Posted: Mon Sep 01, 2008 2:48 pm
Bence başarı istikrar ve güvenin olduğu yerde gelir. Skibbe neye göre yetersiz, neye göre hafif. Ben bunlar forumda daha önce de yazdım. Belki de aynı şeyleri söylüyorum. Kusura bakmayın ancak Skibbe, yetersiz ve bu işi kıvıramayacak düşüncelerini okudukça sanki bu sezonun ortasında her şeyin bittiği noktada olduğumuzu sanıyorum. Arkadaşlar henüz ikinci haftadayız.Ufuk Sezekkaplan wrote: 2 haftada hoca gondermeyelim elbette de Skibbe beni Sampiyonlar Liginde tasir mi (sampiyon yapip CL'ye sokar mi degil !) onu tartalim.
Bence hafif kalir, gelecek sene CL on elemeden elenince Besiktas gibi olmayalim; "onumuzdeki yillarda CL'de final oynayacak takim kuruyoruz" derken bir bakmisiz ki 15 yil gecivermis.
Ki 5-6 yili gecti bile .
Henüz sezonun başı. Bu takım geçtiğimiz yılı şampiyon tamamladı. Sevinemeden kadrosunu Milli Takım’a gönderdi. Giden oyuncular bırakın fizkisel, zihinsel olarak büyük bir mücadeleye girişti. Derken kadro da revizyona girdi. En başta Hakan gönderildi. Bu bir bakıma yeni bir dönemdi. Hoca zaten yoktu. Derken alternatiflerin arasından Leverkusen’de pozitif futbol oynatan ve hücumu seven bir hoca olarak tasvir edilen Skibbe seçildi. Bence bu seçim doğru bir seçimdi. Bir Alman disiplinini ve yaklaşımını (Feldkamp) ancak başka bir Alman iyi anlayabilirdi (Skibbe). Zaten Galatasaray’ın geçtiğimiz yıl Feldkmap’ı getirmesi de ondandı. Yönetim kulübe yeni bir ivme kazandırmak istiyordu. Kazandırdı da… Meira’sı De Sanctis’i (yıldız olarak algılanmayabilir ancak bugün Milli Takım aday kadrosuna çağrıldı), Kewell’ı ve Baros’u getirirken, kendinden emin duruşuyla, Topal ve Arda’yı da Avrupa’ya kaptırmadı. Bu arada bu yönetim Aslantepe’de hayli yol kat ederken, sponsorluk anlaşması ve kredi çalışmalarıyla da geleceğe dair olumlu adımlarına devam etti. Ve yönetim her şeyi bu kadar iyi yaparken hoca konusunda hak etmediği eleştirilere hedef oluyor.
Skibbe eleştirilerinin çoğunda ana nokta ‘yetersizlik…’ Peki, ‘yetersizlik’ neye göre… Ben ilk yazımda da altını çizdim: “Borussia Dortmund 32 yaşında, kariyer olmayan bir adama kalkıp da hocalık yapması için sözleşme imzalatıyorsa bu adam boş bir adam değildir.” Bu cümlenin kontrası vardır o da şudur: “Ancak oradan kovuldu.” Ancak daha sonra Almanya Milli Takımı’nın yardımcılığına getirildi. Oradaki görev süresi sona erdiğindeyse bilen bilir Leverkusen bu adamı alabilmek için hayli uğraştı. Ancak Leverkusen'den de ayrıldı ve bugün bu yazılarımızın konusunu oluşturuyor.
Şimdi ben şunu merak ediyorum, dün belki de Hakan Şükür olsaydı maçı kazanabilirdik. Aynı şekilde ilk Steau maçını da… Eminim çoğumuzun aklından geçmiştir bu cümle. Hakan olsaydı topu indirir, kafa vurur iki tane kaçırır ama oyunu rakip sahaya yıkmamızı sağlardı değil mi? Son yıllarda öyle oluyordu çünkü. Hakan 11’de oynuyor, (kariyeri boyunca sanki takım babasının dükkanıymış gibi her yedek kaldığında bir spekülasyonu çıkıyordu, bu nedenle genelde 11’de yer alırdı hepimiz biliyoruz) Sabri kardeşi mümkün mertebe her topu ağabeyine şişiriyor, uzaktan şut atan ‘Gıcık Necati’ auta giden her topun ardından fırça yiyor, Hasan’a ise genelde bulaşılmıyor, zira hasan bile ne yaptığını bilmiyor, bu arada Hakan arada topu alıp stop etmeye çalışırken kaçan gol sonrası saç baş yolduruyor, bazen de timing hataları nedeniyle komik duruma düşüyordu. Ama adı Hakan Şükür… Marka. Savunmacı korkuyor ondan. Top olsa da olmasa da iki kişiyi oyundan düşürüyor. Evet, Ankaragücü, Kayseri’ye karşı öyle oluyor ancak görüyoruz Avrupalı adam Hakan falan dinlemiyor. Oturtmuş tandemiyle canavar gibi püskürtüyor Hakan’ı… Ama olsun bugün GS, 6 puan yapmış CL’ye de kalmış olsaydı bunları tartışmıyor olacaktık. Kabuk değiştiriyoruz bu nedenle ilkel doldur-boşalt oyunumuzla galip gelmek bize günlük başarıdan başka bir şey kazandırmaz...
Gel gelelim, Skibbe’nin ve Galatasaray’ın geleceğine… Skibbe’nin yarım sezonda kredisini tüketip ve Türkiye’den ayrılması ne kadar reel bir ihtimalse başarılı olup takımı fırtına gibi estirmesi de o kadar reel. Gol pozisyonuna göremediğimizden dem vuruluyor. Nonda oynadığı dönemde Steau’ya 2, Denizli’ye 4, Kayseri’ye 2 gol attık. Nonda’nın hafif sakatlığıyla çıktığı Steau maçında ve dün sakatlıktan henüz çıkmış Ümit Karan ile yeni transfer Baros’un oynadığı maçta gol bulamamak pek de uzak bir ihtimal değildi. Bu nedenle gol konusunda eleştirilerimizi hazır olan forvet üçlüsünün takıma katılımıyla yapmak daha doğru olur diye düşünüyorum.
Bir şeyi fark etmemiz lazım. Bence futbol olarak ilkel çağdan aydınlık çağa geçiyoruz. Bizim ilacımız sabır ve tahammül. Bakalım Skibbe ‘istemezük’çüleri mi yoksa ‘bekleyelim-görelim’ cephesini mi haklı çıkaracak…
Uzun oldu ama paylaşım iyidir.