor. Ama kol saati mantigi aynen kaliyor.

Halbuki bilinc olayinin bir butunluk icersinde ele alinmasi lazim. Mesela eskiden belgesellerde hayvanlarin davranis bicimini hayvanlari labaratuarlara koyarak anlamaya calisirlardi. Gunumuzde ise hayvanlari dogal ortaminda inceliyorlar ve cok daha farkli sonuclara variyorlar. Bunun nedeni hayvanlarin davranisini bir butun icinde ele almaya baslamalari.

Kaba tanimiyla buna diyalektik deniyor. Yani devinim bilmi (science of motion). Bu skolastik dusunceyi tamamen reddeden bir disiplin ve tamamen dogaya yani meteryalin davranis bicimine dayaniyor. Olaylari bulundugu ortamdan cikartarak incelemeyi reddediyor.

Filozoflar arasinda bunu ilk yapan Hegel ve sonra Hegel'i alip tepe taklak dondurerek ayaklari uzerine diken Marx. Baska da yok ne yazikki.

Yukarida Dennett'in yaptigi Decartes'in yaptigina gore diyalektik. Ama Hegel'e gore skolastik. Azili bir Darwinci olan Dennett'i hatasi Darwin'i skolastik bir sekilde degerlendirmesi ve Darwin'e aslinda haksizlik yapiyor olmasi.

Posted: Sun Mar 15, 2009 5:01 am
by Murat Kara
Murat Kara wrote:Bu dis olaylarin (yani toplumsal olaylarin) kisinin bilinci uzerindeki etkisini Dennett tamamen teget geciyor. Zaten kendisi de ben klasik bir liberalim diyor ve o konulara girmek istemiyor.
Bu arada sunu da soyleyeyim. Iki uc yil once Dennett, insanlarin neden dinden bu kadar etkilendiklerini aciklayabilmek icin insanda bir 'din' geni olup olmadigini arastirmaya baslamak lazim dediydi. Sonra ABD'deki dincilerin hismina ugradi ve basi epeyce derde girdiydi. Sanirim sonra yine kafasini kuma gomduydu.

Demem o ki, Dennett ister toplumsal olaylarla ilgilensin, ister ilgilenmesin, toplumsal olaylar eninde sonunda onunla ilgilenecektir. Bir zamanlar Trotsky'in dedigi gibi: sen savas ile ilgilenmiyor olabilirsin ama savas seninle yakindan ilgileniyor.

Posted: Sun Mar 15, 2009 11:30 am
by Kenan Atak
Bugun Show TV'de Mahsun Kirmizigul'un 'Gunesi gördum' filminin galasini gösteriyorlardi, bir suru kisi göz yasi dökmus muthis cesur filmmis falan filan. Ben görmeden haksizlik etmeyeyim ama ön yargiliyim da bu Kirmizigul gibi adamlardan da fazla haz almam. Ancak benim bildigim bir film vardir ve onu dunya sinemasinda en sevdigim ilk 10 film arasina koyarim o da Yilmaz Guney'in Yol filmi. Cocukken daha neden bilmem Yilmaz Guney'e muthis sevgim vardi. Yol filmi Bunuel'in filmlerini andiracak sekilde pat diye 'Son'la bitiyordu. O sonu gördukten sonra donup kalmistim. Bana göre sadece kurt sorunu falan degil butun Turkiye'nin resmi o filmde. Yanina da kimsenin yaklasabilecegine inanmiyorum, Yilmaz Guney gibi birikimli bir yönetmen de Turk sinemasinda görmedim.

*Bu arada Murat benim ilgi duydugum konulara el atmissin, Descartes'in pek takipcisi kalmadi bu 'body mind' konusundaki yaklasim hatasindan sonra. Bir de sana mutlaka Thomas Nagel ve John Searle'u öneririm. Özellikle Thomas Nagel'i senin begenecegine eminim. Bunun The view from nowhere ve mortal questions'i bas yapit adeta.

