Öyle gözü kara fanatik bir durumum yok. Ortalama taraftar kadar üzülüyor, seviniyor ve kızıyorum. Acaba başka türlü bir izlenim mi bırakıyorum? Doğrusu hiçbir zaman öyle olmadım, ne bugün ne 10 sene önce.Cengiz Akgun wrote:Salih evladim sana da Allah akil fikir versin. Bu yasta dert sahibi olacan be AP, FR, Arda, GS diye diye. Gencebay'in "yaziklar olsun gencligime yaziklar olsun" diye bir sarkisi vardi. Ona benziyor sebin bu is.
Hocamızın maç sonrası açıklamalarını biraz değerlendirmek istiyorum.
Öncelikle, "Franco'ya fazla yüklenmemek lazım" cümlesini olumlu bulduğumu söyleyebilirim.
Selçuk'un şutuna yanlış bir atlayış yapmasına rağmen, Ali Sami Yen tribünlerindeki seyircinin genel havası bütün faturayı kaleciye kesmek niyeti içeriyordu.
Kendi sahanızda yapacağınız maçlarda takım olarak yeterli oyunu oynayamamış iseniz, yiyeceğiniz bir kaza golü üzerinden kaleciye idam sehpası kurmak yanlış bir iş.
Yıllar önce kendi sahamızda PSG ile oynuyorduk. 2-0 öne geçtik. Derken Hayrettin!in iki inanılmaz hatasıyla durum 2-2'ye geldi. Arkasından biz 2 gol daha attık ama 2-0'ın avantajı ile 4-2'nin avantajı aynı değildi tabii.
Rijkaard'ın başka bir tespiti: "Takımımda konsantrasyon açısından problem olduğunu düşünmüyorum.''
Bence bu cümlenin gerçekle en ufak bir ilgisi yok.
Fener takımı bile G.Saray tribünlerinin önünde rahat rahat topunu oynarken, seyirci desteğini arkasına almış G.Saray o mücadeleye karşılık veremiyorsa burada konsantrasyon probleminin olmadığından bahsedilebilir mi?
Hadi bu maçı geçtik... Hemen hemen bütün zorlu deplasmanlarda iki seksen yere serilişimizde konsantrasyon noksanının hiç mi payı yok?
Konsantrasyon futboldaki en önemli faktörlerden biri... 2008 yılında son 6 maça hocasız çıkmamıza rağmen, takım oluşumuz ve hedefe kilitlenişimiz ile şampiyonluğu kazanmayı bildik.
Burada Hoca'nın kamp karşıtı tutumuna da çeşitli yerlerde eleştiriler yöneltiliyor.
Bir başka tespit: ''Sahada farklı şekillerde mücadele edebilirsiniz. Yüreğinizle oynayıp, çok çalışıp, çok koşabilirsiniz. İkincisi ise biraz beyninizi kullanıp, kalitenizi gösterebilirsiniz. Sakinliğini korumanız, oyunu açmanız gerekir.''
Hocamızın atladığı şey şu: Çok çalışıp çok koşmayı nedense gereğinden fazla küçümsüyor. Hem çok çalışıp çok koşup, hem de dediği gibi beyninizi kullanarak kalitenizi göstermek, ikisi birarada olmayacak şeyler mi?
Galatasaray'da ne birincisi var ne ikincisi.
Sayın Rijkaard'ın bu görüşü bana göre futbol felsefesi anlamında Türkiye gerçekleriyle uyuşmuyor.
Bir diğer cümlesi şöyle: "Golü yedikten sonra oyuncularımızın bazıları demoralize oldu. Uzun toplarla oynamaya çalıştık ve rakip savunma bize şans tanımadı. Sakin kalıp, topu ayağımızda daha çok tutmamız gerekirdi."
İyi de, bu söylenilen durum 1-0'dan sonra değil maçın neredeyse başından itibaren izlediğimiz görüntü.
Yani maçın başından itibaren aynı görüntüyü sundu Galatasaray takımı. Ve Arda'nın girişiyle ve orta sahanın hepten boşalmasıyla birlikte bu durum katmerlendi.