Posted: Mon Mar 16, 2009 3:19 pm
by Kenan Atak
Arkadaslar daha evvel size San Francisco'nun hemen kuzeyindeki Stinson Beach'ten ve Marin County'den bahsetmistim gecen yaz gittigimde. Redwoods'larin da oldugu bu akillara zarar guzellikteki bölgenin hemen kuzeyinde bir baska enfes yer var: Adi Point Reyes. Bilmem giden oldu mu. Daha evvel de belirttim bu bölge sadece olaganustu guzellikle sInIrlI degil insani buyuleyen bir gizemlilik var. Bu gizimlilik biraz da San Franscisco'dan ve cevresinden geliyor ve dedigim gibi hic bir yerde görmedim ben bunu daha. Bir tarafta eyalet parki adi verilen ve tamamen korumaya alinmis sahil seridi ve daglar, dev buyuklukte agaclar ote yandan pasifigin insana özgurluk hissi veren ucsuz bucaksizligi, denizin kabartisi ve denizden gelen insani zinde yapan bir hava. O kadar kiyi seridi gördum hicbiri bu kadar buyulemedi beni. Bu konuyu actigimda buralari gören Mert, Mehmet Marsan gibi arkadaslar da benzer ifadeler kullanmislardi (gerci onlar Monterey ve Carmel'e giden yani guneye giden Route 1'den bahsetmislerdi, bu da San Francisco'dan kuzeye giden yol). Burasi ayni zamanda beyaz köpekbaligi cenneti olarak da biliniyor. Lafi uzatmayayim sizi resimlerle basbasa birakayim. Ne yapin edin, imkaniniz olursa buraya gidin. Gunun birinde buralarda oturmak isterdim acikcasi. Ama artik beton yiginina dönen ve biten Turkiye'ye (her baktigimda icimin ciz etmesi ve basimizda bulunan bunu yapan ve buna izin veren ve yasallastiran guzellikten bihaber höduklere ve buna kayitsiz kalan insanlara dumduz gitmek gibi iskence yerine) tatile gitmek yerine buralara gidip iki hafta kalmaga karar verdim. Bir giden muptelasi oluyor zaten ve inanin gördugunuzde gözunuzden iki damla yas iniyor böyle bir doga nasil olur diye.
(Buralara gittiginizde önerecegim bir iki album var: George Benson'un White Rabbitt, Bad Benson albumleri ve özellikle Summertime parcasi, Quincy Jones'un Body Heat ve Mellow Madness adli albumleri cuk oturuyor).
http://justinsomnia.org/images/point-reyes-shore.jpg
http://marinphotoblog.com/__oneclick_up ... -reyes.jpg
http://www.philosophyforum.net/images/P ... tReyes.jpg
http://joyce.taron.net/wp-content/uploa ... thouse.jpg
http://www.americansouthwest.net/califo ... reyes6.jpg

http://cache.virtualtourist.com/2833178 ... tation.jpg

http://www.coastalgetaways.com/images/P ... s-Map2.jpg

http://pointreyesscience.files.wordpres ... 28_sm1.jpg
http://www.point-reyes-vacation.com/ima ... reyes2.jpg
http://www.americansouthwest.net/califo ... shore.html
http://www.point-reyes-vacation.com/

http://www.coastalgetaways.com/map.html

Posted: Mon Mar 16, 2009 4:03 pm
by Alpay Dedeoglu
Kerem Tezic wrote:Bugun Show TV'de Mahsun Kirmizigul'un 'Gunesi gördum' filminin galasini gösteriyorlardi, bir suru kisi göz yasi dökmus muthis cesur filmmis falan filan. Ben görmeden haksizlik etmeyeyim ama ön yargiliyim da bu Kirmizigul gibi adamlardan da fazla haz almam. .
AHMET HAKANIN HURRIYETTE (15 MART)GUNESI GORDUM FILMI ELESTIRISI:

Mahsun'un filminden neden nefret ettim

"KÜRT sorunu" konusunda yapılmış bir film düşünün...

Bu filmi...

"Dağdaki terörist" seyretse beğenecek...

"Dağda terörist kovalayan asker" seyretse beğenecek...

Başbakan seyretse beğenecek...

Genelkurmay Başkanı seyretse beğenecek...

DTP'li seyretse beğenecek...

MHP'li seyretse beğenecek...

Galasını Diyarbakır'da da yapabileceksin, Yozgat'ta da...

Ve hayatta görüp görebileceğiniz en "idare-i maslahatçı", en "bir şey söylüyormuş gibi yapıp da hiçbir şey söylemeyen", en "korkak", en "iptidai mesajlarla süslü", en "herkesin ağzına bir parmak bal çalan" bu sinema filmi...

Herkes tarafından "Kürt sorunu konusunda gelmiş geçmiş en cesur film" olarak selamlanacak...

Mahsun Kırmızıgül'ün "Güneşi Gördüm" adlı son filmi, işte tam da böyle bir film...

Ve ben filmden, işte tam da bu nedenle nefret ettim...

* * *

Filmin...

Kafa şişiren didaktizmini, ağlatmaya ayarlı duygu sömürücülüğünü, klişelerle bezeli ideolojisini, karton karakterlerini, çok şey anlatmak isteyip de hiçbir şey anlatamayışını, Mahsun'un hep büyük oynamasını, Doğu şivesinin abartılmasını geçiyorum...

Eğer filmin bütününe sirayet eden "her kesime yaranma duygusu"nu yakalamasaydım...

Verilen emek, harcanan para, başarılı kostümler, bazen etkileyici olabilen sahneler uğruna...

Bu filme hafiften koltuk bile çıkabilirdim...

Ama gelin görün ki...

Ben hayatta en çok "düşman kazanmaktan tırsanlar"dan ve "cesur taklidi yapan korkaklar"dan nefret ederim...

İşte bu yüzden...

"Mahsun evladım... Herkesi avlarsın ama beni asla... Olmamış, otur, sıfır" diyor ve başka da bir şey demiyorum...''

BEN GORMEDIM, NIYETIMDE YOK.

Posted: Mon Mar 16, 2009 5:55 pm
by Kaan Önem
Ben bu filmin afişlerini metroda ilk gördüğümde tek bir şey dikkatimi çekti: Yönetmen Mahsun Kırmızıgül yazısı. Bu işler bu kadar kolay mı oluyor yoksa ben mi çok teknik düşünüyorum bilmiyorum. Konu üzerine ne gibi bir eğitim almıştır, hangi vasıflara haizdir ki yönetmen olabilmiştir Mahsun Kırmızıgül anlayamadım cidden. Mahsun Kırmızıgül'ün şahsıyla alakalı değil bu söylediğim, sadece gördüğüm bir örnek bu. Yani bugünün Türkiye'sinde param olsa ismimin önüne ekleyemeyeceğim sıfat olmadığına inanmaya başladım iyiden iyiye. Garip, neyse.

Ana Vidovic'i izlemeye gittim geçenlerde Aksanat'a. Biraz tutuktu sanki ama zerafetiyle arayı kapattı. Hem ondan, Bestesi Isaac Albeniz'e ait olan Asturias yorumunu koyayım buraya, Hem de üstat Andres Segovia'dan dinleyelim bir kez daha. Segovia'nın bir albümü var bende tek kelimeyle harika. Gitara adanmış bir ömür adeta. Ailesinin baskılarına rağmen Gitar'a küçük yaşlarda başlamış ve bir daha da bırakmamış.

http://www.youtube.com/watch?v=y2hquEmIQoM

http://www.youtube.com/watch?v=9efHwnFAkuA

Bu arada 28. İstanbul film festivali Nisan'da başlıyor. Program açıklandı, o kadar fazla güzel film var ki seçmekte zorlandım. Bu yıl gösterim mekanlarına Yeni Rüya ve Beyoğlu sinemaları da katıldı.

http://www.iksv.org/film/basin_bulten.asp?cid=275